Yarın 19 Ocak; gazeteci Hrant Dink’in suikastının 10’uncu, benim Posta gazetesinde bu köşede yazmaya başlamamın yedinci yılı. Milliyet’te muhabirlik yaparken Posta gazetesinde köşe yazmak isteğimin bir nedeni vardı. O da Hrant Dink cinayetiyle ilgili gerçekleri canlı tutmak.
Hrant Dink aklımdan çıkmaması ve amacımı unutmamak için ilk yazımın tarihini özellikle 19 Ocak 2010 olarak belirledim. Başlığı da şuydu: “DİNK CİNAYETİ AYDINLANMAZSA HEPİMİZ KARANLIKTA KALACAĞIZ”
www.posta.com.tr’deki yazılarımın yarısına yakını Dink cinayeti gerçekleri, o gerçeklerden rahatsız olan Fethullahçı Terör Örgütü mensubu istihbaratçıların açtığı davaları, tutuklanmama varacak kumpas planlarını bu köşeden yazdım.
Gazeteci Dink cinayetini karartmaya çalışan gazetecilik mesleğinin yüzkarası gazetecileri, mülkiye müfettişlerini, siyasetçileri, yargı mensuplarını hepsini isim isim anlattım.
'Beni atayan bakan nerede?’
Cinayetin üzerinden 10 yıl geçti. Şimdi o kumpasları kuran istihbaratçılar yargılanıyor. Ne mücadele ne hapis yatmam boşa gitmedi, şimdi ben o davada “tanık” olarak ifade vereceğim. 10’uncu yılda Dink cinayetinde çok önemli bir FETÖ’cü istihbaratçı Ali Fuat Yılmazer ifade veriyor. İşte “ilahi adalet” budur.
Yılmazer yine bir çok yalan söylüyor. ama bir cümlesi var ki, bence ileride çok tartışacağız. Yılmazer, “Ben tutukluysam beni atayan Bakan neden burada değil?” diye sormuş. Doğru, onu atayan Bakan İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’dur. Aksu sıradan bir isim değil, FETÖ lideri Gülen hem Abdülkadir Aksu’yu hem onun babasını hem de oğlu Murat Aksu’yu yakından tanıyan biridir.
Gülen, Youtube’da yer alan bir videoda şöyle anlatıyor; “Bakanlar var, arkadaşlarımız. Abdülkadir bey Dahiliye vekili (İçişleri Bakanı) Ben elinden tutup gezdirdiğim günleri hatırlarım. (Videonun link: https://www.youtube.com/watch?v= etGfaC2DbaU )
Gerçeğe giden yol
FETÖ liderini de tanıyan FETÖ’cü Yılmazer’i de atayan Ramazan Akyürek’i de kollayan Aksu’dur. Bu konuda yalnız da değildi. Bir gün gelecek bunlar da konuşulacak.
Yedi yıl önce ilk yazımda şunu söylemiştim; “Hrant Dink cinayetinin üzerindeki karanlığı kaldırmak, elektrik düğmesine basmak kadar kolay. Ya o düğmeye basıp aydınlanacağız ya da hep birlikte karanlıkta kalacağız.”
Meğer gerçeğe ulaşmak elektrik düğmesine basıp aydınlatmak gibi kolay değilmiş. Karanlık bir tünelin sonundaki o küçük aydınlığa doğru yolculukmuş.
18 Ocak 2017, Çarşamba 05:00
Haberin Devamı