Fatma Girik Türk sinemasının gelmiş geçmiş en büyük oyuncularından. Dünyanın en güzel gözleri, dünyanın en güzel kadını, dünyanın en güçlü kadını, salon kadını, köylü kadın ve daha birçok Fatma Girik tanıyıp sevdik...
Röportaj: SERAL CUMALI
seral.cumali@posta.com.tr
71 yaşındaki Fatma Girik, Türk sinemasının en büyük yönetmenlerinden olan ve 90'lı yaşlarını süren Memduh Ün'le birlikte büyük ve vazgeçilmez bir aşkın da kahramanı. Hayatı ve sinema kariyeri Bircan Usallı Silan'ın kaleme aldığı Dört Yapraklı Yonca ve Burçak Evren'le birlikte yazdığı Fatma Girik adlı kitaplarda da anlatıldı. İşte Fatma Girik'in hayatından kesitler...
12 Aralık 1942'de İstanbul Sultanahmet'te doğdum. Annem (Münevver Girik) çok genç ve çok güzel, babam (Hayri Girik) ise hep yaşlıydı. Babam gençken dalgıçmış, sonra ufak bir ücret karşılığında lastik fabrikasının kazan dairesinde işe girdi. Annem de aynı fabrikada çalışıyordu. Sultanahmet'te iki katlı ahşap bir evin bir odasında yaşıyorduk. 6 yaşındayken kardeşimin ve evin bakımını üstlendim, evi toparlar, akşam yemek sofrasını hazırlardım. Hatta komşulardan yardım isteyerek yaktığım gaz ocağında kurufasulye yapardım. Sevdiğimden değil, bildiğim tek yemek olduğundan.
"Anne-kız figüranlık yapmaya başladık"
12 yaşına gelince, gazete okuyan babamın karşısına geçtim; en kararlı ses tonuyla, "Baba ben artist olmak istiyorum" dedim. Babam biraz daha okumaya devam ettikten sonra gazeteyi katlayıp yanına koydu ve sadece "Ne b.k olursan ol ama adam gibi ol" dedi. Komşumuz Sezai Abi Yeni Sabah Gazetesi'nde işçiydi ama vakit buldukça filmlerde figüranlık yapıyordu. Annemle bana, "Gelin sizi sete götüreyim" dedi, ve anne-kız birlikte setlere gidip figüranlık yapmaya başladık. Bazı komşular "Ana-kız filmlere gidiyor, kızını şıllık mı yapacak" diye tepki gösterdi. 13 yaşındaydım, büyük hayaller kurmuyordum. Levent'te bir villada oturur muyum, evde yardımcılarım olur mu, adıma ödüller konulur mu gibi şeyler aklımın ucundan bile geçmezdi. Tek derdim eve ekmek götürmekti. İlk olarak barda oturan bir kızı oynadım, elime 2.5 lira tutuşturdular. Bir sene sonra, 1957'de 1000 TL karşılığında oyunculuğa başladım. Bu parayı eve getirip anneme verdiğimde mavi bir bluz ve muz istedim. Muz o kadar ulaşılmazdı ki bizim için o zamanlar; ilk kez 14 yaşında yedim.
"Memduh Ün Muhterem Nur'la aşk yaşıyordu" İlk figüranlık yaptığım filmin yönetmeni Memduh Ün'dü. O yıllarda Muhterem Nur'la büyük aşk yaşıyordu. Filmin başrol kadın oyuncusu Neriman Köksal, erkek oyuncusu da Talat Artemel'di. Dedem yaşındaki Talat Artemel elçi gönderip annemden beni isteyince annem setlere gitmemi yasakladı. Gönderdiği elçi de Memduh Ün'ün büyük aşk yaşadığı Muhterem Nur'du. Memduh Ün, Antalya'da çektiği İMurada Ereceğiz' adlı filmde beni kesmeye başladı. O sıralar Memduh Ün 38, ben 15 yaşındaydım. Film bitti İstanbul'a geldik; Memduh bana, "Bak sen çok küçüksün, böyle olmaz. Kendi dengin birini bul" dedi ve özür dilercesine birşeyler söyledi, ayrıldık. Meğer Muhterem Nur'la kavga edip ayrılmışlar, o küslük sırasında beni idare etmiş!
"Lütfi Akad ve Osman Seden benden bir şey olmayacağını düşündü"
Lütfi Akad bir gün Memduh Ün'ü bir kenara çekti. Konuşuyorlar. Yıllar sonra Memduh anlattı; "Böyle yeteneksiz kızlarla ne uğraşıyorsun?" demiş. Memduh Ün de, "Hayır Lütfi, onda bir ışık var. O ışık bir gün çıkacak ortaya" diye cevap vermiş. Kemal Film'in sahibi Osman Seden de, benim için "Daha çocuk" diye düşünüyordu. O sırada setlerde makyajcı olarak çalışan Feridun Karakaya (Cilalı İbo) bana makyaj yapıp, Osman Seden'e "Nasıl olmuş?" diye gösterdi. Osman Seden, "Bu kadından bir b.. olmaz" dedi. Memduh, Osman Seden'e de "Şimdi öyle pek kabiliyetli gözükmese de göreceksin bir gün çok açılacak, kendini gösterecek" demiş. O zamanlar beyazperdede olmak, sevdiğin biri elinden tutmuş gibi bir his verirdi.
