Bir zamanlar Beyoğlu'nda
Beyoğlu'na şapkasız çıkılmayan, günün her saati için ayrı giyinilen, ailece stüdyoya gidilip hatıra fotoğrafı çektirilen eski yıllara gidiyoruz
Maryam Şahinyan’ın 50 yıl boyunca çektiği, Tayfun Serttaş’ın gün yüzüne çıkardığı fotoğraflara Vogue bu ayki sayısında yer vermiş. Sizi fotoğraflarla hakiki bir moda ziyafetine davet ediyoruz
Bir odadan hiç çıkmadan tarihe tanıklık edilir mi? Maryam Şahinyan etti. 1935-1985 yılları arasında, aile mesleği fotoğrafçılığı sürdürdüğü Foto Galatasaray’da yüzlerce değil, binlerce fotoğraf çekti. Yarım asır boyunca her gün Şişli’deki evinden Galatasaray’daki fotoğraf stüdyosuna geldi. Bütün bir hayat onun kamerasının önünden geçti.
Bizi bu fotoğraflarla tanıştıran Tayfun Serttaş, sanatçı, yazar, araştırmacı. Bir mucize olarak tanımladığı Şahinyan’ın arşivini dünyanın geri kalanıyla paylaşmak için 2,5 yıl çalıştı. On binlerce negatifi temizledi, düzenledi, dijital kayıt altına aldı. Maryam Şahinyan’ın fotoğraflarından sosyolojik, antropolojik, kültürel ya da politik okumalar yapılabilir. Ama ilk bakışta göze çarpan modayı kaçırmak mümkün değil.
1940 ve 50’li yılların değişen stiller, trendler, aksesuar tercihleri, saç tarama biçimleri, hepsi Beyoğlu ve civarında yaşayan İstanbullular’dan izleniyor. Osmanlı’nın modernleşme sürecinde Avrupa ve İstanbul arasında kültürel bir köprü işlevi gören kentli azınlıkların, gündelik yaşamda modanın sokağa yansıması açısından özel bir yere sahip olduğu bir kez daha anlaşılıyor. Maryam Şahinyan bir moda fotoğrafçısı değildi. Ancak şıklıklarını, güzelliklerini ve mutluluklarını sonsuzlaştırmak isteyen kadınların bu konudaki taleplerine cevap vermeyi başardı.
Arşivinden çıkan fotoğrafların çoğunda stilize bir tat, kadınsı bir dokunuş var. Dönemin az sayıdaki kadın fotoğrafçısından biri olması, hemcinslerinin Şahinyan’a daha rahat poz vermelerini sağladı. Bu zengin arşiv, geçen ay Galata’da açılan SALT’ta sergilenmeye başlandı.
Sevgiliye
Türkiye İkinci Dünya Savaşı’na katılmadı. Yine de savaş, ekonomiye, modaya ve ruh hallerine yansıdı. Bu yıllarda kadınlar Maryam’ın kamerasının karşısına çeşitli sebeplerle geçtiler. Mesela iş seyahatlerine çıkan eşleriyle bir hatıra yaratmak amacıyla. Uzaktaki sevgili hasret giderebilsin diye özel çekilmiş bir fotoğraf için.
Bir örnek ve mutlu
Başkalarına benzememek, farklı olmak, biricik olmak, bugünün mottosu. Halbuki bir zamanlar tam tersi geçerliydi. Birbirine benzemek, hatta tıpatıp aynı olmak, sevginin ve yakınlığın dışavurumu olarak algılanırdı. Aynı kumaşla aynı modelde diktirilen elbiseler, paylaşma duygusunun, arkadaşlığın modaya yansımasıydı. Bir evde yaşayan kadınların, mesela kız kardeşlerin ya da gelinlerin adalet duygusunu zedelememek için de tek tip giysilere rağbet edilirdi.
Modanın parlak yılları
40’lı yılların zarafeti ve 50’lerin feminen dokunuşları o dönemde çekilen karelerde açıkça görülüyor. Maryam Şahinyan kadınları bazen bir koltuğa oturtuyor, bazen de onlardan bir boy aynası önünde poz vermelerini istiyor. 40’larda aksesuarla zenginleşen elbiselerin yerini, 50’lerde vücudu sımsıkı kavrayan kloş etekli elbiseler, korsajlı üstler, cesur dekolteler almış.
Kürk yumuşatır
40’larda savaşın etkisiyle keskin maskülen üniformalara dönüşen giysiler, kürk etoller sayesinde daha feminen bir havaya bürünürdü. Şapka favori aksesuarlardan biriydi. Üst giyim ise başlı başına bir statü sembolüydü. Bu yüzden stüdyolarda sık sık paltolu, ceketli, kürk mantolu fotoğraflar çektirilirdi.
(22.01.2012 tarihli Pazar Postası'ndan alınmıştır.)
- Ozan Akbaba Cihan'ı anlattı: Adalet duygusunu bastıramıyor, her insanın içinde biraz Cihan olmalı
- Ahu Yağtu yeni bir aşka yelken açtı! Aşkını sosyal medya hesabından duyurdu
- Birkan Sokullu: Sette ayrımcılığa izin vermem
- Elif Buse Doğan'dan alkışlanacak hareket! 'Hem ihtiyaç sahiplerine destek olmak hem de bir fark yaratmak istiyorum'
- Ünlü isimlerden 24 Kasım Öğretmenler Günü paylaşımları