Dediler ki “Bizimle Isparta’ya bağlı Kuyucak Köyü’nü tanımaya, görmeye gelir misiniz? Lavanta hasadı yapacağız…” Dedim “Hem de uçarak gelirim!” Daha önce hiç lavanta tarlasına gitmemişim, kaçar mı benden!
ÜRETİMİN YÜZDE 90’I
Kuyucak, Isparta’ya 47 kilometre uzaklıkta, etrafı lavanta tarlalarıyla çevrili bir köy. 250 kişilik nüfusu var. Kıraç ve susuz araziler yüzünden göç vermeye başlamış bir köy burası... 1975’te köye lavanta getirilmiş; 30 aileye 15'er kök dağıtılarak üretime başlanmış. İşte o gün köyün kaderi de değişmiş...
Bugün Türkiye’deki toplam lavanta üretiminin yüzde 90’ı bu köyden karşılanıyor. İlaç sanayinden kozmetiğe, gıdadan parfümeriye pek çok kullanım alanı bulunan lavanta sayesinde hem göç durmuş, hem köy kalkınmış.
Lavanta tarlaları yavaş yavaş turistlerin ilgisini çekince ve turist gelmeye başlayınca da Kuyucak olmuş ‘Lavanta Kokulu Köy’. Anlayacağınız, lavanta tarlalarında fotoğraf çekmek için Fransa’ya gerek yok! Tam da burnumuzun dibinde lavanta tarlalarıyla dolu bir köy var. ‘Gitmesek de görmesek de’ demeyin artık.
‘Lavanta Kokulu Köy’e turist akını var
‘Lavanta Kokulu Köy’ün turizmde öne çıkması, yerel halkın da gelir elde etmesi hop diye olmamış tabii... Olaya el atan ‘Gelecek Turizmde’ projesi olmuş. ‘Nedir bu proje?’ diyenlere hemen anlatayım…
LAVANTA ÇAYI VE BALI BOL
Kültür Bakanlığı, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ve Anadolu Efes’in 2007’de başlattığı bir hikaye bu. Türkiye’nin turizm potansiyelini ortaya çıkarmak, bu alanda istihdam yaratmak ve sürdürülebilir turizm projeleriyle yerel kalkınmaya destek oluyorlar. Her yıl üç projeye fon desteği sağlıyorlar. En önemlisi, 10 yıldır şahane işler yapıyorlar. İki yıl önce de Kuyucak Köyü’nde kaymakamlık ve muhtarlığın katkılarıyla inanılmazı başarmışlar.
Evlerin bahçelerinde hobi olarak başlayan lavanta üretimi, resmen köylünün geçim kaynağı olmuş. Köy evleri pansiyona dönüştürülmüş, pansiyonculuk eğitimi verilmiş ve turizm adına gereken her şey yapılmış. Lavanta çayı, lavanta balı, lavantalı kahve, lavanta yağı, lavanta kremine kadar her şeyi köyde bulmak mümkün. Tam bir kalkınma hamlesi… Proje sayesinde geçen sezon 45 günde 20 bin kişi köyü ziyaret etmiş. Ben ordayken akın akın turist geliyordu. Hele hafta sonları tam izdiham!
MAKARA
Ben aslında kilo veririm de; dostlarımla yemişim içmişim, öyle almışım bu kiloları... Hepsinin ayrı güzel anısı var bende. Sırf o yüzden vermiyorum!!
Plajda sevdiklerim
■ Beren Saat-Kenan Doğulu çifti Bodrum’da teknede. Beren Saat’i denize girerken çok yakından çekmişler; vücudu fit ötesi. Bir gram yağ ve selüliti yok. Tatildeki insanların selülitine göbeğine kafayı takanlardan değilim ama Beren’e bayıldım.
■ Çağla Şıkel de çocuklarıyla Bodrum’da. Plaj halleri o kadar güzel ki... Saklanmıyor, kasmıyor, ‘ne çekiyorsunuz’ diye kimseyi paralamıyor. Boyu posu, denize atlayışı, çocuklarıyla oynayışı ve bir sürü şey, o kadar doğal ve rahat ki. İşte bu doğallığı sevdim.
Yürüyüşte sevdiklerim
Adalet Yürüyüşü bugün itibariyle sonlandı ve siz bu satırları okurken miting çoktan başlamış olacak. 24 günlük yürüyüşte en sevdiğim şey, en ufak bir taşkınlık olmaması ve kurulan mükemmel düzendi.
Yürüyüşün organizasyonunu yönetenler gerçekten büyük bir iş başardılar; onlarca insanı 24 gün boyunca kollayarak koruyarak, provokasyonlara prim vermeyerek, en sağlıklı şekilde İstanbul’a ulaştırdılar.
‘Demek ki olabiliyormuş’ dedirttiler. Özlediğimiz hareketlerdi. Emeği geçen herkesin eline, diline, ayağına sağlık. Emniyet teşkilatına da yürekten teşekkürler.
Yürümek sadece yürümek değildir…
Adalet Yürüyüşü boyunca Kemal Kılıçdaroğlu’na hep aynı soru soruldu: “Neden miting ya da başka bir şey değil de yürümek?” Verdiği cevaplar benzerdi… “Çünkü geçtiğimiz yerlerde insanlarla ilişki kurabildik.
Miting yapsaydık bu kadar etkili olmazdı” dedi. Evet yürümek etkili bir eylem. Sadece yürümek değil; bir felsefesi var, meydan okuması var. Anlamak için bu konuda yazılmış kitaplara bakmak lazım. İşte onlardan ikisi...
■ Yürümenin Felsefesi / Frederic Gros
“Aylaklar, göçebeler, sürgünler, hacılar, kaçaklar, seyyahlar ve mülteciler yürüyorlar. Peki yürümek sadece bir yerlere yetişmek değil de evrenle özel bir ritim, akort ya da hafifleme içinde buluşmak olabilir mi?
Yeryüzüyle hemhal olup kendimizi başkalaşmaya açarak yürüyebilir miyiz? Yürümek iki mesafe arasında gidip gelmek değil yaratıcı bir eylemdir. Hem kendi yalnızlığımıza çekildiğimiz hem de bizi dönüştürecek bir ayağa kalkıştır…”
■ Yürümeye Övgü / David Le Breton
“Yürümek keyiflidir, çünkü öncelikle insanı gündelik yaşamın zorlamalarından geçici olarak da olsa kurtarır. Yürümek stresi, aceleyi, üretme zorunluluğunu yok eder. Yürümek, aslında yaşamın o kendine özgü zamanını yeniden bulmaktır...
Yürüyüş dünyayı duyumsamaya götüren, inisiyatifi insana bırakan eksiksiz bir etkinliktir. Bedenin pasifliğine, dünyadan uzaklaşmaya neden olan arabadan, trenden farklıdır. İnsan hiçbir şey için, geçen zamanın tadını çıkarmak için yürür…
09 Temmuz 2017, Pazar 05:00
Haberin Devamı