Cumartesi PostasıVay canna! 'Matrix' doğruymuş!

Vay canna! 'Matrix' doğruymuş!

Paylaş
Vay canna! 'Matrix' doğruymuş!

Hayatınızı kendiniz mi yönetiyorsunuz? Hayır. Sizin bildiğiniz 'hayat' aslında bir oyun. Sizler de oyuncusunuz. Sistemin dayattığını yaşıyorsunuz. Oyunda korkularınız ve egonuz başrolde

Bunun farkına vardığınızda, yani özünüze döndüğünüzde, hayatınızı istediğiniz gibi yaşamaya başlayacaksınız. Neyin olmasını istiyorsanız, o olacak. Ama bunun için bilinçaltınıza inmeniz ve çooook uzun yıllardır yaşadığınız olayların, edindiğiniz bilgilerin kayıtlarını en baştan oluşturmanız gerek. Bilinçaltına yönelik çalışmalar yapan Canan Yolaç ‘kendini yaratma’yı anlattı.

Haberin Devamı

- Kaç yıldır bilinçaltına yönelik çalışma yapıyorsunuz?

Kendimi bildim bileli bu konularla yakından ilgiliydim. Ama 1998 yılında farkındalığım oluştu.

- Size göre dünya bir oyun alanı ve herkes kendi oyunlarını anlayabilir. Bu nasıl anlaşılacak?

Oyunda olduğumuzu bile bilmiyoruz ki! Evet. Dünya bir oyun alanı ve insan bu sistemin içinde yaşıyor. Bu sistem, insanı, farkında bile olmadan bilinçaltı kayıtları üzerinden yönetiyor. Bir çeşit ‘matrix.’ Oyunda herşeyi deneyimleyeceğiz ve özümüzü unutmadan sonsuz bilişin sesini duyarak yaşayacağız. Bu, doğrusu. Ama duygularımızı tetikleyen bir ses daha var: Egonun sesi.

İşte bu ses bizi oyunda tutuyor. Oyunda kaldıkça da özümüzden, gerçekten uzaklaşıyor, sistemin programladığını yaşıyoruz. İçinde bulunduğumuz bu sistem, dualite üzerine kurulmuş. Yani zıtlık üzerine... İyi de var, kötü de... Güzel de var, çirkin de... Doğru da var, yanlış da... Oyun alanında her şey, zıttı ile birlikte var.

Haberin Devamı

- Bu durumda Hollywood yapımı ‘Matrix’ üçlemesi doğru mu oluyor? Film gerçeği mi anlatıyordu?

Evet, üçleme doğru. O film, oyunu ve içinde bulunduğumuz sistemi açıklıyor. Ama filmin çıkış konusu, benim anlattığım ve inandığım şekilde değil.

- Filmden mi ilham aldınız bu çalışmalara başlarken?

Çalışmaları yaparken ‘Matrix’ gösterimdeydi. Ama buna ilham değil, eşzamanlılık ve kollektif bilinç olayı diyorum.

- Oyundan çıkana ne olacak, çıkamayana ne olacak?

Çok güzel bir soru. Oyundan çıkamayan, kısır bir döngü içinde bilinçaltının esiri olarak sistemin dayattığı yaşamı sürecek. Hayatını istediği gibi yaşayamayacak, korkularının esiri olacak. Oyundan çıkmayı başaran kişi ise sonsuz bilişinin sesi sayesinde, ‘an’da yaratarak istediğini yaşayacak. Hayatını, egosundan arınmış bir şekilde yönlendirebilecek.

“Asırların bilgileri bilinçaltımıza kayıtlı”

- ‘Sonsuz Biliş’ adlı kitabınızda kişinin kendini yaratması ile ilgili bir cümle kullanmışsınız. Bir insan kendisini nasıl yaratabilir?

Yılların, hatta asırların bilgilerini bilinçaltına kaydediyoruz. O kayıtlar doğrultusunda yaşıyor, düşünüyor, davranıyoruz. İşte bütün mesele bu yaşanmış kayıtların enerjilerini dönüştürmek. Bunu yapabilen, yani o enerjileri nötr ve etkisiz hale getirebilen kişi, hem ruhsal hem bilinç hem bedensel açıdan kendini yeniden yaratma bilişinde olur. Böylece kendisine dayatılan hayatı değil, istediği hayatı yaşar.

Haberin Devamı

- Size göre hepimiz çok fazla korku taşıyoruz ve bu korkular yaşamımız üzerinde ciddi etkiler doğuruyor.

Evet, insan yaşamı korkular üzerine kurulu. Tabii bizler bunun farkında değiliz. Korku diyoruz, duygu diyoruz... Bu korkular birer enerji kaydı olarak varoluşun en başından beri bizde kayıtlı: Ölüm korkusu, yalnızlık korkusu, yok olma korkusu, gelecek korkusu, sevilmeme korkusu...

- Hangi korkuların altında hangi gerçekler yatıyor?

Bir şablon oluşturamayız, eksik anlatım olur. Çünkü insan, her yaşanmışlık üzerine şahsına özel bir kayıt oluşturur. Kiminin yalnızlık korkusunun altından 5 yaşında pazar yerinde yaşadığı unutulmuş bir anı çıkabilir. Bir başkasından da bebekken babasını kaybettiği bilgisi kayıt olarak açılabilir. Veya sadece gelecek korkusundan dolayı astrolog olmuştur bir diğeri.

