Uber lobisi olsa, böyle çalışmazdı!

Şu ülkede vatan haini ilan edilmeyen kim kalmıştı?

Uber denilen, akıllı telefonla taksi çağırma hizmetini kullananlar!

O da oldu, bir kısım vatan haini daha tespit edildi çok şükür.

Ağlanacak halimize gülüyoruz ama şu Uber-sarı taksi polemiğinde geldiğimiz nokta gerçekten şaka gibi…

İstanbul Taksiciler Birliği Başkanı İrfan Öztürk “Uber’e binen de kullanan da vatan hainidir” demiş. Neden?




Çünkü “Uber, San Francisco’da doğmuş! Afrin’de askeri şehit eden hainlerin ürediği yerden...”

Öyle diyor. En son bu kadar komik açıklamayı Madonna’nın adının uyuşturucu madde anlamına geldiğini iddia eden Adli Tıp Kurumu Başkanı yapmıştı.

Her gün kendimizi aşıyoruz gördüğünüz gibi!

Eminim Sayın İrfan Öztürk’ün cebindeki iPhone değildir, evinde de Amerikan malı eşya yoktur!

Yani biz de bu seviyede mi girelim tartışmaya? Saçmalayalım mı gerçekten? Hem “başka tarafa gidiyorum”, “o trafiğe giremem” “yakın mesafe gidemem” diyen taksicilerine çekidüzen vermezler; hem de rekabete tahammül edemezler, iyi hizmet vereni döverler, o da yetmez o hizmeti kullananı da hedef tahtasına koyarlar. Pes artık ne diyelim!

Bu arada Uber’den bihaber vatandaşlara bile Uber’i öğrettiniz ya, bravo gerçekten. Uber lobisi olsa böyle etkili çalışmazdı!

Bu temiz hizmete vatandaşı iyice ısındırdıkları için İstanbul Taksiciler Birliği Başkanı’na ve emeği geçen tüm taksicilere teşekkürü borç biliriz.

KİMLER HAİN?

Şöyle bir bakıyorsun… Uber’e binen hain, dolar kullanan hain, benzin zammını eleştiren hain, ‘kimse ölmesin’ diyen hain, Diriliş Ertuğrul dizisini sevmeyen hain... Vatan haini sayılmayan eylemler sıralansa da ona göre hayatımızı yaşasak diyorum!

SANAT ESERLERİYLE POZ RAHATZSIZ MI ETTİ?

Hacı Sabancı mide küçültme ameliyatı oldu, iyice zayıfladı ya; sürekli fotoğraf paylaşıyor Instagram’da.

Belli ki kendisiyle daha barışık, yeni halini seviyor.

Sıklıkla da sanat eserleriyle poz veriyor ya da galerilerden müzelerden ‘bildiriyor’.

Bu da dalga malzemesi oluyor nedense... Hacı Sabancı’nın bu karelerini arka arkaya dizip şöyle yazmış biri:

“Ben de zengin olunca Instagram’ı sadece sanat eserlerinin önünde durup poz vererek kullanmak istiyorum.” Ah keşke, diyorum... Gardırobundaki giysilerle, ayakkabılarıyla, makyaj malzemeleriyle, yediği yemeklerle poz veren zengin gözünüze batmıyor da, sanat eserleri mi battı arkadaşlar? İki sanat eseri görüyor, iki ressamla, sanatçıyla tanışıyorsunuz, fena mı?




O sanat eserlerini amaç değil araç olarak kullanıyor olsa da diğerlerinden daha anlamsız değil bana kalırsa.

Cem Yılmaz da yapıyor aynısını. İlgi duyduğu sanat eserleriyle poz veriyor, sık sık sevdiği eserleri tanıtıyor.

Bence çok da iyi yapıyor.

Bir oyunculuk şovu

Dolunay Soysert’i tek kişilik ‘Kul’ oyununda izledim...

Bir apartmanın merdivenlerini silerek geçinen, kocası terk ettiği için yalnız kalan, yaşayamadıkları içinde kalan ‘Mercan’ı oynuyor.




Toplumun Mercan gibi kadınlara biçtiği rolleri anlatıyor müthiş bir performansla; iç sesi “Ne yapacaksın kocayı, yaşamana bak biraz” derken, istediklerini neden yaşayamadığını tokat gibi çarpıyor yüzümüze.

Hem hüzünlü hem komik ama şahane bir kadın hikayesi. Dolunay Soysert da şahane oynuyor.

‘Kul’, Toy İstanbul’da sahneleniyor; mutlaka izleyin.

Koş hanııım... Kangren yapan çorap gelmiş!

İnsanların kendilerini olduğundan farklı gösterme çabası nerelere varacak acaba?

Destekli ürünlerle popoyu kalkık göstermek tamam, destekli sutyenlerle göğüsleri kaldırmak tamam, estetik falan da bir yere kadar tamam ama bu çok fazla değil mi?




Güney Kore’de bacakları incecik gösteren çoraplar yapılmış, ‘yok artık’ dedirtiyor.

Korse şeklindeki bu çorapların peşindeymiş herkes. Sosyal medyada ‘nitelikli dolandırıcılık’ diyen bile var bu çoraba. Haklılar zira bu çorabın gösterdiği bacak gerçek olamaz. Onu da geçtim; bu çorap fotoğraflardaki etkiyi gösteriyorsa; kan dolaşımını engelleyip kangren yapmaz mı?




Bir de şunu merak ettim: Çorap kaçsa, yağların pırtlamayacak mı o kaçıktan?