
“Türkiye'nin bir kadına şiddet ülkesi haline gelmesinde en büyük pay kimin?” derseniz, şiddeti uygulayan psikopat erkek zihniyetinin hemen ardından bu konuda son derece samimiyetsiz davranan kadınları sayarım. Hiç kusura bakmasınlar...
CANDAŞ TOLGA IŞIK
candas@posta.com.tr
Sözüm özellikle de kendisini ispat etmiş, başarılı bir kariyer sahibi kadınlara... Kadına şiddet Türkiye’de kronik bir hastalık haline geldiyse bunda toplumun önündeki başarılı kadınların bu konuya olan samimiyetsiz, suni ve popülist tepkilerinin de büyük payı var. Bakın size bir örnek anlatayım: Yanılmıyorsam birkaç yıl önce sosyal medya üzerinde bir girişim başlatıldı. Kadınlar kadına şiddet ve başta cinsiyet olmak üzere her türlü ayrımcılığa karşı bir duruş sergilediler. Twitter, Facebook yıkılıyor! Gazeteciler, yazarlar, akademisyenler, v.s...
Ben de büyük bir hayranlıkla izliyordum. Sonra bu arkadaşlar bir buluşma organize ettiler. Sosyal medyada öyle bir izlenim yarattılar ki; yüzlerce etkili ve önemli kadın katılacak ve bu konuda önemli bir girişim başlatılacaktı. Ne oldu biliyor musunuz? Buluştular. Kaç kişi? 10 kişi ya vardı ya yoktu. Farkında mısınız? Bu ülkede kadına şiddet ancak bir kadına şiddet haberi gündeme geldiğinde konuşuluyor. Onun dışında kimseden çıt çıkmıyor! O da ya 2 gün sürüyor ya da bilemedin 3! Bir araya gelin, bir sivil inisiyatif oluşturun, yöneticiler üzerinde baskı yaratın, herkes kendi iş alanında çevresini de etkileyen bir duruş benimsesin, bu şekilde kamuoyunda sürekli ve net bir kararlılık oluşturun...
Yok! Verdikleri tek tepki şu: Bir haber çıksın, arkadaşlar bunun üzerine 2 tweet atsınlar, bu sayede bir iki programa çıkıp “Yeter” desinler... Sonra? Ertesi gün hayat kaldığı yerden devam etsin. Birilerinin haberden habere “Yeter” hassasiyeti maalesef yetmez. Kadına şiddette öyle bir noktadayız ki geçen hafta içinde 24 saatte 4 kadın öldürüldü bu ülkede...
Şüphesiz kadına şiddet bir kadın sorunu değil. Cinsiyetten bağımsız bir ülke sorunu... Niyetim erkekleri soyutlamak ya da sorumluluğunu azaltmak filan değil. Ben, Türkiye’de hangi konuda olursa olsun bir değişim-dönüşüm gerçekleşecekse bunu kadınların başlatabileceğine inanan biriyim. Tek derdim şu: Bu ülkede kanaat önderi sıfatı taşıyan, kariyer sahibi kadınlar, kadına şiddet konusunda tweet atmaktan öte bir şey yapsın!
Avrupa’da öyle Türkiye’de böyle
Marketten ekmek alırken mutlaka dilimletirim. Bir alet var ekmek giriyor ve dilimlenmiş olarak çıkıyor. Büyük kolaylık. Geçenlerde yine markete gittim, ekmek istedim ama bu sefer biraz daha ince dilim kesmesini rica ettim görevliden... “Kusura bakmayın. Bunun için aletin ayarını değiştirmem lazım. Bunu da yöneticime sormadan yapamam” dedi. Yanlış anlamayın ‘ayar’ dediği sadece bir düğmeye basacak. Sonra tekrar eski haline çevirmek isterse bir daha düğmeye basması yeterli... “Şaka mı yapıyorsunuz?” dedim. Baktım ki çok ciddi. Güldüm geçtim. Sonra düşündüm... Bu hikayeyi Türkiye’de ‘lüzumsuz bürokrasi, işgüzarlık, v.s...’ye örnek olarak anlatırız. Peki, aynı olay Londra’da bir markette başımıza gelse? “Görüyor musun adamlar ne prensip sahibi, nasıl kurallara bağlılar, ne kadar ciddi yapıyorlar işlerini...” Garip ama böyle!
