Levent Yüksel’i aklımıza kazıyan albümdür ‘Med Cezir’. 90’ların en iyi Türkçe pop albümü sayılır. Bir süredir pek ortalıkta görmüyorduk ama o arabesk bir albümle sürpriz yaptı. ‘Hayatıma Dokunan Şarkılar’da hepimizin hayatına dokunmuş eserleri seslendirdi. ‘Kaderimin Oyunu’, ‘Bir Kulunu Çok Sevdim’... Hayatını geri planda yaşamayı seçen Levent Yüksel ile buluştum ve aklımda ne varsa sordum...
RÖPORTAJ: ARMAĞAN ÇAĞLAYAN
■ Arabesk albüm yapmanızın Türkiye’de arabeskin yükselişiyle ilgilisi var mı?
Bu albümü zaten planlamıştım. Ben büyürken arabesk için “Bu şarkılar çok bedbaht. Arabesk dinlemeyin” derlerdi. Okulda dinlemek yasaktı. Neden yasaklandığını sorguladım. İsmini bilmediğimiz bir arabesk albüm 8 milyon satıyordu. İnsanlar seviyordu. Biz ne kadar insansak onlar da o kadar insan. Dışlamanın manası yok. Ben de arabeskle barıştım.
■ Arabesk neden küçümseniyor?
Sözlerinin iç karartıcı olduğunu düşünüyorlar ama onlar yaşanmış şeyler. Yaşadıklarını o şekilde anlatıyor insanlar. Hepsi de çok başarılı.
■ Bir süredir geri plandasınız. Bilinçli bir seçim mi?
Öyle istiyorum. Göz önünde olmak hoşuma gitmiyor.
■ Magazinden dolayı mı?
Birden fotoğraflarınız çekiliyor. Sonra o fotoğraflar hakkında gerçekle ilgisi olmayan yazılar yazılıyor. “Alkolik” gibi... Daha düzgün bir fotoğrafımın çekilmesini istiyorum belki? Bu durumdan nefret ettim. O yüzden mümkün mertebe uzak olmaya çalışıyorum.
■ Şöhrete alışınca geri durmaya karar vermek zor değil mi?
Böyle gayet mutluyum. İnsanlar beni gerçekten seviyor. Konserlerim doluyor. Benim için şöhretin tanımı budur. Hayatımı da yaşıyorum. Evde stüdyom var. Yalnız yaşamayı seviyorum ama asosyal değilim.
■ Saçları boyamamak, yüze estetik yaptırmamak da tercih mi?
Ben doğallıktan yanayım. Önemli olan benim. Doğdum, büyüdüm ve öleceğim.
SEZEN’E HAYATIMI BORÇLUYUM
■ Şöhretten başınıza gelen bir felaketmiş gibi bahsediyorsunuz.
Sezen Aksu bana albüm yapacağını söylediğinde istemedim. Çünkü yurtdışında ses mühendisliği okumak istiyordum. ‘Med Cezir’ albümü ilk çıktığında, Mart’tan Haziran’a kadar satmamıştı. Çok mutlu olmuştum.
■ Ama 90’ların en iyi albümü...
Ne olduysa Haziran’dan sonra oldu. Barış Manço’nun programına katıldıktan sonra birden patladım.
■ Yani, Sezen Hanım size rağmen sizi meşhur etti.
İyi ki de yapmış. Ona hayatımı borçluyum. Albümü onun önderliğinde gerçekleştirdik. ‘Med Cezir’in üzerinden 24 yıl geçti ama hâlâ o albümdeki şarkılardan istekler geliyor. Şarkılarım gençlerin kulaklarında kalmış. Şimdi 20 yaşındakilerin bağıra bağıra şarkılarımı söylemesi beni inanılmaz mutlu ediyor.
■ Ünlü olduğunuz için Sezen Hanım’a kızıyor musunuz?
Kızmıyorum, minnet duyuyorum. Şarkı söylemekten çok keyif alıyorum. İyi ki beni öne sürmeye çalışmış. Sezen 16 yaşındayken babasına “Ben çok ünlü olacağım” demiş. Babası da ona “Ünlü olmak problem değil. Önemli olan seni sevmeleri” demiş. Bu benim aklımda kaldı. Ben onları seviyorum, onlar da beni seviyor. Şöhret umurumda değil.
YEĞENİMİN SEVGİLİM OLDUĞUNU YAZDILAR
■ Herkes şöhretin peşinde...
Belki de ben şöhrete sahip olduğum için umurumda değildir. Paparazziler çok acayip şeyler yazdı. Sözde beni ‘bastıkları’ kız, yeğenimdi. Sevgilim olduğunu yazdılar. O yüzden sallamıyorum.
■ Bu sizi yıprattı mı?
Hayır ama bir kere çok sinirlendim. Beynimden rahatsızlık geçirdiğim dönemde uyuşturucu kullandığımı yazdılar. Ne alakası var! Bunu anlatmaya çalıştıkça battım. Susmak en güzeli.
■ Ne zaman rahatsızlık geçirmiştiniz?
1995 yılıydı. Onno Tunç’u, ardından Uzay Heparı’yı kaybettik. Sertab (Erener) o zaman eşimdi. Üç ameliyat geçirmişti. Kanser riski vardı. Tüm bunların sonunda nezle oldum. Doktor Çin gribi olduğumu söyledi. Bir gün ilacımı içerken kendimden geçtim. Beyne giden damarlardan birini virüs tıkamış. İyileşmem iki yıl sürdü. O dönem Yılmaz Zafer uyuşturucu nedeniyle rahatsızlanmıştı. “Levent de aynı hastalığa yakalandı” dediler. Hiç kullanmadığım bir madde yüzünden üstüme geldiler.
