Cumartesi Postası'Hayatın şalterini kapatmak istediğim zamanlar oldu'

'Hayatın şalterini kapatmak istediğim zamanlar oldu'

Paylaş
'Hayatın şalterini kapatmak istediğim zamanlar oldu'

Kapalı gişe oynanan 'Leyla'nın Evi 'ndeki Roxy karakteriyle büyük övgü alan Ayça Varlıer; bu yıl tiyatro dalında ödüle doymadı

‘Behzat Ç.’ dizisinde de oynayan Ayça Varlıer’i daha yakından tanımamak olmazdı. Sizin de böyle düşüneceğinizi varsaydım ve...

15 yaşında yurt dışına çıkma kararı almışsınız. O yaşta hayata kafa tutmayı nasıl başardınız?

Küçük yaştan itibaren ne istediğimi iyi biliyordum. Bu nedenle kafam hiç karışık olmadı. İsteklerim doğrultusunda hayatımı yönetmeye çalıştım. Ortaokulda çok sayıda aktivitede yer aldım. Bu yılların bana getirisi büyük oldu. Çünkü yaptığım her aktivite birbirini besledi. Şarkı söylemeyi, dans etmeyi ve oynamayı seviyordum. Bütün bunları bir arada yapabileceğim bir okulu Türkiye’de bulamayınca eğitim için mecburen yurt dışına gittim. Ailem de bu konuda beni destekledi.

Usta-çırak ilişkisine inanır mısınız yoksa illa eğitim olmalı mı?

Usta-çırak ilişkisi de bana göre bir eğitim. Şanslı olanlar bir eğitim kurumu çatısı altında eğitim alabiliyor. Ama tiyatro yapanlar için eğitim şart. Çünkü bir disiplin gerektiriyor. Tiyatro sanatçısı olabilmek disiplinlerden geçmek demek. İki saatlik bir oyunda vücut enstrümanını iyi kullanmanın yolu, teknik açıdan sağlam olmaktan geçiyor. Bu eğitimin bir konservatuvardan ya da usta-çırak ilişkisinden alınması konusu ise kişiye bağlıdır.

Hayattan kopmamak için tutunduğunuz bir ip var mı?

Beni hayata bağlayan birçok ipim var. En önemli bağım, ailem. Ailemle aramda kopmayan ve kopmayacak bir göbek bağım var. Yaptığım işi ve dostlarımı da birbirinden ayıramıyorum. Ben tek iş yaparak yaşayabilecek ve bundan mutlu olacak biri değilim. Sadece oyunculuk ya da sadece şarkıcılık beni mutlu etmezdi.

“Tam Amerika’ya tekrar dönecektim”

Bazen şalteri kapatmak istediğiniz oluyor mu?

Birkaç kez oldu. Şans, kapımı birkaç kez çalınca şalteri kapatmayı durdurdum. Mesela Amerika’ya yeniden dönmeyi düşündüğüm anda gelen bir haberle her şey değişti. Çok şanslıyım. Sevdiğim bir işi yapıyorum. Bu durum insanın başına her zaman gelmez. Bu nedenle başıma konmuş bir ikramiye olarak görüyorum. Bunları yapabilmek, temeli sağlam tutabilmek için kendime çok yatırım yaptım. Yaz tatili yapmak yerine yurtdışına workshop’lara gittim. Her tuğla benim dönüşümüme katkı sağlıyor. Bu nedenle “Ben şunu yapmam kardeşim” demek bana şımarıklık olarak geliyor. Doğru projeleri seçmek lazım. Şimdi çok yoğun bir programım var ve bu durum beni bile şaşırtıyor. Verdiğim emeğin karşılığını aldığıma inanıyorum.

Ne kadar sık aralıklarla kendinizle hesaplaşırsınız?

Çok sık. Bu konuda didinirim. İç hesaplaşmalarım her zaman sürer.

Bir ay içinde üç ödül aldınız. Bu ödüller oyunculuğunuza nasıl bir katkı sağlıyor?

