Will Ferrel’ın oynadığı ‘Eurovision’ adlı 2020 tarihli bir film var. Bu film Eurovision’ın formüllü şarkılarıyla, bazen deli saçmasına dönen şovlarıyla, takıntılı fanlarıyla, böyle bir yarışmaya verilen aşırı önemle çok güzel dalga geçiyor. Geçen cumartesi İsveç, Malmö’de yapılan final, filmin dalga geçtiği tüm klişeleri yüzüncü kez tekrarlayarak ‘kitsch’ kategorisindeki yerini iyice sağlamlaştırdı! Filmdeki gibi dönmese de en az iki tane dev halka vardı. Birinden ateşler çıkıyordu. Finlandiya’nın şarkısı sound’u, düzenlemesi ve sözleriyle tam bir Eurovision klasiğiydi. Yazılı olmayan Eurovision kurallarında bulunan ‘etnik şarkı’ kategorisini ise birkaç ülke sahiplenmişti. Bu arada Yunanistan halay çekti, Ermenistan sahneye bağlamayla çıktı. Biz yoktuk ama Anadolu oradaydı! Tespitim şu ki kuzey ülkeleri Eurovision’u sadece eğlence olarak görüyor, asla ciddiye almıyor ve dalga geçmekte hiç sakınca görmüyor. İngiltere eşcinsel kimliğiyle bilinen Olly Alexander’ı cesur bir şovla göndermişti. (Ama halk oylamasından sıfır puan alan tek ülke olunca üzüldüler.) İrlanda resmen sahnede satanist ayin yaptı, şeytan çıkardı! Finlandiya ise işi iyice dalgaya vurup sahneye donsuz adam çıkardı! (Tabii değildi de öyle bir imaj verildi.)
DÖNELİM ARTIK
Ama Yunanistan, Kıbrıs, Azerbaycan ve hatta İtalya geleneksel pop şarkılarıyla “Eurovision’ı yedirtmeyiz” mesajı verdi. Tabii onların şarkıları ve şovları diğerlerinin yanında sıkıcı kaldı. Zira yarışmayı İsviçre’nin ‘non-binary’ (cinsiyetsiz) etekli çocuğu kazandı. İçeriğinde ne olursa olsun baştan sona dev, gösterişli ve çok para harcanan bir şov izledik. Bence biz de artık geri dönmeliyiz ve o sahnede yerimizi almalıyız. TRT yayınlamak zorunda da değil. Zaten herkes Youtube’dan izliyor Eurovision’ı. Hatta TRT hiç karışmadan tüm organizasyonu başka bir televizyon şirketine bile devredebilir. Inji’nin ‘Belly Dancing’ şarkısında dediği gibi “Darbuka, böyle arabesk falan çalsın/Göbek atalım ya”.
YEMEK FESTİVALİ
18 Mayıs 2024 tarihinde İstanbul’un en keyifli festival alanı olan Lifepark’ta gerçekleşecek olan FoodieFest’de Cem Yenel, Melis Fis, Ayhan Sicimoğlu & Latin All Stars, Buray ve Köfn sahne alacak. Türkiye’nin dört bir yanından en sevilen sokak lezzetlerini bir araya getiren festivalde; 50’den fazla hamburger, hot dog, kokoreç, tantuni gibi sokak lezzetlerini deneyimleyebilirsiniz. Ayrıca, vegan dostu ürünlerle dolu stantları keşfedebilir ve lezzet dolu bir gün geçirebilirsiniz.
UZAYA GİDİYORUZ
1989’da Berlin’de kurulan Avrupa Film Akademisi’nin amacı oyuncu, yönetmen, senarist gibi sinema sektörü çalışanlarından oluşan 4.600 üyesine destek olmak.
Cate Blanchett - Juliette Binoche
Ayrıca seyirciyi Avrupa sineması konusunda eğitmek. Başkanlığını Fransız yıldız Juliette Binoche’un yaptığı bu saygın kurum 700 kişiyi daha üyeliğe kabul etti.
Saadet Işıl Aksoy - Selahattin Paşalı
MÜTHİŞ BAŞARI
Yeni üyelerin en ünlüsü Avustralyalı Cate Blanchett. Türkiye’den de 20 kişi var listede. 2 tanesi de çok ünlü oyuncularımız. Saadet Işıl Aksoy ve Selahattin Paşalı. Artık onlar da kurumun verdiği Avrupa Film Ödülleri’nde oy kullanacaklar. Bu müthiş başarıyı tebrik ediyorum.
