Memduh Ün, Türk sinemasının sayısız ödül sahibi, en büyük yönetmenlerinden. 'Futbolcudan Yönetmen' adlı kitabında anlattığı hayatının bir bölümü aynı zamanda Yeşilçam'ın da tarihi...
Bu tarihte, ölümsüz bir aşk hikayesi de var. Birlikte olmaya başladıklarında Memduh Ün 38, Fatma Girik 16 yaşındaymış. Şimdi Memduh Ün 92, Fatma Girik 70 yaşında. Ölümsüz aşklarını Bodrum’da, köpekleri ve kitaplarıyla sürdürüyorlar...
RÖPORTAJ: SERAL CUMALI
seral.cumali@posta.com.tr
Benim adım Arif Memduh Ün. Aslında Memduh Arif Ün ama nüfusuma yanlış geçmiş. 1920’de İstanbul Kasımpaşa’da doğmuşum. Annem Makbule Ün’ün babası deniz yüzbaşısı olduğu için Kasımpaşa’da oturuyoruz.
Sonra Kasımpaşa’daki evi satıp Kocamustafapaşa’ya taşınmışız. Babam Mustafa Ün, Silivrikapı Karakolu’nda polisti. Azılı polis katili Hrisantos’u öldüren ekipteymiş. Selda Alkor da babasının Hrisantos’u öldürdüğünü anlatır, sanırım aynı ekiptelerdi.
Babam bıçkın, aynı zamanda da alkolik. Annem çok güzel bir kadındı. İyi ud çalardı, sesi de çok güzeldi. Cumhuriyet sonrası şapka giyen ilk kadınlardandı. Büyük bir yokluk içinde yaşardık.
Bir gün babam muz getirmişti de olay olmuştu, ilk defa muz görüyorduk. Kardeşim Güzin bir gün hastalandı, babam hastaneye götürürken yolda kucağında öldü. Difteriymiş meğer. Ablam Nermin’le çok ağlamıştık arkasından.
“Beşiktaş’ta oynamak benim için şerefti”
5-6 yaşlarındaydım, ilk kez bir sinema filmini ailece gittiğimiz Alkazar Sineması’nda seyrettim. Sessiz filmdi elbet. 6-7 yaşlarında Samatya’da Ermeni vatandaşların oynadığı Karakaş Kumpanyası’nda Hamlet’i izledim.
Rastlantıya bakın, Fatma Girik de ben de 28. İlkokul’da okumuşuz. Ders çalışmaktan nefret ediyor, pilot olmak istiyordum. Vefa-Kumkapı Kulübü’nün düzenlediği düğünlerden birinde sünnet olmuştum.
Bilye ya da çelik çomak oynar, uçurtma uçururken Vefa-Kumkapı futbol takımının Kadırga meydanında yaptığı antremanlarda futbolla tanıştım, hemen aşık oldum. Kalenin arkasında durup kaçan topları toplamaya başladım.
1936’da 16 yaşındayken Kadırga’da Halıcıoğlu takımıyla oynuyorduk. ‘Memduh’ diye bir ses duydum. Topa var gücümle vurdum gol oldu. Sevinmeye fırsat bulamadan babamın bana koştuğunu gördüm.
Don paça kaçtım. Tren yoluna atlayıp babamın takibinden kurtuldum. Futbol zaten sevmediğim derslerimi etkiliyordu. Langa Spor’un A Takımı’nda oynamaya başladım. Lise bitti.
Tıp fakültesine kayıt yaptırdım. İkinci yılında yanlış yerde olduğumu anladım ama yine de 4 yıl okudum. 1940-41 sezonu Beşiktaş’ta oynuyorum artık. Beşiktaş’ta oynamak büyük bir şerefti benim için.
“Futbol oynarken şikeye karıştım”
Elektrik (İETT) takımında oynarken İstanbulsporlular, bana “Sizin şampiyonluk umudunuz yok, oysa sizi yenersek güçlü aday biz oluruz. Zaten sert oynuyorsun, çaktırmadan bir penaltı yaptırırsan iyi para veririz: 500 lira’ teklifinde bulundu.