Bu ödülleri, verdiğim emeklerin bir sonucu olarak görüyorum. Bu işe girdiğimden itibaren çok çalıştım. Ödüller, jürinin takdiridir. Özel tiyatro kurumu olarak kapalı oynayan oyunumuzun 45 bin seyirciye ulaşması başlı başına başarı. Ben bireysel başarıdan çok ekip başarısına inanıyorum. Bir bireyin iyi olması için herkesin iyi olması lazım. Turnelere gittik. Her yerde büyük ilgi gördük. Sağlığım elverdiği sürece tiyatroyu bırakmayı düşünmüyorum. Bu ekiple sahneye çıktığım için çok şanslıyım.

Şanssız olduğunuzu düşündüğünüz oldu mu?

Evet, çünkü canım arkadaşım, kardeşim Onur’u (Bayraktar) kaybettim. Kadere küstüğümüz, lanet ettiğimiz bir durum yaşadık. Acısı hâlâ çok taze... Ödül alırken çok mutluydum ama bir tarafım eksikti. Ekip olarak her sahneye çıktığımızda aynı duyguyu yaşıyoruz. Bir kanadımız kırık. Sevincimiz, mutluluğumuz eksik kalıyor. Hep bir burukluk söz konusu oluyor. Onur büyük bir eksiklik. Biz bu yola Onur’umla birlikte çıktık ama yarım kaldı. Programlarımız çok yoğun ama elverdiği sürece ailesiyle sürekli görüşüyoruz. Onun bu ödüllerde büyük payı vardı. Onurlu tüm ödülleri Onur’a adıyorum.

Hayat oyununda amatör sahnede profesyonelim”

Sahnedeki oyunculuğunuz ödüllü. Hayat denen oyunda oyuncu olarak nasılsınız?

Hayatı bir oyun olarak görmüyorum. Zaten hayat oyunlardan değil, oyunlar ve filmler hayattan feyz alır. O yüzden hayat çok gerçektir. Bir saniye sonra başımıza ne geleceğini bilmiyorum. Bilinmezlik içinde, tesadüflerin olmadığı bir yaşam alanından bahsediyorum. Ben hayat oyununda çok amatörüm ama sahnede gerçek bir profesyonelim.

Size en iyi motivasyonu kim yapar?

Annem benim gözümdür. “Leb” demeden leblebiyi anlar. Annem yapıcı eleştiri yapar. Ükemizde yıkıcı eleştiriler yapılıyor, kaale almıyorum. O zaman gerçek çıta nerede kalıyor? Ödül töreninde bu çıta yükseliyor. Bundan gurur duyuyorum. Bazen anneme kızarım ama her zaman söylediği doğru çıkar. Annemle iş arkadaşı da sayılırız. Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde sahne estetiği ve dans derslerini birlikte verdik.

Allah cömertçe verirken “Hak etmiştim”, geri alırken de “Neden alıyorsun?” der misiniz?

Hiç bir şey için ‘hak ettim’ demem. İnsanlar bana “Hak ettin” der. Bu kelime bana büyük geliyor. Aksine bana bir şey yapılırsa “Hak etmiyorum” derim. Sevdiğim bir iş için emek vermekten, iyi iş çıkarmaktan mutluluk duyarım. Şimdi bir albüm yapıyorum. Arkasında inanılmaz bir emek ve prodüksiyon var. Maddi ve manevi çok şey verdim, ancak hâlâ çıkarmıyorum. Çünkü en iyi olsun istiyorum.

“Behzat Ç.’de rolüm oturmadı”

‘Behzat Ç.’de ara ara oynuyorsunuz. Bu ara vermeler sizin adapte olmanızı nasıl etkiliyor?

‘Behzat Ç.’de oynamaktan keyif alıyorum. Orada şöyle bir sorun yaşadım. ‘Behzat Ç.’nin evlenme teklifini reddettikten sonra Bahar’ın hikâyesi söndü. Parlatmak için sol eylemci oldu. Buna da “Tamam” dedim ama karakter oturmadı. Bu dizi çok güzel yazılıyor. Şimdilik rolüm devam ediyor. İlerde ne olacağını ben de bilmiyorum.

Miras olarak ne bırakmak istersiniz?

Miras bırakacağım en iyi şey çocuğum olurdu.

Bugün itibariyle kalbini kırdığınız, özür dilemek istediğiniz birileri var mı?