Manhattan’ın hemen yanı başında köprülerle tünellerle ulaşılan New Jersey var. Yani birkaç dakika ötede başka bir eyalet ve o eyaletin başkenti Jersey City. Jersey’de Türk nüfus yoğun. Aynı bizdeki gibi önce DJ Türk pop şarkıları çalıyor sonra program başlıyor. Havalı Deniz adıyla bilinen Deniz Türkan müthiş bir programla açılışı yapıyor. Seyirciyi ısıtıyor. Ardından canlı orkestra eşliğinde müzik. NJA sahnesinde Demet Akalın ve Haluk Levent gibi dev isimleri de ağırlıyor zaman zaman. Biz gittiğimiz akşam Uğur Can Kurt vardı. Kendisine çok ünlü bir klarnetçi olan İsmail Lumanovsky de eşlik ediyordu. En az bizdekiler kadar iyi bir Adana kebap yedim. Keyfim yerine geldi. NJA, New York ve Jersey City’deki Türklerin özel kutlamalar yaptıkları ve ülke kültürüyle hasret giderdikleri bir yer. Konuya yabancı olanlar için de şahane bir deneyim.
ÇEK YEMEKLERİ
Çek Cumhuriyeti’nin İstanbul Başkonsolosluğu, Çek Yemek Festivali ile Türkiye’de bir ilke imza atarak iki ülke arasındaki kültürel alışveriş ve mutfak araştırmalarında yeni bir sayfa açtı. Çekler ve İstanbullu gastronomi tutkunları geçen hafta Çekya Başkonsolosu Bayan Olga Hajflerova’nın ev sahipliğinde Midpoint Nişantaşı’nda düzenlenen festivalde buluştu. Ticho de Pre Cupe Band de konser verdi.
NEW YORK SAHNELERİ
New York deyince Broadway, Broadway deyince de müzikaller akla gelir. Hem yıllardır oynayan hem de yeni oyun ve müzikaller izledim burada. Yolunuz düşerse kaçırmayın…
Michael Jackson’ın 1992’de Dangerous turnesine hazırlandığı dönemde geçen müzikal efsaneyi kırmadan dökmeden hem de çok gerçekçi bir biçimde anlatıyor. Tabii ki artık DNA’larımıza kazınmış gibi bildiğimiz şarkılar eşliğinde. Elijah Rhea Johnson, MJ’i canlandırırken mükemmel bir performans gösteriyor.
Ece Seçkin geçen pazar İzmir’de bir açık hava konseri verdi. O gün soğuk, rüzgâr derken neredeyse yağmur da yağmak üzereydi. Ama buna rağmen İzmirliler Buca Pazar Meydanı’nda Ece’yi dinlemek için toplanmıştı.
Konserin hava koşulları nedeniyle ertelenmesi durumu ortaya çıkınca Ece Seçkin “İnsanlar bu şartlarda bile bizi dinlemeye gelmiş, tabii ki erteleme iptal söz konusu olamaz, çıkıyoruz arkadaşlar” diyerek ekibiyle birlikte şahane bir konser verdi. Bravo Ece! Sana da bu yakışırdı. Ece Seçkin’in bu davranışı tabii ki herkese Melike Şahin’in geçen aralıkta öğretmenler için düzenlenen konsere “Rüzgâr var” diyerek çıkmamasını hatırlattı. Sonra da “Linç edildim” demişti hatırlarsanız. Tabii her müzisyenin işine, seyircisine saygı anlayışı farklı olabiliyor. Kalıcılığı ve başarıyı da bu anlayışlar belirliyor aslında. Hissim o ki daha yıllarca dinleyeceğiz Ece Seçkin’i.