Elime ayda 63 lira geçiyordu, ‘Tamam’ dedim, 250 lirayı peşin aldım. 15. dakikada rakibe tekme sallayıp İETT’yi 10 kişi bırakınca takımım maça daha fazla asıldı, 1-1 bitti. Neyse ki bu da İstanbulspor’un işine geliyordu. Ama ben de şike yapan oyunculardan biri oldum.
“Böyle tesadüf en koyu melodramda bulunmaz”
Arkadaşlarım Yaşar’la Cavit bir gün bana ‘Memduhcuğum iki karı ayarladık, odanı bu akşam bize bırakır mısın?’ dedi. ‘Tamam’ dedim. Ertesi sabah baktım eve kimse gelmemiş.
Akşam anlattılar. Ara sıra cebine üç beş kuruş koyduğum bekçi, bunları görünce ‘Memduh yok mu?’ demiş. Kızlardan biri kıllanmış, ‘Kim bu Memduh?’ diye sormuş. ‘Eski tıbbiyeli futbolcu Memduh’ cevabı üzerine kadınların ikisi de kaçıp gitmiş.
Meğer biri imam nikahıyla evlendiğim eski karım Mako, öteki de Mako’nun abisi Şaban’ın ayrıldığı karısıymış. Böyle tesadüf en koyu melodramda zor bulunur! Mako’nun yıllar sonra Tunus’ta öldüğünü Arap Kadri’den duymuştum.
“Koynuma giren oyuncunun kocası bizi yatakta bastı”
Sene 1947. Hala Elektrik’te çalışıyorum. Sonra nörolog olup Karada’ya giden Turgut Başer, ‘Bir film çekilecek. Yapımcının parası az, sevgilisi Sezer Sezin başrolde oynayacak. Jön belli değil, fiziği düzgün birini arıyorlar. Seni önerdim’ dedi.
‘Oğlum bu benim işim değil’ dedim. ‘Ucunda para var’ diye ısrar etti. Okul müsamerelerinden bile kaçardım, kestirip attım. Bir gün Turgut’la Alkazar’ın önünden geçerken iki kız gördük, biri bana gülümsedi.
Peşlerinden sinemaya girdik. Arkamızda Sezer Sezin oturuyordu. Turgut, Sezer’e dönüp; ‘Bu film çevirmeye gelmeyen arkadaşım’ dedi. Sezer beni kasapta çengele asılı etleri süzer gibi süzdü.
Alımlı bir kızdı. Açık söyleyeyim, ‘Ben onu ayarlarım’ diye düşündüm. Yapımcı Hürrem Erman’la görüştüm. Ama Hürrem Bey, Sezer’le sinemaya gittiğimizi öğrenince küplere bindi. Deli gibi aşıktı Sezer’e.
Beni oynatmaktan vazgeçti, tekrar jön aramaya başladılar. Turgut, sonradan Türkan Şoray’ın sevgilisi olan Rüçhan Adlı’yı Hürrem Bey’e götürmüş. O günlerde otomobil parçacısı olan Rüçhan tombulcaydı.
Hürrem Bey, ‘Ulan ben senden molla değil jön istedim’ diye azarlamış Turgut’u. Ben ise dal gibiyim. Film ekibi Adapazarı’na jönsüz gitmiş; beni çağırdılar. 500 lira istedim, çok paraydı. Hürrem Bey 350 liraya razı etti beni.
Sinemaya ilk adımı ‘Damga’da jön olarak attım. Oyuncu Ayten Kayalı koynuma girip beni baştan çıkardı da Hürrem Bey rahatladı, gece koridorlarda dolanmadı artık. Ayten’le ilişkim devam etti. Ta ki Rafet bizi evde basıncaya kadar.
“Filmlerde eşimden gizli oynadım”
Kız kadın meselesinden bıkmıştım. Bir gün başım derde girecekti. En iyisi helal süt emmiş birini bulup evlenmekti. Namzet elektrik idaresindeki Cahide Şen’di. 1949’da evlendik. Karıma filmlerde oynamayacağıma söz verdim.
‘Damga’nın yaptığı büyük hasılatı gördüğümde ‘Kendi filmimi yapacak parayı bulmalıyım’ demiştim ve yapımcı olacak parayı biriktirmeye çalışıyordum. Hürrem Erman’la aram düzelmiş, bir tür akıl hocam olmuştu.
