Artık moda sektöründe öyle bir rekabet var ki, genç modacıların fark yaratması ve adını dünyaya duyurması neredeyse imkansız hale geldi. Bunu başarmış bir isim olan Mary Katrantzou 20-22 Mayıs tarihlerinde yer alan 'Great Yaratıcılık Festivali'nde konuşmacı olarak İstanbul'daydı.
1983 Atina doğumlu olan Mary 2008 yılında üniversiteyi bitirmiş. 2009 yılında ise dünyaca ünlü bir modacıydı! 5 senelik bir marka olan Mary Katrantzou’nun henüz kendi adını taşıyan bir butiği bile yok; ama ürünleri dünyanın 64 ülkesindeki en prestijli 250 mağazada satışta...
Hazırlayan: HUBAN AYŞEM
FERYAL GÜLMANMary'ye onun tasarımlarını giyen sosyetiklerin fotoğraflarını gösterdim. En çok Feryal Gülman'a yakıştırdı. Kendisinin neredeyse tüm koleksiyonlarından aldığını görünce kendisiyle tanışmak istedi. Feryal Gülman'a telefon ettim durumu anlattım ama yurtdışındaydı. "Şu an olduğum yerden size fotoğraf yolluyorum lütfen Mary'ye göster" dedi kapattı. O anda da üzerinde yine Mary Katrantzou marka başka bir kıyafet daha vardı. Mary ne diyeceğini şaşırdı. Kendisini Londra'ya atölyesine davet etti..
-Nasıl bir ailede büyüdün?
Babamın üçüncü, annemin ise ikinci evliliğinden doğdum ama ailenin tek çocuğuyum. Dedem Yunanistan’ın ilk ve en büyük çok katlı mağazasının sahibiydi. Babam Vlassis tekstil mühendisi, annem Katherina ise dekoratör. Atina’da annemin dekore ettiği evlere ve otellere ilgi duyduğum için mimarlık okumaya karar verdim. Liseyi bitirince, Rhode Island Üniversitesi’nde mimarlık eğitimi almak üzere Amerika’ya gittim.
- Ama Londra’da moda okudun...
Ben aslında başından beri Londra’da okumak istiyordum. Ama babam sanat akademisi değil üniversite diploması almamı istediği için ailem beni Amerika’ya göndermişti. Okuldaki ilk yaz, tatil için Atina’ya döndüğümde bir arkadaş grubunda şimdiki erkek arkadaşım Marios Politis ile tanıştım. Marios Yunanistan’da tıp okuyordu, biz birbirimize aşık olmuştuk ve Amerika ile Yunanistan arasındaki mesafe bir ilişki yürütebilmek için çok fazlaydı. Ben de Londra’ya taşınmaya karar verdim.
-Ailen ne dedi bu duruma?
Babam aşk uğruna okulu terk ettiğimi düşünüp karşı çıktı. Evet aşık olduğum için bu kararı almıştım ama okulu bırakmıyordum. Ayrıca Marios da tıp eğitiminden sonra nöroloji üzerine uzmanlığını yapmak için Londra’ya gelecekti. Bu sebeple Avrupa’nın en iyi moda okullarından biri olanentral Saint Martins’e geçerek tekstil tasarımı okumaya başladım. Şimdi Marios “Ben olmasam bu kadar başarılı olamayacaktın” diyor!
-Okulda nasıl bir öğrenciydin? Tasarımların diğerlerinden ayrılıyor muydu?
Öğrenciyken tekstil tasarımından moda tasarımına geçtim. Ama bu alanda yoğun rekabet vardı ben de aradan sıyrılabilmek için çok üretken birine dönüştüm. Kendi kimliğimi, tarzımı ve çizgimi oturtmak için sürekli fikir üretiyordum. Öncesinde tekstil tasarımı okuduğum için kendi tasarladığım desenleri bastırdığım kumaşlar kullanıyordum ve bu benim imzam haline dönüştü.
- Mezun olduktan sonra nasıl ünlü oldun?
Londra’da genç tasarımcıların tanınmasını sağlayan iki çok önemli kuruluş var: Topshop markasının ‘Yeni Jenerasyon’u (Topshop Generation) ve İngiliz Moda Konseyi (British Fashion Council). Ben de 2008 yılında mezun oldum ve mezuniyet projemi ikisine de gönderdim. İkisi de beğenip bana destek olmaya karar verdiler ve 2009 sezonunda resmi olarak Londra Moda Haftası’na katıldım. Bir kuruluş defile yapma, diğeri de stand açma hakkı verdi.
-2009 Londra Moda Haftası’nda yer aldıktan sonra neler oldu?