KİM NE KADAR SATMIŞ İLGİLENMİYORUM
■ Piyasayı takip ediyor musunuz?
Hiç ilgilenmiyorum. Peyk grubu çok hoşuma gidiyor. ‘İstanbul’, ‘Gidin’, ‘Don Kafa’ şarkılarını seviyorum. Manga’yı da beğeniyorum. MFÖ ve Bülent Ortaçgil’in hastasıyım. Barış Manço ve Cem Karaca’yı çok dinlerdim.
■ Demet Akalın, Hande Yener...
Onlar makine müziği yapıyorlar. Ben her şey canlı çalınsın istiyorum. Türkçe şarkı söyleyenleri dinleyemiyorum. Sürekli yanlışlarını buluyorum.
■ Bu biraz da kimseyi rakip görmemenizle mi alakalı?
Hiç kimseyle rakip olmadım. Kendi tarzım var. Benden fazla satması umurumda değil. Önemli olan benim ne yaptığım. Satmasın diye albüm yapmıyoruz. Satılması için röportaj vermek, klip çekmek gerekiyor. Albüm satışlarımla ilgileniyorum ama kim ne kadar satmış ilgilenmiyorum.
■ Hem içinde olup hem de dışında kalmak zor değil mi?
Hiç de değil. Müzik dışında ne yaptığımız insanları çok da ilgilendirmiyor. Bazı ünlüler acayip şeyler yapıp, görüntülenmeyi seviyor.
■ Sezen Hanım ile nasıl tanışmıştınız?
Baltalimanı’nda Aşkın Arsunan ile sahneye çıkıyorduk. Sahnede Sertab Erener ve Fatih Erkoç vardı. Programımız çok keyifliydi. Sezen de Jose Feliciano, Lenny White ve Onno Tunç’la birlikte bizi dinlemeye gelmiş. İlerleyen saatlerde Lenny davula, Onno basa geçti. Sezen o gece beni beğenmiş. Benimle çalışmak istedi. Sertab’la birlikte Sezen’le çalışmaya başladık.
■ O zaman Sertab Hanım ile evli miydiniz?
Değildik. 1982’nin sonunda tanıştık. Uzun süre arkadaş olarak takıldık. Sonra birden evlenelim dedik. Biraz üçkağıda geldim galiba. Sertab ailesinin evlilik beklediğini söyledi. Biz de bastık imzayı.
■ Hâlâ görüşüyor musunuz?
Çok sık olmasa da görüşüyoruz. Onun hastalıklarıyla benimki üst üste geldi. Birbirimize çok yardımcı olduk. Sonrasında da kanlı bıçaklı olamadık. Sarıldık ve ayrıldık.
ANNEMLE ARAM İYİ DEĞİL
■ Hâlâ eski arabanızı kullanıyor musunuz?
Artık değiştirdim. Ama telefonum hâlâ eski model.
■ Pinti olmanızla ilgili olabilir mi?
Pinti değilim ama işimi görüyorsa değiştirmem. Kapitalizme esir olmadım. Sağlıkla alakalı ihtiyacım olabilir diye bankada üç beş kuruş tutuyorum. Onun haricinde para umurumda değil.
■ Nasıl bu kadar tevekkül sahibisiniz?
İstanbul’a 18 yaşında geldim. 22 yaşına kadar yokluk içinde yaşadım. Bir çuval patatesim, yağım ve tüpüm vardı. O patatesi şekilden şekle sokup yiyordum. Ev kirasını ödeyemediğim günler oldu. Şimdi çok şükür kazanıyorum, kendi standartlarımda yaşıyorum. Sıkıntım yok.
■ Annenizle ilişkiniz nasıl?
Pek iyi değil. Annem çok gençken evlenmiş, ben doğar doğmaz babamla ayrılmışlar. Tek başına kalmış. Beni anne ve babasına bırakıp kendi işini kurmuş. Anneannemi annem bildim. Dedeme “Baba” dedim. 14 yaşımdayken geldi ve “Annen benim” dedi. Enteresan bir manzaraydı. Bir dönem ona küstüm, çocukça bir tavır aldım. Sonra tavrımın anlamsız olduğunu fark ettim. Beni çok sık aramıyor. Ama ben Anneler Günü’nde onu aradım mesela.
- Bir avuç yiyenin ömrü 10 yıl uzuyor! Vücudu baştan aşağı yeniliyor, Kan şekerini yere seriyor, bağırsakları motor gibi çalıştırıyor
- Nasır, mantar ve egzamanın kökünü kurutuyor! Mantar ve egzamayı 1 günde geçiriyor, 10 dakika bekletince ayakları pamuk gibi yapıyor, sadece 2 malzemeyle yapılıyor
- Böyle saklayanlar kendini zehirliyor! Kaşık kaşık yemek organları bitiriyor, kanserojen etkisini vücuda sokuyor: Bu şekilde yiyorsanız zehre dönüşüyor
- İlk ve son gün 21 Aralık! Sadece 1 tane yetiyor: Para, bolluk ve bereket getiriyor
- Her sabah bir kaşık yetiyor! Kemikleri beton gibi yapıyor, ağrılarınızın tamamını şıp diye kesiyor: Antioksidan deposu olarak da biliniyor