Türkiye’de bir ilk gerçekleşiyor. ‘Tahir ile Zühre’ müzikali sahneye konulmadan önce, 19 Aralık’ta müzikal şarkılarından oluşan bir konsertan ile izleyicinin karşısına çıkacak. Müzikalde Zühre karakterine hayat verecek olan Ayça Varlıer’le buluştuk. Hem ‘Tahir ile Zühre’yi hem de özel hayatını konuştuk Oya Çınaroya.cinar@posta.com.tr19 Aralık’ta Tahir ile Zühre’nin tanıtım konseri yapılacak. ‘Konsertan’ kavramı Türkiye’de pek bilinmiyor... Genelde Amerika, New York’ta yapılan, büyük bir müzikal sahneye konulmadan önce fon sağlamak adına düzenlenen tek seferlik bir şey. 50 yıllık ritüel. Türkiye’de ilk kez yapılacak. Tüm müzikali oynamadan, müzikalin şarkılarından oluşan bir konsertan olacak. Fikir kimindi? Annem Duygu Varlıer ve ablam Aslı Varlıer’in fikri. Annem bunun tohumunu 10 yıl önce atmıştı. Uzun süre Bodrum’da kapanıp tüm masal kitaplarını okuyarak ‘Romeo ve Juliet’ gibi bir eser ortaya koymak istediler. Çünkü kendi kültürümüzde çok güzel, destansı aşk hikayeleri var. ‘Ferhat ile Şirin’, ‘Kerem ile Aslı’... Biz de Nazım Hikmet’in eseri ‘Tahir ile Zühre’de özlem duyduğumuz saf aşkı hatırlatmak istiyoruz seyirciye. Amerika’da konservatuvar okumaya 16 yaşında gittim. Harvard’da master yaptım. Sonrasında Moskova’da dört ay eğitim gördüm. Başta niyetim yerleşmekti ama ‘11 Eylül’ olayı sonrası Amerika’da çalışma vizesi alamadım. Pişman mıyım? Asla. Belki orada kalsam buradaki fırsatlar çıkmayacaktı önüme. Ben dünya vatandaşıyım. Maceraperest bir ruhum var. Dünyayı gezmeyi çok seviyorum. Ama şunu biliyorum, nereye gidersem gideyim, dönüp dolaşıp geleceğim yer yine burası. Tabii ki. Ergen olarak gitmişim, yetişkin olarak döndüm. İlk anda bunalıma girdim. Ama şöyle bir şansım var. Mesleğimi icra edebildiğim her yere kısa sürede adapte olabiliyorum. O yüzden bunalım süreci uzun sürmedi. Kısa sürede adapte oldum.Diğer yandan TRT’deki diziniz, ‘Kalk Gidelim’ devam ediyor... Çok isteyerek ve heyecanla dahil olduğum bir iş. Her şeyden önce özlemini duyduğum bir komedi. Çekimler Muğla’da. Müthiş bir doğanın içinde çalışıyoruz. Gidip gelmek yoruyor ama verdiği mutluluk o yorgunluğu silip süpürüyor. Aslında bunun için önce komedyenin tanımını yapmak gerekiyor. Oyunculuk ve komedyenlik farklı şeyler. Her oyuncu komedyen olmak zorunda değil. Evet bir oyuncu komediyi de oynayabilmeli. Ama komedyen, eline mikrofonu alıp meddahlık yapan, seyirciye hikayeler anlatan insana denir. Bu tanıma uyan ve ilk aklıma gelen isim Gülse Birsel. Çünkü annem ve babam 45 yıldır evli. Onlar gibi bir evlilik yapacağıma inandığım bir insan çıkarsa karşıma ancak o zaman düşünürüm. “Hadi evleneyim, olmazsa boşanırım” mantığında olmadığım için evlenmiyorum. Uzun ilişkiler yaşadım ama “hayatımın sonuna kadar” diyeceğim biri karşıma çıkmadı.Anne olmayı istiyor musunuz? Bak o farklı bir konu. Kendimi anne olarak hayal edemiyorum nedense. Hayatın kendine duyulan bitip tükenmek bilmeyen bir heyecan. O kıvılcım her şeyi yaptırır insana. Aç uykusuz da kalırsınız. Ama bazen aşkı ve tutkuyu birbirine karıştırıyor insanlar. Benim de karıştırdığım olmuştur. Neticede aşk güçlü ve güzel bir duygu. Çok kez aşık oldum. Uzun da sürdü, bitti gitti de. Emin olduğum tek şey var. Aşkın devam etmesi için onun altında çok sağlam bir sevgi olması ve o sevginin sürekli beslenmesi gerekiyor. Yaptığınız işte kadın olmanın dezavantajlarını yaşadınız mı? Şanslıydım, yaşamadım. Ama yaşayanları da anlıyorum. Taciz edilen, şort giydi diye şiddete uğrayan kadınların hikayeleri beni dehşete düşürüyor. 30 yıl önce böyle şeyler var mıydı? Annemin eski fotoğraflarına bakıyorum, tamam annem balerin ama olmayan arkadaşları da var. Kısacık şortlarla caddelerde güle oynaya yürüyebiliyorlarmış. Şu an sadece Türkiye’de değil dünyada garip bir değişim var. Tabii ki bu değişim örneklerin korkunçluğunu hafifletmiyor. Hepsi tamamen cehaletten kaynaklanıyor. Gelenek ve göreneklerimizi bilmemekten kaynaklanıyor. Namus iki bacağın arasında değil. Hâlâ namus, şeref, haysiyet kavramlarını bacak arasında arayanlar var. Onlara bu kavramların ne olduğunu öğretmekle başlamak gerek.Gelecek kaygısı yaşıyor musunuz? Tabii ki. Herkes kadar ben de mevcut durumdan nasibimi alıyorum. Ekonomik kriz mi dersin, terör mü dersin, her an sinirlerimizi bozan bir şeyle, resmen acıyla, hüzünle uyanıyoruz güne. Ama neyse ki korkum arttıkça umudum da artıyor garip bir şekilde.