Büyük mağazaların satın almacıları ve dünya basını tasarımlarıma büyük ilgi gösterdi. Tek başıma çalıştığım için o sezonda sadece 9 tane elbise tasarlayabilmiştim ama o küçük koleksiyon için Paris’teki Colette dahil 15 mağazadan sipariş aldım.
- Mary Katrantzou markasının hedef kitlesi kim?
Benim markamın genç modacılarda az rastlanan bir özelliği var; müşterilerimin büyük çoğunluğunu 50 yaş ve üstü iddialı hanımlar oluşturuyor. Çünkü tasarımlarım zarif, gösterişli ve muhafazakar. Göğüs dekolteli ve mini etekli olmadığınız halde gittiğiniz yerde bütün gözler üzerinizde oluyor!
- Tasarımları tek başına mı yapıyorsun yoksa ekibin var mı?
Yalnız yapıyordum ama bir tasarımcı daha işe başladı çünkü desenleri hazırlamak çok zamanımı alıyor. Bir deseni 4 günde bitirebiliyorum. Her koleksiyonda ortalama 40 desen var. Bu da 160 gün çalışmamla 8 aya mal oluyor. İki kişi olunca koleksiyonu en azından 4 ayda hazırlayabileceğiz.
- Boş zamanlarında ne yapıyorsun?
Hangi ‘boş’ zaman?! En boş zamanım şu an. Onda da seninle röportaj yapıyoruz gördüğün gibi. Benim için atölyenin dışında nefes alabildiğim her zaman ‘boş zaman’...
-Londra’da arkadaşlarınla gezmiyor musun?
Benim fazla arkadaşım yok. Çevremde az ama öz insan bulunduruyorum. Atina’da öğrenciyken de böyleydim. Özel hayatımda da böyleyim. Düzenli görüştüğüm arkadaşlarım 3-5 tanedir onlarla da yıllara dayanan dostluğumuz var. Marios ile de 12 yıldır birlikteyiz. Ondan önce ise sadece bir erkek arkadaşım olmuştu. İş dışında çok sakin bir yaşamım var. Marios ile yemeğe veya sinemaya gideriz. Ancak o kadar.
-Yunanistan’dan ayrıldığın, artık Atina’da yaşamadığın için üzgün müsün?
Başlarda üzülüyordum çünkü Londra’ya taşındığımda 19 yaşındaydım ama bugün 31’imdeyim. Geçen zaman zarfında Yunanistan’da hiçbir şey aynı kalmadı. Tatillerde 1-2 hafta için Atina’ya gidince mutlu oluyorum çünkü ailem orada ve Yunanistan çok güzel bir ülke. Ama benim evim artık Londra. Ayrıca Atina’da kalıp oradaki moda haftasına katılarak ne marka olabilirdim ne de dünya beni tanırdı.
- Hep siyah giyiniyorsun. Neden üzerinde hiçbir zaman kendi tasarımın yok?
Senin tercihin hangi markalar? Çok çalışıyorum. Bütün hayatım renk ve desen düşünerek, tasarım yaparak geçiyor. Bu yüzden siyah giyerek beynimi dinlendiriyorum. Ayrıca aklım kıyafetlerle o kadar meşgul ki, “Ne tasarlasam?” telaşının üstüne bir de sabahları “Ne giysem?” stresi eklemek istemiyorum! Bu yüzden Alaia, Prada, Miu Miu gibi markalardan seçtiğim siyah elbiseleri giyiyorum. Kıyafetime eklediğim tek renk küpe oluyor.
FANİ AYSAL Fani Aysal'ın elbisesi Mary’nin 2014 yaz koleksiyonundan. “Ayakkabı ve çantasıyla güzel eşleştirmiş. Çok yakışmış” dedi.
ARZU SABANCI Arzu Sabancı’daki elbise için “Tam bir vintage” yorumu yaptı. Bu elbise 2009 yaz koleksiyonundan. Yani henüz ‘vintage’ sayılmaz ama Mary’nin ilk 'tek başına’ yaptığı defileden bir parçaymış.
(25 MAYIS 2014 POSTA KARNAVAL EKİNDEN ALINMIŞTIR.)
- Bağırsak kurtlarını patır patır döküyor! Sabah aç karna tüketin: Parazitlerin kökünü kazıyor
- Tarçın alırken 2 kere düşünün! Kokusundan kendini ele veriyor: Toz mu alınmalı çubuk mu?
- Evdeki gizli tehlike! Sakın bulaşık makinesine koymayın: Tahta kaşıklar nasıl temizlenir?
- Salataya avuç avuç atın! Solunum yollarını vakum gibi temizliyor: İltihabı söküp atıyor
- Saç diplerindeki egzamayı bitiriyor! Kopkoyu saçların rengini açıyor: Parlatıp güçlendiren karışım