Bir kerelik ilan edilip uzatıla uzatıla birinci yılını doldurduğunda 26 KHK çıkarıldığını ve sadece 5’inin Meclisten geçtiğini düşünürsek, OHAL, ülkenin meclis denetimi dışına çıkarılmış bir yönetim biçimine dönüştüğünü gösteriyor. Bu gerçekleşmemiş darbenin önünü kesmek ve öcünü almak için yapılan bir eylem ama bütün alanlara yayılıyor.
Demokrasi için Birlik platformunun birinci yıl dolayısıyla düzenlediği toplantıda konuşan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde yargıçlık yapmış Rıza Türmen’den Anayasa Profesörü İbrahim Kabaoğlu’na, KESK, DİSK temsilcilerine, Şebnem Korur Fincancı’dan Cihangir İslam’a kadar insan hakları savunucularına, CHP’li Sezgin Tanrıkulu’ndan HDP’li Ahmet Yıldırım’a, konuşmacıları dinleyip, raporun sonuçlarını görünce insan, gri bir karamsarlığa değil, mosmor bir bırak da öleyim durumuna giriyor.
Zaten iktidar da besleyecek miydik yani demiyor mu! İnsanlara doğrudan dokunan iki sonuç var: Gözaltı, tutuklamalar ve işten çıkarılmalar. Sayılar çok yüksek olunca iddanamesi yazılmadan bir yıldır cezaevinde bekleyen şüpheliler durumu çıkıyor ortaya. İşten çıkarılanların ise başta yargı, başvurabileceği hiç bir yer yoktu, şimdi bir komisyon kuruldu.
İnceleme Komisyonu aldatmaca
Kendisi de KHK ile üniversiteden uzaklaştırılan Prof. İbrahim Kaboğlu anlatıyor. Var sayalılm ki bu komisyon çok iyi niyetli ve uzman personelden oluşuyor. 135 bin başvuruya bakabilmesi için her başvuruya birkaç dakika ayırsa bile en iyi ihtimalle 5 yıl sürer! Sonra? Bölge İdare Mahkemesi, sonra Danıştay, sonra Anayasa Mahkemesi, sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuracaksa bu da 25 yıl kadar sürebilir!
Ömrünüz yeter mi? Bu komisyonun AİHM’e gidişleri önlemek için bir aldatmaca olduğunu bilmem anladınız mı? Sendikacılar ise OHAL’in sendikalı işçilere verdiği zararı bizzat Cumhurbaşkanı’nın itiraf ettiğine işaret ediyor. Erdoğan, TÜSİAD üyelerine OHAL’den niye şikayet ediyorsunuz, o sayede grevleri erteliyoruz dememiş miydi? Sezgin Tanrıkulu, medyanın durumuna dikkat çekiyor:
En ağır insan hakları ihlalleri yapılıyor, toplumun yarısının hatta başbakan ve bakanların bile haberi yok, önlerine giden yandaş medyadan toparlanmış basın bültenleri dışında bir şey okumuyorlar diye. Adaletsiz yaşamak çok zor. Daha da zor olan, adaletin bir gün gerçekleşeceğine olan inancın yitmesi. O günün asla gelmeyecek olması.
Tek millet, iki devlet, Azerbaycan canımız!
Türkün Türkten başka dostu yoktur, en büyük düşmanı ABD ve AB ülkeleridir, ama işbirliği yapacağın zaman da başka çare yok, partnerin yine ABD’dir diyor, realist, çıkarcı ve sağduyulu halkım benim! Kadir Has Üniversitesi’nin her yıl gerçekleştirilen “Dış politika konusunda kamuoyu algıları araştırması”nın bu yılki sonuçları özetle böyle. Önümüze gelen her ülkeyle kavga ettikçe ve o yüzden sanılıyor ki en yakın ve tek dostumuz Azerbaycan’dır.
Dilimiz bir, dinimiz bir, uzak akrabayız ama halkımız bilmiyor, belki unutuyor, Azerbaycan’a vize alarak giriyorsunuz! En büyük tehdit olarak ABD’yi gören halkımız göçmenlere karşı da gittikçe düşmanlık beslemeye başlıyor ve artık göçmen istemiyor. Bir gözlem ise şu, halkımız da tıpkı ülkeyi yönetenler gibi, olayları yorumlarken ne araştırıyor, ne okuyor, kendisine ne söylenirse ona inanıyor!
Türk halkı, dış politika konularında kanaatlerini televizyon haber ve yorumlarına ve sosyal medyaya bakarak oluşturuyor. Medyayı ele geçirme ve sosyal medyada trol kullanma da bunun için önem kazanıyor. Türk halkı, AB’ye üye olacağı inancını yitirmiş, çok da önemsemiyor, çünkü kendisini artık bir İslam ülkesi olarak görüyor.
AB’nin ise Türkiye’yi, insan hakları ihlalleri, mesnetsiz tutuklamalar karşısında gözden çıkardığı, giderek sertleşen açıklamalardan belli. Zaten yeni müfredatla da yapılmak istenen, şeriata karşı çıkmayacak bir kuşak yetiştirmek değil mi? Unutulan gerçek ise böyle bir Türkiye’yi, laik Azerbaycan’ın bile bağrına basmayacağı!
23 Temmuz 2017, Pazar 05:00
Haberin Devamı