KADIKÖY TELAŞI
Cem Yılmaz-Hasan Can Kaya polemiği, Yılmaz’ın Göcek’ten gelen seyircisine “Hasan Can Kaya’nın gösterileri ertelendi” diye takılıp başka birine de “Siz de Gebze’den gelin” diye takılmasıyla başladı. Sonra da Kaya’nın çok küfürlü konuştuğunu ima etti. Böylece Cem Yılmaz’ın daha önceden yazmadığı doğaçlama esprilerde ne kadar kötü olduğunu bir kez daha gördük. Cem Yılmaz, Kaya’nın gösterilerine konukların uzak illerden gelmesine de “gönderme” yapmış. Demek ki izliyor rakibini. Küfür meselesine ise hiç girmiyorum zira Cem Yılmaz da en az Hasan Can Kaya kadar rahat bu konuda. Sonra da atışmalar başladı biliyorsunuz. Benim burada gördüğüm en önemli şey, Cem Yılmaz’ın yıllardır tek “ünlü” stand up’çı olarak yer aldığı komedi dünyasındaki yerinin sarsıldığını fark etmesi ve bundan çok ama çok korkması! Tüm bu agresyon, eleştiriye tahammülsüzlük falan bundan. Benim izlediğim gösteride kendisiyle diyaloğa giren ve komik olmaya çalışan kadına küçümseyen bakışlarla “Kadıköy’de çok stand up barı var, git orada sahneye çık” dedi. Ama o barlarda gerçekten çok iyi stand up’lar yapıldığı ve oralardan yetenekli gençler çıktığı için bu küçümsemenin aslında bir telaştan kaynaklandığını görmek çok kolaydı. Ayrıca Cem Yılmaz kendisi de 90’larda Leman Kültür’de yarım metrekarelik bir sahnede başlamadı mı bu işe? Küçümsediği Kadıköy sahneleri daha büyük bu arada. Stand up komedyenler çoğaldı gerçekten ve bazıları çok iyi. Cem Yılmaz gösterisinde öfkeyle söylediği gibi “Bu işten kazandığı parayla Ferrari alan tek komedyen” olmaya devam edecek belki. Ama artık yeni nesil ona değil, Kadıköy’deki stand up barlardan çıkan genç komedyenlere gülecek.
NEW YORK, AMSTERDAM OLMUŞ!
İki haftadır New York’tayım. Bu cumartesi gezip gördüklerimi yazmadan önce kısaca izlenimlerimi aktarayım. Pandemi döneminde hayalet şehre dönen Manhattan eski şaşalı günlerindeki gibi. Sokaklar turist dolu. Ana caddelerde hep trafik ve gürültü var. Ancak şehrin gökdelenlerindeki ofisler pandemi sonrası pek dolmamış. Çünkü iş dünyası evden çalışmanın erdemini keşfetti. Eski ofisler hep ev oluyor. Mesela meşhur Flatiron binası satılmış ve yeni sahibi tüm ofisleri eve çeviriyor. Manhattan’da pandemi döneminde düşen kiralar tekrar yükselmiş bu arada. Eskiye göre en önemli fark ise New York eyaletinde geçen yıl marijuana yani esrarın serbest bırakılması. Her köşe başında bir ‘smoke shop’ var. Ve tüm Manhattan’a bu koku hakim artık! Başlığa öyle yazdım ama Amsterdam bile böyle kokmuyor yahu!
Tolga Çevik ‘Tolgshow’ adlı gösterisini hem İstanbul’da hem de Anadolu’nun dört bir yanında sahnelemeye devam ediyor. Önümüzdeki günlerde Trabzon, Mersin, Adana, Antalya, Denizli, İzmir ve Kocaeli’nde Çevik ve yönetmen Fırat Parlak’ın atışmalarıyla ortaya çıkan kahkaha tufanı şovu izlemek mümkün olacak.
Ben geçen pazartesi Zorlu PSM’nin en büyük salonu, 2 bin 200 kişilik Turkcell Sahnesi’nde izledim kendisini. Salonda bir tane boş koltuk yoktu. Tolga Çevik sahneye çıktığı andan itibaren gülmeye başladık. Bazen o kahkaha düzeyi o kadar arttı ki az daha nefes alamıyordum! Öyle bir komiklik! Stand up var, tiyatro var, doğaçlama var, interaktif durumlar var. Yalnız en azından konunun gelişeceği çerçevenin yazıldığını ve temel bir metin olduğunu düşündüm ama yokmuş! Bu da ‘Tolgshow’un başarısını benim için 10’a katlıyor. Yarınlar yokmuş gibi gülmek ve deşarj olmak için lütfen gidin izleyin.
