Şimdi cennet vatanın son gündem maddesi Hanefi Avcı’nın çalışma odasından çıktığı ileri sürülen ses bantları. Bu bantlarda sesi duyulan gazeteciler mağdur sıfatıyla ifade veriyorlar. İlk çağırılanlardan biri de bendim. Savcıya “şikayetçi olmadığımı” söyledim.
Ne garip bir dünyada yaşıyoruz.
Twitter’daki, Facebook’taki takipçilerim ve okurlarımın bir bölümü “Neden şikayetçi olmadın?” sorusunu sormaya başladılar. Sanki bana ait bantlarda suç unsuru varmış da, onun ortaya çıkmaması için şikayet etmemişim gibi bir izlenim yaygınlaşıverdi.
Hanefi Avcı’ya yönelik linç kampanyasına ters düştüğümden dolayı olacak, garip garip tepkilerle karşılaşıyorum. Bunlardan biri de, Fatih Altaylı’dan geldi. Aynı şekilde davet edilmiş, bantları dinletilmiş ve o şikayetçi olmuş. Olabilir, kendi bileceği bir iş. Ancak orada durmayıp, adliye çıkışında gazetecilerin sorularını yanıtlarken, bana da bodoslama dalmış. “Mehmet Ali Birand’ın neden şikayetçi olmadığını anlamadım. Şimdi şikayetçi olunmayacak da ne zaman olunacak?” demiş.
“Bana ne, Mehmet Ali’ye sorun” diyeceğine, o da bir komplo havası vermiş. Gereksiz bir polemiğin tohumunu atmış...
Hanefi Avcı bana şantaj yapmadı ki...
Neden şikayetçi olacakmışım ki?
1. Savcılar bana, Hanefi Avcı’nın bu kasetlerle şantaj yapıp yapmadığını sordular. Ben de böyle bir şey olmadığını söyledim. Hanefi Avcı’dan bu nedenle şikayetçi olmadığımı söyledim.
2. Ayrıca bu dinlemelerin Hanefi Avcı tarafından yapılıp yapılmadığını -savcılar dahil kimse bilmiyor. Üstüne üstlük Hanefi Avcı bana dolaylı şekilde yolladığı mektupta, kendisinde böyle kasetlerin bulunmadığına yemin ediyor. Bu durumda bana söyler misiniz lütfen, nereden geldiği dahi bilinmeyen kasetlerden dolayı Hanefi Avcı’yı neden şikayet edeyim?
3. Üstelik bu dinlemelerin kimin tarafından yapıldığını saptamak, yasal olup olmadığını bulmak devletin işi değil midir? Devletin bizi koruması gerekmez mi? Benim veya diğer meslektaşlarımın şikayetleri mi gerekir?
Devlet beni yok etmeye çalıştı, ben bundan şikayetçiyim
İşin doğrusu şudur: 1993-1998 döneminde devletimizin bazı kesimleri beni yok etmeye çalıştı. Özetle şöyle olaylar yaşadım:
-Devletin hangi kurumundan emir aldığını anlayamadım ancak birileri peşime Yeşil adındaki katili taktı. Daha ayrıntılı bilgi isteyenler Mehmet Ağar ile Mehmet Eymür’e sorabilirler.
-Asker kökenli olduklarını iddia eden yasa dışı bir grup beni öldürme kararı aldı. Dönemin MİT Müsteşarı Sönmez Köksal ve o zamanki yardımcısı Şenkal Atasagun’a sorarsanız ayrıntılarıyla anlatırlar. Onların dikkati ve MİT’in sürekli korumasıyla hayatta kalabildiğime inanıyorum.
-TRT davasında, hem olayın hazırlanışında hem de mahkeme sırasında devletin parmağını avukatım olan değerli Prof. Köksal Bayraktar’a sorarsanız anlatabilir.
- Genelkurmay Başkanlığı yalan dolan bir Andıç hazırlattı ve beni kamuoyunun gözünde lekelemek istedi. Askeri mahkemelerde yıllarım geçti. Ancak sonunda yine kendileri yalanlarını kabul ettiler.
-Defalarca mahkemeye verildim, yıllarca yazdıklarımı savunmak zorunda kaldım. Anlayacağınız, ben T.C. Devleti’nin bazı kesimleri tarafından sistematik şekilde “yok edilmeye çalışılmış” bir insanım. Neden biliyor musunuz?
1. Başta Kürt sorunu olmak üzere resmi ideolojileri reddetmem ve liberal yaklaşımımı bozmamam.
2. PKK terörünün sadece silahla çözümlenemeyeceğini yazıp çizmem. (Bugün, eskiden yazdıklarım resmen uygulanıyor.)
3. Fethullah Gülen hareketine karşı çıkmaman, başörtüsünün üniversitelerde serbest kalması gerektiğine inanmam.
Özetlemem gerekirse, bugün ortada kahraman gibi dolaşan bazı meslektaşlarım beni askere ispiyonladıkları, televizyonlarda yalan haberlerle lekelemeye çalıştıkları, siperlerde saklandıkları dönemlerde sesimi kısmadım, korkmadım. Bazıları gibi, askere yaranmaya çalışmadım. Doğru bildiğimi yazdım.
Bütün bu yıllarda da Hanefi Avcı, patronlarından korkmadan destek olan nice devlet bürokratı gibi, manevi destek verdi. Hanefi Avcı ile birkaç defanın dışında temasım olmamıştır. Geçmişte neler yaptığı, kime ve neye inandığı da umurumda değil. Babamın oğlu hiç değil. Savunmasını da yüklenecek değilim, üstelik böyle bir şeye de ihtiyacı yok.
Benim kafamdaki Avcı, başkaları ne düşünürse düşünsün, sağlam biridir. Yanılabilirim ancak bu benim kendi değerlendirmemdir. Benim asıl şikayetçi olduğum beni dinleten, yok etmeye çalışan devletin içindeki odaklardır.
Bakalım bu bantları kim, nasıl sızdıracak?
Şimdi çok merak ediyorum acaba bu gazetecilere ait bantları kim, nasıl sızdıracak.
Savcılardan hiçbir kuşkum yok.
Bakın göreceksiniz, emniyet içindeki bu garip hesaplaşma uğruna ve sırf Hanefi Avcı’yı vurmak için emniyet teşkilatından bazıları harekete geçeceklerdir. Yakında bu konuşmalar internete düşecektir.
Çok merak ediyorum...
Acaba hâlâ eski hoyrat devlet düzeni mi sürüyor, yoksa devlet artık hepimizin özel hayatını güvence altına almakta kararlı mı?
Bakalım, İçişleri Bakanı Beşir Atalay bu konuda ne oranda duyarlı olacak ve bu çirkinliğin önüne geçebilecek.
Yeter artık, devletten korkmak istemiyoruz...
Devlete güvenmek istiyoruz.