New York Times, Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu dünkü manşetiyle özetledi: “Ne zafer ne de keder Türkleri birleştirdi.”
Ne Prof. Dr. Aziz Sancar’ın kazandığı Nobel ödülünün ne de Ankara’daki ülke tarihinin en kanlı terör saldırısının Türkiye’yi birleştirmeye yetmediğini anlatan yazıdaki şu cümleye dikkat: “Hiçbir şey, ortak keder ve zafer anlarında dahi, Türkleri bir araya getirmeye yetmiyor gibi görünüyor.”
Oysa düşünün, biz böyle bir millet miydik? Kötü günlerde, felaketlerde kenetlenmek değil miydi bu milletin ortak özelliği? Ortak acılar ve ortak sevinçler durağında buluştuğumuz o günlerin üzerinden bin yıl geçmedi.
Ne oldu bize? Hangi ara bu kadar nefret ettik birbirimizden? Yunus’un, Mevlana’nın yetiştiği bu topraklarda kim serpti bu nefret tohumlarını? Kim zerk etti bu zehri damarlarımıza?
Ölenin arkasından rahmet okunurdu. Diriye eskiden de yoktu ama ölüye saygı duyulurdu. Bırak ip bağlayıp arabanın arkasından gezdirmeyi, arkasından konuşulmazdı bile. Şu hale bakın... Biri öldüğünde herkesin aklındaki ilk soru “Nereliymiş?” oluyor. Sözüm ona memleketin en “dindar” gazetesi bu milleti yıllarca en çok güldüren sanatçının arkasından öldüğü gün “alkolik” yazıyor. Şu sahneyi hatırlıyor musunuz? Emekli bir öğretmenin arkasından konuşan başbakana gazeteci hatırlatıyor, “Ama öldü efendim.” Başbakan cevap veriyor: “Bilmem...”
İliklerimize kadar nüfuz etmiş bu ayrışmanın, bu öfke salgınının en büyük müsebbibi iş adamından sanatçıya, gazeteciden bürokrata kadar tüm ülkeyi sadece dünya görüşüne değil bıyığına kadar kendine benzetmeye çalışanlardır... Senin gibi düşünmeyeni, sana itiraz edeni elindeki tüm iktidar gücüyle fişleyip linç etmenin hatta yok etmenin miladı ise Gezi’dir. İtirazları dinlemek yerine coplamayıgazlamayı tercih eden AKP’nin o gün başlattığı kutuplaşma ve toplumsal kamplaşma bugün korkunç bir noktaya ulaştı.
New York Times’ın manşetini de “faiz lobisi” deyip geçiştirmek mümkün elbette. “Ergenekoncu, darbeci, gezici, paralelci...” diyerek son 5 yılda uydurduğunuz onlarca yapay düşmandan birine ihale edebilirsiniz bunu da. Ama vicdanınızın egonuzun, angajmanlarınızın esaretinden kurtulduğu bir anda 1 dakika düşünün sadece: “Haksızlar mı?” diye... Haklılar. Maalesef haklılar.