Hain darbe kalkışmasının ardından toz duman biraz dağılınca geriye binlerce tutuklu asker kaldı; bunlardan çoğu öğrenci, er, çavuş gibi en alt rütbede.
Ordunun birinci kuralı emre itaattir, emir ise üstten gelir, alttan değil.
Darbe teşebbüsünü er, öğrenci, astsubay yapamaz, emri de sorgulayamaz! Bakırköy Adliyesi’nde Hava Harp Okulu öğrencileri ve askeri personelinin yargılandığı, 19’unda karar verilecek davayı izledim. Hiç birini tanımam, salona girdiğimde savunma yapan Yüzbaşı Fatih Aksoy’muş.
Bir oğlu Suriye füzesiyle vurulan uçakta düşüp şehit olan teğmen Hasan Hüseyin Aksoy, bir oğluna vatan haini diye müebbet istenen baba Osman Aksoy’un dramı manşetlere yansımıştı. Fatih Aksoy’un da uçağı yara almış, gazi sayılır, ama hizmet etmek istiyorum deyip ayrılmayınca kendini bir gecede vatan haini olarak bulmuş!
İnsan bir gecede katil olabilir ama vatan haini olabilir mi? Savunmasının bende bıraktığı izlenim, entrikacı bir kurmaydan çok, o geceyi sele kapılmış bir saman çöpü gibi yaşadığı!
Darbeci olmadığı belli de, pilot, bilgisayar mühendisi bir subayın nasıl bu kadar şaşkın olduğu ayrı bir konu! Öğrencileri, üsteğmeni, çavuşu dinliyorum. Biri “kabloyu ben koparmadım” diyor, öteki “içeri girip sadece tuvaleti kullandım”!
Dinlemesi bile zor
Beriki “annem mezuniyetime bile gelemeyecekti, her ay hapisaneye geldi” diye ağlıyor. Hakim, “Suyunu iç, sakinleş, sonra konuşursun” diye bekliyor, çocuk hıçkırırken ben usulca ağlıyorum. Neyin savunmasını dinliyoruz?
Daha Alay komutanı ifade vermemiş, 19 yaşında birinci sınıf öğrencisi çocuklar Yalova’da yaz kampından “Tehlike var, okula intikal edeceksiniz” diye İstanbul’a getirilip darbenin içine itilmişler.
Sonra Digitürk binasına, TRT’ye, Casper’a götürülmüşler. Ne bir silah sıkmışlar, ne bir cana, mala zarar vermişler. Darbe yaptılar diye müebbetle yargılanıyor! Aleyhlerinde tanıklık eden yok. Yüzbaşı bile “Darbe teşebbüsü olduğunu sabah polislerden dayak yerken öğrendim!” diye anlatıyor.
Emre itaat şart
Astsubay çavuş, “Yatağımdan kaldırıldım, otobüse bindirildim, helikoptere bindirildim, getirildim, götürüldüm; yayın cihazlarının engellenmesiyle benim ne alakam var, tanığı bile olmadığım olayın nasıl faili olabilirim, anayasal düzeni değiştirmek diyorlar, ben basit bir çavuşum, emir veren değil, emir alanım, silahımdan bir tek mermi bile çıkmadı, hücum yeleğini bırakın, ayağımda çorap bile yoktu, ayakkabım vuruyordu”.
Bazıları 4. Sınıf öğrencisi. Rütbe takıp subay olacakları günü beklerken 18 aydır hapisteler. Mektup almaları, havalandırmada top oynamaları yasak. Gökyüzü telle kaplı, güneş bile göremiyorlar. Mahkeme gidiş geliş on saat sürdü, öğlen yemek verilmesine bile jandarma izin vermemiş, aç beklemişler.
Önümüzdeki hafta sonu karar verilecek. Kartallar hapiste mi kalacak, göreceğiz. Bir ülke, çocuklarının üzerinden hesap görüyor!
DAHA’nın ödülü çok olur!
Onur Saylak’ın yönettiği Hayat Van Eck ve Ahmet Mümtaz Taylan’ın başrollerini paylaştığı, Hakan Günday’ın romanından uyarlanan ‘DAHA’ vizyonda. Seyrettikten sonra insanlığınızdan utandığınız sert bir film. Ama gerçeklerle de yüzleşmek gerekiyor.
Onur Saylak, kendini iyice aşmış, oyuncuların da payı büyük. Ahmet Mümtaz Taylan’ı zaten biliyorduk, ama Hayat Van Eck, Türk sineması için büyük bir kazanç.
Melek gibi bir çocuktan bir canavara evrilişini adım adım izliyoruz, o kadar başarılı ki, keşke olmasaydı, insanın izlerken midesi kaldırmıyor!
Konu, insan kaçakçılığı çerçevesinde insanın insan olmaktan çıkması.
Ülkelerini kasıp kavuran savaştan kaçan Suriyeliler, onların çaresizliğinden her türlü istifade edenlerin elinde ölüm, tecavüz, gasp gibi her türlü pisliğe maruz kalırken bunu yapanlar aslında kendi çocuklarına bile hayatı zindan edecek kadar zıvanadan çıkmış tiplerdir.
Daha, gişe başarısından çok, katıldığı her festivalden ödülle dönecek bir film.
Emeği geçen herkese helal olsun!
14 Ocak 2018, Pazar 05:00
Haberin Devamı