‘Onu Ben Öldürdüm’ filmiyle biraz para kazandık. Bu arada İ.E.T.T.’de memur olduğum için adım afişlerde Turhan Ün diye yazıldı. 1954’te İETT’den ayrıldım, ‘Aşk Izdırap’tır filmini çevirdim. Filmin gazetede çıkan haberinden adımı kestim, ama Cahide film çevirdiğimi anladı.
Evi terkettim, sonra öpüşmeme kaydıyla film çevirmemi kabul etti de eve döndüm. 1954’te hem oynayıp hem film çekmeye başladım. 1955’te ilk çektiğim film ‘Düşman Aşıklar’ çok kötü iş yaptı.
Ama o yılın 2 Ocağında Cahide kızım Sevda’yı doğurdu. Sonra oğlum Uğur dünyaya geldi. 1955’te hem senaryosunu yazdığım hem yönettiğim ‘Yetim Yavrular’ filminde başrol oyuncusu Muhterem Nur’la aramızda yakınlaşma başladı...
“1969’da evi terkettim bir daha dönmedim”
Evliydim, 1949’da evlenmiştim. 1969’da artık eşimle tüm diyalog bitmişti; evden ayrıldım, ve bir daha eve dönmedim. Bütün dostlarım, “Neden boşanmıyorsun?” diye soruyorlar, eşim ayrılmanın lafını bile ettirmedi kimseye.
69’dan sonra birbirimizi hiç görmedik. Ama bütün bakımıyla, ihtiyaçlarıyla maddi olarak ilgilendim, iyi yaşamasını sağladım. 60’lardan bugüne en büyük destekçim olan Fatma Girik’le zamanla daha da çok bağlanan, birbirine güvenen bir ikili olduk.
Beraberlikler tavizsiz olmuyor, ben biraz geçimsiz bir insanım. Fatma ise çok verici. Beni tolore ediyor. İşin sırlarından biri de ikimizin aynı mesleğe aşık olması...
‘Fatma’yı tanıdığımda 13-14 yaşındaydı...’
Bir filmimin sahnesi bir barda çekilecekti. Sabah figüran istedim, akşam geldiler. Aralarında bir kız var, tombalak ama güzelce. Beyaz ipekten bir bluz giymiş. Beyazı da sevmiyoruz filmde.
Teknik olarak ışıkların karşısında uygun bir renk değil. Setçilere dönüp, ‘Şunun boynuna bir eşarp takın da bara koyun’ dedim. O kız Fatma Girik’ti. Bu bizim tatsız ve insanlık dışı bir alışkanlığımızdı o günlerde.
Figüranlık için gelenleri sıraya dizerdik, karpuz ya da domates alır gibi seçerdik. Fatma’nın annesi Münevver Hanım da figüranlık yapardı. Atıf Yılmaz o sabah Fatma ile annesini elemiş.
Bir tramvay parasıyla çıktıkları Mecidiyeköy’den Sultanahmet’e tabanvayla dönmüşler ağlaya ağlaya. Fatma bizim sete geldiğinde 13-14 yaşlarındaydı, ama biraz erken gelişmişti.
O sıralar Muhterem Nur’la aramızda yakınlaşma vardı. Sonra ‘Murada Ereceğiz’in setinde Fatma ile ilk kesişmeler başladı. 1959’da birlikte olmaya başladığımızda Fatma 16, ben 38 yaşındaydım. Hem işimde, hem özel hayatımda kadın starım hep Fatma Girik’ti.
(01.09.2013 tarihli Posta Karnaval ekinden alınmıştır.)
- Balıkesir'de hasadı başladı! Almanya'ya kilo kilo satılıyor: Tam bir C vitamini bombası
- Bal ve limonla karıştırıp için! Organlara format atıyor: Damarları çamaşır suyuyla temizlemiş gibi yapıyor
- ABD'li bilim insanları açıkladı! Her kaşıkta ömrünüzü uzatıyor: 1 gecede 10 yaş gençleştiriyor
- Yemediğinize pişman olabilirsiniz! Kansersavar besinler arasında yer alıyor: Enerji depolarını dolduruyor
- Zencefil ile karıştırınca bağırsakları çalıştırıyor! Kabızlığın kökünü kurutan çay: Bardak bardak içinde kabızlıktan eser bırakmıyor