Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk'ün rahatsızlıkları 1937'de başladı ve 10 Kasım 1938'e kadar da devam etti. Atatürk'ün hayatını kaybetmesine giden hastalıklar sürecini detaylarıyla bu galeriden öğrenebilirsiniz Burnu kanıyor, vücudu kaşınıyor ve kabarıyordu. Yüzü solmuş, sinir dengesi bozulmuştu. Kendini iştahsız ve halsiz hissediyordu. Doktor muayenesini sevmeyen Atatürk, fırsat buldukça çok güvendiği Neşet Ömer Bey (İrdelp)'e kendini muayene ettirmeye ve sağlık durumu hakkında bilgi almaya başlamıştı. Ancak ilk muayene sonunda, kalbinde, karaciğerinde, böbreğinde bir şey bulunamamıştı. Buna rağmen Atatürk'ün renginde ve yüzündeki çizgilerde bariz değişiklikler başlamıştı. Doktorlar Atatürk'e kaplıca tavsiye etmişlerdi. Atatürk kür tedavisi için ani bir kararla Yalova'ya gitmeye karar verdi. Yalova'daki tedaviden bir süre sonra iyileşme sezilmeye başlamıştı. Fakat Atatürk Bursa'ya oradan Mudanya'ya geçti. Mudanya'dan Ege Vapuru ile İstanbul'a hareket etti. Atatürk Şubat ayı başında Dolmabahçe Saray'ında idi. Park Oteldeki davetten geç saat saraya dönen Atatürk, ertesi gün şiddetli öksürük ve göğüs ağrısı ile uyandı. Prof. Dr. Nihat Reşat Belger, Dolmabahçe sarayındaki muayenesinde Atatürk'e zatürre teşhisi koydu. Zatürre'den kurtulur kurtulmaz Atatürk, İsmet İnönü ile birlikte 27 Şubat 1938'de Ankara'ya geldi. Celal Bayar'ın anılarına göre hastalığının ileri safhaya geçtiğinin söylenmesi ve yurt dışında doktor getirtilmesi tavsiyesine karşın şunu söyledi: Ortada Hatay meselesi var. Hastalığımın dışarıda duyulmasını istemem. Neşet Ömer'le konuş. Burada zaten tıp kongresi var. Bizim doktorlar konsültasyon yapsınlar. Doktorların teşhisi ve tavsiyeleri aynıydı. O günleri Celal Bayar şöyle aktarıyor: Her şeyini, memleketi için hizmet saydığı emeklerine cömertçe feda etmiş Atatürk, ilk defa hastayım diyordu. Celal Bayar'ın ısrarı üzerine Fransız doktor Fissenger'in getirilmesini kabul etmişti ve 28 Mart 1938 günü Fissenger Ankara'ya gelmesini kabul etti. Ağzına tek damla alkol almayacak, şezlonga uzanarak istirahat edecekti. Yemesi içmesi, düzenlenmiş listeye göre olacaktı. Prof. Dr. Fissenger Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğine Atatürk'ün sağlığı ile ilgili bir rapor sundu. Bu raporda Atatürk'ün ciddi bir rahatsızlığı olmadığı, bir buçuk aylık bir istirahate ihtiyacı olduğu belirtiliyordu. O günlerde Hatay Sorunu had safhadaydı. Kendisini iyi hissettiğini söyleyen Atatürk, Hatay meselesini istediği şekilde sonuçlandırmak için önce Mersin'e oradan Adana'ya sınıra kadar uzanmaya karar verdi. Doktorları önce bu isteğe şiddetle karşı çıktıysalar da, muayeneden sonra gidebilir dediler. Atatürk, Hatay konusundaki kararlılığını, Mersin'e hareketinden iki gün önce Celal Bayar'a şöyle bildirmişti: Benim, kırk asırlık Türk yurdu, Hatay esir kalamaz dediğimi unutmuş olanlar olabilir. Ama ben unutmadım, unutamam, sen de unutamazsın. Atatürk yurt gezisinden geldikten sonra çok yorulmuştu karnındaki şişlikte giderek artıyordu. Florya'dan Dolmabahçe'ye dönerken küçük bir de kriz atlatmıştı. Atatürk yurt gezisinden geldikten sonra çok yorulmuştu karnındaki şişlikte giderek artıyordu. Florya'dan Dolmabahçe'ye dönerken küçük bir de kriz atlatmıştı. Profesör Fissenger 4. kez İstanbul'a gelmişti. Fissenger saraya gelir gelmez Atatürk'ü baştan aşağıya tekrar muayene etti. Atatürk artık ıstıraba dayanamıyor; karnında toplanan suyun verdiği sıkıntıdan kurtulabilmek için bir an evvel alınmasını istiyordu. Hastalık artık iyice ilerlemiş son ve en tehlikeli dönemine girmişti. Birinci ponksiyon 7 Eylül 1938'de Profesör Fissenger ve Profesör Neşet Ömer İrdelp nezaretinde, Operatör Mim Kemal Öke tarafından yapıldı. Atatürk'ün artık tam bir istirahate