Haberin Devamı

“Kurtaracağım” diye kendini feda eden öyle çok yaşantı var ki. Her davranışın altında bir sürü korku yatıyor. Hayatımızı yönetebildiğimizi sanıyoruz ama aslında yöneten egolarımız ve korkularımız. Yani bilinçaltımız, kaderimizi oluşturuyor.

“Hayat n ifrelerini çöz her i in yolunda gitsin”

- Bir çeşit ‘hayatın şifreleri’ni çözmekten bahsedebilir miyiz?

Evet. Hayatımızı şekillendiren oyun, şifrelerle dolu. Bilinçaltı kayıtlarını çözmek de aslında şifreleri çözmek. Çünkü çözülmeyen şifreler hayatınızı yönetir. Sevgilim beni sevsin diye beklerken, şifrenin ne olduğunu bilirsem sevgilim zaten beni sevecektir. Ya da işlerimin iyi gitmemesindeki şifreyi çözersem işlerim kendiliğinden iyi gitmeye başlayacaktır. Bir öğrencim, “Kedim kumuna değil, dışına çişini yapıyor” demişti. “Kedinin hareketini tarif et” dediğimde “Kendi alanı dışına çıkıyor” cevabını verdi. “Sen nerelerde kendi alanının dışındasın?” diye sordum, iş ortamında yaşadıklarını hatırladı ve o aynalığı ile çalışmaya başladı.

Haberin Devamı

- Size gelen ve seansları tamamlayan kişi, nasıl bir ruh ve bilinç haline ulaşmış oluyor?

Bana, dönüşüme hazır eşdeğer enerjiler ulaşıyor zaten. Bazen bilinçaltına nokta atışı yapıyor ve öyle bir soru ile dokunuyorum ki aniden bir çok şey dönüşüyor. Bazen de çözümleme için süre gerekiyor. Bu çalışmalardan sonra insanlar müthiş bir değişim ve dönüşüm yaşıyor. O yaşa kadar taşıdıkları korkularının nedenleri açığa çıkıyor mesela. Diyelim ki bir yere davetlisiniz. İçinizden bir ses, sebepsiz yere “Gitme” diyor. Zihninizdeki başka bir ses de “Gitmezsen kırılırlar, mecbursun” diye dayatıyor.

Gitseniz hem kendiniz mutlu olmayacaksınız hem davettekileri huzursuz edeceksiniz. Gitmeseniz, bu kez kendinizi suçlayacaksınız, hatta suçlanacaksınız. İçinizdeki bu kaydı (gidip gitmeme arasında kalma hali) dönüştürme tekniğini uygularsanız, karşı tarafa gidemeyeceğinizi ilettiğinizde onlar üzülmez, yargılamaz. Siz de duygunuz dönüştüğü için suçluluk duymazsınız. Dönüştürme öğrenilir ve yaşam biçimi olabilir.

- Bir anlamda ruh detoksu yapıyorsunuz. Kişi transa geçmiyor, uyumuyor ya da enerji verilip alınmıyor. Yaptığınız nasıl bir çalışma?

Kişinin mevcut sorunlarının temel nedenlerine ulaşıyoruz. Karşımdaki kişi, yeni bilinç düzleminde her olaya farkındalıklı yeni bir enerji ile bakmaya başlıyor. Bu da kişiyi o sorunun çözümüne dair yeni bir yaratıma geçiriyor. Ve sorun dönüşmüş oluyor. Ne yapması gerektiğini ben söylemiyorum. Farkındalığı artınca kendisi için en doğrusunu yine kendisi buluyor. Bir kere doğruyu bulduktan sonra da ne yapması gerektiğine kendisi karar veriyor.

“Bugünü eski kayıt üzerinden yaşıyoruz”

- Seanslarınızdan başka örnekler var mı bizimle paylaşabileceğiniz?

Üniversitede okuyan bir öğrenci, annesi ile ilişkilerinin bir türlü düzelmediği şikâyetiyle gelmişti. Annesinin kendisine kötü davrandığını dile getiriyordu. Bilinçaltı çalışmamızda şaşırtıcı bir sonuçla karşılaştık. Kendisini, ilkokuldayken okuduğu ‘Ayşegül’ öykülerinden bir sahnede buluverdi. Bu sahnede Ayşegül’ün annesinin tek uğraşı, Ayşegül’le ilgilenmekti. Ayşegül Mutfakta, Ayşegül Tatilde, Ayşegül Alışverişte, Ayşegül Ormanda...

Ayşegül’ün annesinin Ayşegül’ü hep sevdiğini hatırladı. Öğrencimin annesi kötü anne, Ayşegül’ün annesi iyi anne oluvermişti. Bu duygu, bilinçaltına o yaşın algısı ile kaydedilmişti. O çocuk hali ile yapılan içsel kayıt saklı duruyordu ve öğrencim bugününü o kayıt üzerinden yaşıyordu.

“Kendiniz gibi olanı çekersiniz”

- Kitabınızda anne-baba-çocuk arasında ayna çalışmasını örneklemişsiniz. Ayna çalışması nedir?

Ayna karşısında saçımızı düzeltmek için elimizi aynadaki görüntüye değil de saçımıza atarız. Bu çalışmanın da prensibinde aynı şey var. Yani herkes ve her şey, bizi bize gösteren ayna gibidir. Hayatınıza aldığınız sevgili ya da eş, sizin yansımanızdır. Siz, kendiniz gibi olan insanları çekiyorsunuzdur. Yapmanız gereken isyan etmek değil, çevrenizdeki insanların özelliklerini tarif ederek içinizi keşfetmek.

(09.02.2013 tarihli Cumartesi Postası'ndan alınmıştır.)