Bereketli bir pazartesi, haberler birbirini kovalıyor: Papa istifa etmiş. Hepimizin ağzı açık kalıyor. Hadi yaaa? Twitter’dan paylaşıyor, “Dilekçesini Allah’a mı yolladı acaba, neden kızıp istifa etti ki, maaşını mı beğenmedi?” diye geyik yapıyorum. İzleyenlerim eksik kalır mı, birbirinden fırlama katkılar geliyor, onları sizinle de paylaşmak istiyorum: Anatolian Tiger: “Cemaat, Papa’nın da kasetini yapmış”; Beyhan Demirci: “SSK’sını yatırmamışlar”; Meltem Rusçuklu: “Ergenekon’un dış bağlantısı olarak isminin iddianamede yer aldığını duymuş”; Tuğçe Varol “Pelerin giymekten sıkılmış.
Hep aynı kıyafet, biraz da şort, şıpıdık terlikle dolaşayım diyormuş”; Mahigül: “Müslüman olmaya karar vermiş, bakmış ki nemalanan çok”; Zeki Kırlı: “Papa’nın istifasını duyan Arınç ağlayarak “Vatikan normalleşiyor” demiş!” Tuncer’in yorumu “Papalıktan istifa ediyor ama Kardinallik duruyor. Yani genel yayın yönetmenliğini bırakıyor, yazar olarak devam!” Valla bunun üzerine yorum çekilmez. Harikasınız hepiniz!
Hilmi Hoca hâlâ içerde!
Gazeteye gelip ilk yazımı yazdım, “Solin’in annesini de tahliye edin!” İkinci yazım üzerine çalışırken mesaj geldi, anneye tahliye! Çığlıklar attım, Fatma Şahin’e teşekkür mesajları yazdım. Çocukların durumunu sosyal medyadan öğrenen Aile Bakanı Fatma Şahin, biri lösemi, biri epilepsi hastası olan iki çocuğu tedavi ettirmek için Ankara’ya aldırmak istemişti. Dicle Belediye Başkan Yardımcısı anneleri KCK’dan tutuklu; iki çocuk nasıl gitsin Ankara’ya? Bu hikayede de şimdilik mutlu sona varıldı. Çocukların, annelerini tutuklayan devlete duydukları öfke de iyileşir inşallah! Gelelim diğer hastalara.
Hilmioğlu’na özgürlük
Başbakan, tutuklu emekli orgeneral Ergin Saygun’u ziyaretinin yarattığı duygu fırtınasını dengelemek için hastane ziyaretlerini çeşitlendirdi: Müslüm Baba’yı ve Enver Ömer’i de ziyaret etti, en son ABD Büyükelçiliği’nde yaralanan gazeteci Didem Tuncay’a gitti! Malatya İnönü Üniversitesi eski rektörü, siroz ve kanser hastası Fatih Hilmioğlu ise hâlâ hastanede tedavi olmak yerine cezaevinde sürünüyor. Üstelik oğlunu kaybettiği için ağır depresyon geçiriyor. Hazır barış havası estirilirken onu da hatırlasak, bir sevinç daha yaşatsanız bize... Hadi belki bu yazı yayınlanana kadar ona da bir karar çıkar ve ben bir başka yazı daha yazarım bunu çöpe atıp. Hadi, hadi...
[[HAFTAYA]]
İstanbul Barosu’nun savcısı ve hakimi aileden
“Tenis Federasyonu’nu bile ele geçirmek için mesai harcayan zihniyet koskoca İstanbul Barosu’nu ele geçirmek için elbet kumpas kurar.” Benim değil, memleketini taa ABD, Seaattle’dan takip etmeye çalışan bir arkadaşımın gözlemi. Baro seçimleri daha yeni yapıldı ve Ümit Kocasakal başkanlığındaki eski yönetim seçimleri yüzde 60 oy oranıyla kazandı. Sorun ne? AKP İstanbul milletvekili bir avukat, Bülent Turan, çıkıp “Bu baro yönetimi düşmüştür, çünkü suç işlemiştir” diye bir virüs attı ortaya! Şimdi durumu anlatmaya çalışıyorlar. Nedir olup biten? Baro yönetiminin işini yapması! İşleri ne? Avukatların hakkını savunmak.
Suçları avukatlara sahip çıkmak
İstanbul Barosu yöneticileri, Balyoz Davası’nda hakimlerin avukatlara söz vermediğini, “Hoplama zıplama, otur yerine!” gibi aşağılayıcı sözler söylediğini haber alınca davayı izlemeye gidiyor. Mahkeme, baro yöneticilerini dinliyor. Baro Başkanı Kocasakal “Başkan bize disiplinsizlik cezası verebilirdi, hatta tutuklayabilirdi, yapmadı; davranışımızın hukuksuz olmadığının en iyi delili bu” diyor. Ne ki Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı daha sonra haklarında “mahkemeyi etkilemek istemek”ten soruşturma açıyor.
Hukuki süreç uzun ve karışık. Kısaca baro yöneticilerine illa ki ceza verebilmek için dava açtıkları yasa maddelerini değiştiriyor, mahkemeyi değiştiriyor, savcının izne çıkmasını bekliyor ve hatta en güzeli bu, davayı Silivri Başsavcısı’nın eşinin tek hakim olduğu mahkemeye (2. Asliye Ceza) denk getiriyorlar! Baroyu ailece devirecekler yani! Tutturdukları nokta da “Haklarında iki yıl ceza istenirse baro yöneticisi olamazlar.” Bu maddede “yargı bitmeden her sanık masumdur” ilkesi yok. Peşin hüküm var!
Baro yönetimi bunun üzerine olağanüstü bir karar aldı: 17 Mart’ta Haliç Kongre Merkezi’nde baro başkanları, hukuk fakültelerinin dekanları, yabancı barolar ve bilim insanlarının davetli olduğu olağanüstü genel kurul yapacaklar. 17 Mayıs’ta da davaya gidecekler. İhbarcıyı da çağıracaklarmış, o da Konya Barosu’ymuş! Yakışmamış ama her meslekte ihanet eden çıkar! “İstanbul Barosu kolay lokma değildir, boğaza takılır, yutulmaz” diyorlar.
Twitter’da aşk!
twitter’da ben bu yazıyı yazarken tam 563 kez rt alan ve 130 kez favori gösterilen tweet’te ne mi yazıyor? “aşırı şekilde sevilmek istiyorum ama böyle aşırı aşırısı olsun bide alışınca çekip gitmesin.allam inşalla olur, suphaneke dinimiz amin.” Nohut Adam Fırat’ın tweet’i mevsime ve takvime, üstelik dindar nesil profiline de uygun!