BiZiM OKULDAN HABERLER
İstanbul Üniversitesi Biyoloji bölümünden mezun olalı 13 yıl geçti... Diplomam hala okuldaydı. Bir iş için öğrenim belgesi gerekince mecburen diplomayı almam gerekti. Rektörlük İletişim Dairesi’nin başındaki arkadaşım Ergün Yolcu’yu aradım. “Hemen gel, verelim” dedi. Gittim. Okulun yüzyıllık geleneğiymiş. Cüppe giydik, yemin ettik. Diplomamızı törenle aldık. Sonra okulda küçük bir tur attık Ergun Hoca ile...
20’li yaşlarımın geçtiği koridorlarda yürüdüm. Benim duygusal hezeyanlarımdan öte okul inanılmaz değişmiş. 2 binden fazla bitki türüne ev sahipliği yapan ve bu alanda dünyanın sayılı laboratuvarlarından biri olan Süleymaniye’deki Botanik Bahçesi’ne gittik. Karanlık, bakımsızlıktan terk edilmiş odaların hepsi son derece modern dersliklere çevrilmiş. Sihirli bir elle dokunulmuş adeta...
Benim de mezun olduğum Vezneciler’deki Biyoloji Bölümü binası yıkılıp yerine yenisi yapılıyormuş. Dahası üniversite yönetimi okul ve çevresindeki bütün mülklerine sahip çıkmış. Yıkıntı, izbe binalar şimdi çiçek gibi... Prof. Dr. Yunus Söylet son seçimde neredeyse oyların hepsini alarak ikinci kez rektör seçilmişti. Adam hak etmiş arkadaş. Helal olsun.
BiR iBRET HiKAYESi
Bir arkadaşım İstanbul Kozyatağı’nda lüks bir sitede yaşıyor. Geçenlerde bana uğradı, laflarken “Biliyor musun bizim bina çürük çıktı” dedi. Bir yapı denetim firmasına 1998’de yapılan apartmanlarının depreme dayanıklılığını ölçtürtmüşler. Firma ‘riskli’ diye rapor vermiş. 50 dairelik apartman rapor üzerine ikiye bölünmüş. Bir grup “Hemen boşaltalım binayı, depremin ne zaman olacağı belli olmaz.” derken diğer grup “Aman bu raporu devlet duymasın bizim binayı kentsel dönüşüme alırlar. Değeri düşer” diyormuş.
Yapı denetim firmasına açıktan para verip bu raporu ‘sümenaltı’ etmeyi teklif edenler bile oluyormuş. Arkadaşım, apartman yöneticilerinin “Ben binamıza güveniyorum. Yıkılmayacak. Panik yapmayalım. Bu raporu ciddiye almayın. Evlerimizin değerini düşürmeyelim” şeklinde telkinde bulunduğunu anlattı. Bu hikaye, “Deprem bu ülkede neden bu kadar can alıyor?” sorusunun cevabıdır. Arz ederim.
(10.02.2013 tarihli Posta Karnaval'dan alınmıştır.)
En kuvvetli C vitamini kaynağı! Kıymeti bilinmeyen meyve: Sindirdim sistemini uykusundan uyandırıyor
Hatay'dan Rusya'ya kilo kilo yollanıyor! Kilosu 15 TL: Dünyanın en güçlü antibiyotiği, kan şekerini terazi gibi dengeliyor! Kolesterolün kökünü kazıyor
Doğal mide koruyucu! Kaşıkla ezip tahine ekleyin: Kalsiyum ve magnezyum ambarı, kemikleri taş gibi yapıyor
Osmanlı'nın favori bitkisi! İltihabın kökünü kurutup insülin direncini baskılıyor, harıl harıl çalışan bağırsakların sırrı
Uyumadan önce 1 bardak için! Bağırsakları fokur fokur çalıştırıyor: Kemiklere K2 ve kalsiyum yüklüyor