İşte biz bu duygularla film çekiyorduk. İnsanlar bizi olduğumuz gibi sevdiler. Çünkü biz beyazperdede de kendimize yakın özellikte kadınları oynadık. Dürüst, samimi, fedakar, aşka ve gurura inanan. Gurur dolu bir uzun yolculuk oldu bizimkisi. Sinemada para kazanmadık. Sahneye çıktım; sinemada ün, sahnede para kazandım.
"Aşk olmazsa yaşayamam"
1959'da Memduh Ün'le tekrar birlikte olduğumuzda 16 yaşındaydım. O 39. Muhterem Nur'dan ayrılmıştı. Beraber olmaya başladıktan sonra başkalarını sokmadık hayatımıza. Memduh Ün ile 50 yılı aşkın büyük bir aşk, sevgi, tutku, şefkat, saygı, olmazsa olmaz beraberlik yaşıyoruz. Bizim ilişkimizin içine biz her şeyi sığdırdık. Aşkı büyüttük, besledik, vazgeçilmez hale getirdik. Beni incitmedi, kadınlık gururumla hiç oynamadı. Onu anlatırken gözlerim doluyor, tüylerim diken diken oluyor. Daha da büyüyor aşk biçim değiştirdikçe, yok olma ihtimali hiç kalmıyor. O sen, sen o oluyorsun. Onu doktora götürmeyi kimselere bırakamam, ne yiyeceğini benden başka kimse düşünemez, ilaç saatini benim kadar iyi kimse bilemez, neden üzülüp, neye sinirlenip, neye sevineceğini ben kendim gibi bilirim ve hayatı onun için öyle kurgularım.
Memduh 90'lı yaşlarında artık ve benim için çok değerli. O benim ilk ve son aşkım. Birbirimizin yaşamına imza atmışız, bu yetiyor. Aşk benim için 20'de neyse 70'de de o. Onun yanında 20 yaşında duyduğum heyecanı hala hissediyorum. Aşk olmazsa yaşayamam. Çocuk yapmak çok uzun yıllar o tempoda aklıma bile gelmedi. Aklıma geldiğinde ise artık geç kalmıştım. Tedaviler sonuç vermedi ve fiziksel olarak anneliği tadamadım. Ama manevi kızım (Ahu'nun annesi ve babası hayatta, ama 20 yıldır Fatma Girik'in manevi kızı, onlarla birlikte yaşıyor), yeğenlerim, çevremdeki çocuklar bana bunu doya doya yaşattılar. Pişmanlığım uzun sürmedi anlayacağınız. Bodrum'da yaşıyoruz. Sadece kitap okuyorum, 17 kedim ve köpeklerim var, onlarla ilgileniyorum. Memduh, kedilerim ve kitaplarım olmasa yaşayamam! Bir daha dünyaya gelsem yine sanatçı olurum yine Memduh'a aşık olurum...
'Yılmaz Güney beni beğeniyordu ama devam ettiremedi'
Antalya'da film setinde Memduh Ün beni keserken, aynı yerde başka bir sette film çeken Yılmaz Güney de kaçamak bakışlarla beni kesiyordu. İstanbul'a döndükten sonra Yılmaz Güney sık sık karşıma çıkmaya başladı. Bir yere bakıyorum tık diye karşımda Yılmaz Güney. Aynı işi yapıyoruz, aynı yaşlardayız, ikimiz de çocuğuz bir şey gelmiyor aklıma. Cağaloğlu'nda karşılaştık; "Sana kitap alayım mı?" dedi. İFareler ve İnsanlar' ile İDeğirmenimden Mektuplar'ı alıp hediye etti bana. Bence beni gerçekten beğeniyordu ama devam ettiremedi. Canım benim o kadar gençtik ki.
Fotoğraf: Muzaffer KANTARCIOĞLU
( 31.03.2013 tarihli Posta Karnaval'dan alınmıştır. )
- Kötü düşünceleri yok ediyor! Zihinsel rahatlamanın en kolay yolu, kendini sürekli başkalarıyla kıyaslayanlar denesin
- Kahvenin içine kaşık kaşık koyun! Tıkalı bağırsakları motor gibi çalıştırıyor, kabızlığı bitiriyor
- Doğru erkeği bulduğunuzu gösteren 5 işaret! Sevgiliniz bu özellikleri taşıyorsa doğru adamı bulmuşsunuz demektir
- 5 bin yıllık sır ortaya çıktı! Canan Karatay’ın sabah tavsiyesi: Her sabah 1 kaşık yiyin, vücudu zırh gibi koruyor
- Çamaşır suyundan 30 kat daha etkili yöntem! Sapsarı klozeti bir çırpıda temizliyor: Tıkanıklığı vakum gibi açıyor