ihtiyacı vardı. Fazla konuşmaması ve yanlarında konuşulup kendilerinin yorulmaması lazımdı. Bu konuya doktorları büyük önem veriyorlardı. Profesör Fissenger'in fikrinin alınmasından sonra, doktorlar ikinci ponksiyon'un gününü tespit için toplandılar. Operatör Doktor Mim Kemal Öke, 21 Eylül günü Atatürk'ün karnında biriken suyu tekrar aldı. 26-27 Eylül günü Atatürk ilk kez komaya girdi. Komayı atlatan Atatürk Ankara'ya gitmek istiyordu. Ancak doktorlar Atatürk'ün Ankara'ya gitmesine izin vermiyorlardı. Atatürk isyan edercesine Ankara'ya gidelim. Ne olacaksam orada olayım diyor, doktorların izin vermemelerinin sebepleri açıklanınca hiddetleniyordu. Yapılan tüm tedavilere rağmen Atatürk günden güne kötüleşiyor, karın bölgesinde su toplanmaya devam ediyordu. Viyana'dan Eppinger, Almanya'dan Bergmann adında iki profesör gelmişti. Bunların koydukları teşhis ve tedavi aynı idi siroz. Atatürk 16 Ekim 1938'de ağır bir komaya daha girdi ve 20 Ekim gününe kadar komada kaldı. Tüm tedavilere rağmen günden güne eriyen Atatürk, 8 Kasım 1938 günü şiddetli bir rahatsızlık daha geçirdi. Saat altı buçuk gibi gelen bu rahatsızlıkta Atatürk'ün midesi bulanmış ve kusmaya çalışmıştı. Sürekli istifra etmeye çalışan Atatürk, bu sırada Hasan Rıza Beye (Soyak) bakarak Saat kaç? diye birkaç kez sormuş, Hasan Rıza Bey her soruşunda Saat 7 efendimiz diyerek cevap vermişti. Bu sırada kendisine haber verilen Neşet Ömer Bey de gelmişti. Abravaya ile Atatürk'e gereken tedavileri yapıyorlar ve bazı önlemler alıyorlardı. Neşet Ömer Bey bir ara Dilinizi göreyim efendim. diye seslendi. Atatürk dilini yarıya kadar dışarı çıkardı. Neşet Ömer Bey Biraz daha uzatınız efendim. diye seslenince, Atatürk, Neşet Ömer Bey'e bakarak; Vealeykümüsselam diyerek gözlerini kapattı. Atatürk son kez komaya girmişti. 9-10 Kasım gecesini rahatsız geçiren Atatürk artık derin bir uykuda gibi yatıyor ve ölümü bekliyordu. 10 Kasım 1938 günü saat 8 gibi bir ara gırtlağından Hı Hı Hı sesleri çıkarmıştı. Saat dokuzu beş geçe gözlerini son kez açarak, etrafına baktı ve hemen kapattı. Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk ölmüştü. Aziz naaşı, 19 Kasım 1938'e kadar Dolmabahçe Sarayı'nda katafalkta kaldı. 19 Kasım günü naaşı top arabası ile Sarayburnu'na, oradan Zafer torpidosu ile Yavuz zırhlısına nakledildi. Bu arada, bütün dünyada bağımsızlık savaşı ve barışın sembolü olan bu büyük insanın cenaze töreni için İstanbul'a gelen Rus, Fransız, Yunan ve Romen savaş gemileri, onu 21 pare top atışı ile son yolculuğunda selamladılar. Naaş, Yavuz zırhlısı ile İzmit'e, oradan da trenle 20 Kasım 1938'de Ankara'ya getirildi. Atatürk'ün 15 yıl süre ile kaldığı Etnoğrafya Müzesi'ndeki geçici kabri 4 Kasım 1953'de açıldı. Törene katılacak olan resmi zevat, 10 Kasım 1953 günü saat 09.00'da, Etnografya Müzesi önüne geldi. Saat 09.05'de müzenin önündeki boru ile Ti işareti verildi. Bu işaretle birlikte Ankara tepelerinde top atışı başladı ve bu anda tüm törene katılanlar saygı duruşunda bulundu. Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı'ndan 12 er, Büyük Atatürk'ün Türk Bayrağına sarılı tabutunu omuzlar üzerine kaldırdılar ve Etnografya Müzesi önünde bekleyen top arabasına yerleştirdiler. 136 genç asteğmenin çektiği top arabası saat 09.20'de müze önünden hareket etti. Mezarın etrafında Ankara Toprağı ve yurdun dört bir köşesinden getirilmiş olan topraklar bulunuyordu. Mezara ilk toprağı Cumhurbaşkanı attı, diğer zevat da onu izledi. Defin işlemi tamamlandıktan sonra, Şeref Holü'nde lahitin önünde saygı duruşunda bulunuldu. Bu arada, Etnografya Müzesi'nde geçici kabrin açılışında hazır bulunan heyet tarafından defin tutanağı hazırlanarak imzalandı. Törenin sona ermesinin ardından Anıtkabir halkın ziyaretine açıldı.