UNUTULMAZ BİR YAZ OLACAK
Bu yaz İstanbul’da yabancı yıldızların konserleri açısından çok renkli geçecek. İrili ufaklı gruplar, dev isimler ayağımıza gelecek. Maximum Uniq Açıkhava, Küçükçiftlik Park ve Harbiye Açık Hava’da izleyebileceğimiz bazı konserler şöyle…
THE BLAZE (LIVE) / 18 MAYIS
Oyuncunun işi yer aldığı yapımda yönetmen ne diyorsa yapmaktır. Hatta bu işin sektörleşme anlamındaki kalesi olan ve dünya standartlarını belirleyen Hollywood’da yönetmen-oyuncu ilişkisi yasalarla belirlenmiştir. Örneğin yönetmen çekimi komut verip durdurmadığı sürece oyuncu oyununa devam etmek zorundadır. Sonuçta o yapımda en büyük imza yönetmenindir ve onun vizyonunu ekranda ya da beyazperdede izleriz. Yani yönetmenin bir numaralı işi oyuncu yönetmektir. Oyuncu Gizem Karaca katıldığı bir programda adını vermediği bir yönetmenin kendisini ‘yönetmesinden’ rahatsız olduğunu anlatıyor! “Robot gibi hissettim, en sevmediğim işim” diyor. Sonra sunucuyla birlikte bu tür yönetmenliğin eskide kaldığından bahsediyorlar! Yahu yönetmenin işinin oyuncuya ne yapması gerektiğini söylemesi olduğunu nasıl bilmezsiniz, dahası kabul etmezsiniz? Ben sektör adına utandım açıkçası. Yönetmenin verdiği komutu yerine getiremeyen zaten öncelikle kötü bir oyuncudur. Hangi yönetmen onunla çalışmak ister ki? Gizem Karaca çok istiyorsa kendisi yönetmenlik yapabilir, hatta yönettiği yapımda oynayabilir. Böylece robot gibi hissetmez. Keşke adını vermediği yönetmen de çıkıp konuşsa yaşadıkları hakkında.
OYUN ALMAYAN OYUNCU
Bu konu hakkında görüşlerini almak için adını vermek istemediğim bir yönetmen arkadaşımı aradım! Bir dokundum bin ah işittim. Yönetmenin verdiği oyunu almamakta ısrar eden hatta bunu ustalık sanan oyuncularla çok uğraştıklarını anlattı. Yönetmenin kurduğu oyunu beğenmeyip kendi kafasındakinin daha iyi olduğunu savunan oyuncular yüzünden mesleği bırakmayı bile düşünmüş. Özellikle tiyatro kökenli oyuncuların oyun alması çok zor oluyormuş. Hatta bunlar arasında ünlü isimleri bile saydı. “İyi oyuncu yönetmenin istediğini verip o vizyona fikirleriyle katkıda bulunarak karakteri geliştiren oyuncudur” da dedi. Ancak yönetmenin istediğini vermeden katkıda bulunmaya kalkanlar sektörde ‘çalışılması zor’ olarak ün salıyormuş. Sonunda yönetmen de bezip ne halin varsa gör deyince işte 5 haftada final yapan tutmayan diziler ortaya çıkıyor.
5 ŞARKI BİRDEN
Yeni şarkısı ‘Söyleme’ ile dijital platformlarda kısa sürede çok dinlenenler arasında yerini alan Simge bir rekora imza attı. Şarkıcının aynı anda beş parçası birden en popüler dijital müzik platformu olan Spotify’da Türkçe Pop listesine girdi. Bu şarkılar ‘Söyleme’, ‘Bir Şehri Sevmek’ (Mavi Gri grubuyla), ‘Yakışıklı’ (KÖFN grubuyla), ‘Görmem Böylesini’ ve ‘Harcandıkça’.
SAHNE ŞOV YERİDİR
Biliyorsunuz Büyük Ev Ablukada’nın solisti Bartu Küçükçağlayan’ın sahnede etek giymesi diğer tüm şarkıcıların bir numaralı fikir belirtme konusu oldu. Bizim muhabirlerin de bunda payı var tabii. Her mikrofon uzattıklarına bunu soruyorlar. Sahneyi, oranın bir şov ve performans yeri olduğunu bilenler şahane cevaplar verdi. Tabii bu isimler kendilerini geliştirmek için dünyaca ünlü starların konserlerini de izliyor ne yaptıklarına bakıyor. Kaldı ki kimsenin dünyadan haberi yokken Zeki Müren sahnede devrim yapıp inanılmaz kıyafetlerle seyircisinin karşısına çıkmış ve Türk halkının sevgilisi olmuştu. Kimse de ‘yok o kadın kıyafeti yok geleneklerimiz’ falan diye konuşmuyordu. Sahne sanatçının en özgür olduğu, kendini en rahat ifade edebildiği yer olmalı. Bunu anlamamak ve sahnenin sadece müzikten ibaret olduğunu sanmak hem yaratıcılıktan uzak hem de sanatın ruhuna aykırı.
Fatma Turgut’un son dönemdeki yükselişini yakından takip ediyorum. Şehirden şehre koştuğu konserlerinde sevenleriyle buluşuyor. Bir yandan yoğun programından vakit bulup stüdyoda üretmeye devam ediyor.
