Başından sonuna izlediğim program sayısı bir elin parmak sayısıyla aynı. Meslek dolayısıyla izlediklerim ise saymakla bitmez...
İzlediklerim üzerinden gidersek “Yemekteyiz”i (TV8) ilk üç sıraya koyarım... Eğlenceyse eğlence, sosyal deneyse deney, öğrenmekse keza; sofradaki tabaklar gibi çeşidi bol bir program. Ama!
Son haftalarda çok ilginç kadrolar seçiliyor. Hele ki şu son hafta. Rakibine bilenip “Ben bu kadını ağlatacağım” diye sofraya oturanlar mı istersiniz yoksa “Senden ev kadını filan olmaz” diye 50 küsur yaşında bir yarışmacıyı aşağılayanlar mı? Uzatmak istemiyorum.
Havada uçuşan o 1 puanlar ve havsalamı kirletmeyeceğim küstahlıklarla biten koca bir hafta... Ve her saniye beklediğim ama bir türlü gelmeyen “Hanımlar beyler bu sadece bir yarışma; ne yapıyorsunuz yahu?” sorusu...
Belli ki sofralarda “vicdanın sesi” olan sunucu Onur Büyüktopçu iyilikten ümidini kesti. O zaman bir izleyici olarak ben sorma hakkımı kullanıyorum: “Ne yapıyorsunuz yahu?”
Maşallah diyelim
Ekranın istikrar abideleri var. Kaç sezondur yerlerinden kıpırdatmak mümkün olmadı. Özellikle de gündüz kuşağında. “Gelin Evi”, “Zahide Yetiş’le” (Show TV), “Duymayan Kalmasın” (Star TV), “Müge Anlı ile Tatlı Sert”, “Esra Erol’da” (atv), “Dr. Feridun Kunak Show” (Kanal 7) bir nefeste sayabildiklerim... İşte onlar ne yapıyorsa gündüz kuşağında onu yapmak lazım. TV hayatında artık günün her saati değerli!
Son kararın mı?
Nursel Ergin’in Kanal D’den ayrıldığını not düşelim. Önce program (Nursel’le Evin Tadı) yayın akışından çıkarıldı, sonra tekrar farklı bir saate kondu ve son olarak önceki gün Nursel kardeşimiz noktayı koydu: “Benden buraya kadar”...
Bazen bu köşeye ışık hızıyla düşen notlar aynı hızla değişiyor ve inanın yetişemiyorum. Televizyon dünyasının dönme hızı hakikaten insanın nefesini keser oldu. Durum budur vesselam!
Gözmezden mi gelelim?
Seksenli yılların ortasından 90’lı yılların ilk çeyreğine kadar süren Latin Amerika dizileri rüzgarı tersine çevrildi...
Şimdi bizim dizilerimiz Orta ve Güney Amerika’da o çok alışıldık büyük kasırgalar gibi esip duruyor... “Fatmagül’ün Suçu Ne”den başlayın da “Kırgın Çiçekler”e (atv), “Kara Sevda”dan yürüyün de “Elif”e (Kanal 7) kadar haftalık ya da günlük onlarca dizi şimdi o coğrafyanın ekranlarında...
Bunun üzerine bir de “Survivor” ve izdivaç gibi formatları ekleyin. Böylece yaptığımız televizyonculuğun gücünü anlayacaksınız. Eleştiri benim kitabımda “olumlamak” anlamına geliyor; görmezden gelmek değil!
Elçiye zeval olmaz!
Digitürk abonelerinin sıkıntıları var. İletişim de bunların başında geliyor. beIN Media gibi bir dünya devinin satın aldığı platformda bazı kanalların kapasite sorunundan dolayı HD yayınlanmıyor oluşu, ağırlıklı spora odaklanmış bir büyüme, film kanallarının (büyük tedarikçilerin çekilmesiyle) cazibesini yitirmesi, Eutelsat uydusu üzerinden alının hiç yerli müzik kanalının olmayışı ve görüntü kalitesizliği abonelerden bana gelen şikayetler...
Zahmet olmayacaksa, bunu “abonelerin sözcüsü” olarak aktarabileceğim bir müşteri temsilcisine bağlanabilir miyim?
Eh artık konuşalım!
Yarın bu köşede yazım yok. Malumunuz pazartesi nadas hakkımı kullanıyorum. O yüzden bir minik rica notunu şimdiden düşeyim...
Lafın giderek azaldığı, konuşma sırasında kullandığımız kelimelerin onlu hanelere düştüğü, bilgi yerine fikirlerin havada uçuştuğu bir dönemde şöyle ağız tadıyla bir sohbet programı izlemek istiyorsanız yarın ve hafta içi her gece 23.45’te “360TV” ekranında “Mesut Yar ile Laf Çok” programında buluşalım...
Sizin tanımınızla “özlenen” programın yedinci sezonu Sadettin Teksoy, Selçuk Yöntem ve Yonca Evcimik üçlüsüyle başlıyor!
14 Ocak 2018, Pazar 05:00
Haberin Devamı