Muhakkak vardır. Özür dilemeden ziyade arayı düzeltmek için uğraş vermişimdir. Ben, özür dilemekten ve “Seni seviyorum” demekten asla gocunmam. Benim için büyük laflar değil. Birilerine özür dilemek zor geliyor, çünkü egoları buna izin vermiyor.

“Rol arkadaşım bu olmalı” dediğiniz biri?

O kadar çok ki, hangisini sayayım... Sevinç Erbulak’la ve bir kez daha Songül Öden’le çalışmak istiyorum.

Siyasetle ilgilenir misiniz? Sandığa gider misiniz?

Siyasetle ilgileniyorum. Sandığa da mutlaka giderim.

Sandığa vatandaşlık görevi için mi yoksa yakın hissettiğiniz parti kazansın diye mi gidiyorsunuz?

Vatandaş olarak o sandığa gitmeliyim. Gazetelerde okuyoruz, duyumlar alıyoruz, üzülüyoruz. Demokratik bir ülkede yaşıyoruz. Gazetecilerin, aydınların, profesörlerin, hiç hak etmedikleri halde içerde olduğu bir dönemdeyiz. Heykellerin yıkıldığı, tiyatro oyuncularına karşı cezaların verildiği bir dönemdeyiz. Bunlar üst üste gelince insan ister istemez korkuya kapılıyor. Ben, bunların olmayacağı bir dönem istediğim için vatandaş olarak sandığa gitmek istiyorum.

İyi kazanıyor musunuz?

10 yıl boyunca tek başıma yurt dışında yaşadım, bu yüzden hesap bilmek zorundayım. Önümü görmeden adım atmam. Günübirlik yaşayamam. Bir albüm yapıyorum, bu nedenle bazı şeylerden kısmam gerekiyor. Kazanç konusuna gelince, bu kişiye göre değişir. Aslında bir evim bile yok ama bazılarına göre de iyi kazanıyorum.

Hırslı mısınız? Kazanmak için ne yaparsınız, ne yapmazsınız?

‘Gümüş’ projesi geldiğinde iki rol vardı. Ben abla Pınar karakterini istedim. Yapımcı İrfan Şahin diğer karakterde ısrar edince “O zaman ben yokum” dedim. Bunu söylediğimde daha kariyerimin başındaydım ama kendimi de tanıyorum: İstemediğim bir rolde başarılı olamam. Okuma provalarında İrfan Şahin yeniden geldi “Ben hâlâ diğer rolde ısrarlıyım” dedi. Ama sekizince bölümde arayarak haklı olduğumu söyledi. Bu konuda inatçıyım. İstemiyorsam yapmam ama istiyorsam en iyisini yapmaya çalışırım. ‘Leyla’nın Evi’ oyunu için de aynı şey oldu. Zülfü Livaneli, fiziksel özelliklerim nedeniyle beni bu role uygun görmedi ama onu da yanılttım.

“Gözetlenmekten hoşlanmıyorum”

Kendinizi halka yakın hissediyor musunuz?

Çocukların ve gençlerin beni beğeniyor olmalarına çok sevindim. TEGV (Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı) için 5. inci sınıf öğrencilerine bir oyun yönetiyorum. Tiyatroda bu duyguyu daha çok hissediyorum.

Allah’la aranız nasıl?

Allah’la aram iyidir ama inşallah daha iyiye gidecek.

Popüler hayatla ilişkiniz ne durumda?

Gece gezmesini seviyorum ama çok değil. Çok çalıştığım için dışarı az çıkıyorum. Çıktığımda da popüler mekânlara değil, sevdiğim yerlere giderim. Gözetlenmekten hoşlanmıyorum.

Bu ülkede yaşamaktan memnun musunuz?

Bütün şikâyetlerime rağmen evet. Gülü seven dikenine katlanır. 10 yıl Amerika’da, Rusya’da, Fransa’da yaşadım. Hiç bir yer ülkem gibi değil. Ben insan ayrımı yapmıyorum. Kültür farklılığına rağmen insan her yerde insan. Ama Türk olarak umutlarım, hayallerim var.

(07.05.2011 tarihli Cumartesi Postası'ndan alınmıştır.)

4

Haberin Devamı