Turgut, Can Bonomo imzalı yeni şarkısı ‘Dönmem Ona’da eski aşklarının gölgesinden kurtulamayanların sesi oluyor… Defalarca ayrılıp barışılan, uzatmalı ilişkilere sesleniyor. Kesin bir dille bu defa dönmeyeceğini belirtiyor!
BAYRAM COŞKUSU
Antalya’da geçen yaz Christina Aguilera’yı izlemiştim. Burası Jennifer Lopez, Dua Lipa, Jason Derulo gibi dünya yıldızlarını sahnesinde ağırlayan bir tesis. Konserler serisi de 10 yıldır devam ediyor. 10. yıl kutlamaları kapsamında bayramın ikinci günü Kenan Doğulu sahneye çıktı. Özel bir konser veren Kenan Doğulu her zamanki gibi seyircisini coşturdu.
SONAR’A AZ KALDI
Bayram ve dokuz günlük tatil nedeniyle İstanbul bomboş! Nedense pek fazla turist de yok. Yollarda araç da olmadığı için trafik bile yok! Pandemideki kapanma dönemlerinde gibiyiz. Tatile giden de çok memlekete aile ziyaretine de. Restoranlarda birkaç masa doluydu dün ama İstanbul’daki yemekli ve yemeksiz eğlence mekanları edindiğim bilgiye göre yoğun olacak. Çok rezervasyon varmış. Ege, Akdeniz ve Kıbrıs’taki beş yıldızlı oteller de dolu. Çoğunda ünlü şarkıcıların konserleri var. Yani bayram turizme ve eğlence sektörüne hatırı sayılır bir hareket getirdi. Ben mi? Ben evde gündüzleri çalışıp akşamları da çekirdek eşliğinde dizi izleyeceğim. Bence en güzel bayram programı!
BAYRAM ŞEKERİ
İstanbul’da kalanlardansanız size ikinci gün için harika bir önerim var. Seda Mete, Maslak 1453’te yeni açılan The Sizzle’da sahne alıyor. The Sizzle dekoruyla, yemeğiyle benzerlerine fark atıyor. Yüksek teknoloji donanımlı ses sistemiyle de canlı müzik mekanları arasında öne çıkıyor. Ortam güzel, ses mükemmel. Buna bir de Seda Mete’nin kusursuz performansı eklenince şahane bir bayram gecesi geçirmek garanti!
ESKİ DEFTERLER
Ece Seçkin’in İzzet Yıldızhan’a karşı yaptığı çıkış çok konuşuldu. Yıldızhan’ın iki yıl önce söylediği “Sahneye külotla çıkmasınlar” sözünü unutmayan Ece Seçkin türkücünün teknede çekilmiş yarı çıplak videosunu ve içtiği viskinin şişesini saklamasını hedef aldı. İzzet Yıldızhan kendini “Teknede takım elbise mi giyecektim” sözleriyle savunsa da Ece Seçkin aslında ortada bir ikiyüzlülük olduğunun altını çizmeye çalışıp “Sen bizim kıyafetimize karışırsan birileri de seninkine karışma hakkını kendinde bulur” demek istemişti. Neyse efendim madem bu meseleyle ilgili geçmiş deşildi, konuyla ilgili bir ayrıntıyı daha hatırlasak iyi olur. O dönem İzzet Yıldızhan bu açıklamaları yaptığında en büyük tepkiyi Hande Yener verip “Ülkeye rezil olanlar ahkam kesiyor. Google’a geçmişinizi sildirin” demişti. Bu sözleriyle de Yıldızhan’ın 2011’de basına yansıyan fuhuş skandalına gönderme yapmıştı. Tüm ünlülere eski defterlerin açılmadığı bir bayram dilerim!
ADAM OLMAK
Berdan Mardini katıldığı ‘Aramızda Kalsın’ programında demiş ki “Varoşlardan gelen rapçiler bile parayı bulunca estetik yaptırıyor. Para insanı adam eder!” Belli ki Berdan Mardini için adam olmak sadece burnunu yaptırıp göz altı torbalarını aldırmakla falan mümkün. Benim bildiğim adam olmak; adil olmak, sözünde durmak, haksızlığa karşı çıkmak, yardımsever olmak ve iyi bir insan olmakla eş anlamlı. Yani doktora tipini düzelttirip yakışıklı görünmeye başlayınca birden adam olmuyorsun. Ne günlere kaldık!