Artun ÜnsalŞeker gibi şekerci Feridun Dörtler

HABERİ PAYLAŞ

Şeker gibi şekerci Feridun Dörtler

Babasının dedesi şekerciydi. Dedesi ve babası da öyle. Arnavutluk’tan Türkiye’ye göç etmiş köklü bir ailenin çocuğu Feridun Dörtler, şekerin içinde doğdu büyüdü. Halen Beyoğlu Balık Pazarı’nın en eski işyeri olan, 1926’dan beri icra-ı sanat eden Üç Yıldız’da aile nöbetini sürdürüyor. Yıllar ne kadar da çabuk geçti: İlkokulu, oturdukları semt Cihangir-Firuzağa’da okuduktan sonra, Feridun, Galatasaray Lisesi’ne yatılı öğrenci oldu. Şimdilerde Galatasaray Üniversitesi olan Ortaköy’deki binada hazırlık sınıfının ardından, Beyoğlu’nda evinin iki adım ötesindeki tarihi lisede okumaya başladı.

Haberin Devamı

Gene yatılıydı. Özkan Olcay’ın dışında en sevdiği devre arkadaşlarından rahmetli Oktay Kurtböke ve Atilla Karsan, güreşe merak sarmışlardı. O ise futbolu tercih etti. Aklı hep toptaydı. Öyle ki, çarşamba izninde bile dışarı çıkmaz, bahçede meşin yuvarlağın peşine düşerdi. Cuma akşamları ertesi gün evci çıkacağı için mutluluktan uçar, pazartesi sabahı okula döndüğünde meyus olurdu, her yatılı öğrenci gibi.

Galatasaray Lisesi’nde okuyup da lakabı olmamak mümkün mü? Bizimkisini arkadaşları önce “ördek” diye çağırdılar, sonra da “Mehmet Ali Hoca’nın piçi”. Niye mi? Okulun ünlü beden eğitimi hocası Mehmet Ali Bey, sınıf maçlarında izlediği ufacık tefecik solaçık Feridun’un enerjisine ve mücadele azmine hayran kalmış, onu lisenin yıldız takımına almıştı. Eh, Feridun da Hoca’nın gözdesi olunca, şakacı arkadaşlarının dilinde kemik mi var, takmışlar ona bu lakabı.

Feridun yeşil sahalarda...

Babası ve ağabeyi, Yıldız’da şekerciliğe devam, Feridun oralı değil. İstanbul ikinci küme takımı Cihangir’de lisanslı futbolcu olarak oynamaya başladığında onaltı yaşındaydı. 1953/54 sezonunda ise bu kez doğrudan Galatasaray A Takımı’ndaydı. Baba Gündüz ya da Galatasaraylıların hitabı ile “Gündüz Abi”si Feridun’un oyununu beğeniyordu. Sarajevo takımı ile İstanbul’da yapılan özel maçta onu ikinci devre sahaya soktuğunda havalara uçacaktı; Muzaffer’ler, Muhtar’larla aynı takımda oynamak ne büyük onurdu onun için!.. Daha sonra GS’nin Karadeniz kentlerindeki turnesinde, dostluk maçlarında oynattılar. Samsun’daki maçta, birkaç yıl önce tayini İstanbul’dan bu kente çıkmış olan Galatasaray Lisesi’ndeki eski beden eğitim hocası Mehmet Ali Bey’i görünce hemen elini öptü. Feridun için duygulu anlardı.

Haberin Devamı

Şeker gibi şekerci Feridun Dörtler

Hele hocası “Demek ki yanlış ata oynamamışım” deyince gözleri yaşaracaktı... Ne var ki takıma alınsa bile, solaçık Feridun’a GS’ın resmi maçlarında oynamak nasip olmayacaktı. Galatasaray Lisesi’nden mezun olduğu yıl kulüpte bazı tatsızlıklar oldu, o da takımdan ayrılan Reha, Hikmet ve Doğan (Koloğlu) ağabeylerinin peşinden İstanbul liginin pek güçlü olamayan takımlarından Emniyet’e geçti, 1954/55 sezonunda. Feridun, 1955’de Mithatpaşa Stadı’nda Beşiktaş’a golünü attığında 22 yaşında gencecik bir umuttu. Gelgelelim, ertesi yıl futbolu bıraktı. Ağabeyi İhsan aniden öldüğünden beri, yaşlı babası şekerci dükkânını tek başına çevirmekte zorlanıyordu. Dile kolay; “tekne kazıntısı” Feridun’la babası arasında tam 45 yaş fark vardı. “Babam hâlâ çalışıyor, ayıp. Onu yalnız bırakmamalıyım”... Bu “resmi” gerekçesiydi.

Haberin Devamı

Bir başka önemli neden ise, Feridun’un bu arada evlenmeye kalkmasıydı. İlerde ona biri kız, diğeri erkek iki çocuk verecek sevgilisi Hüsniye Hanım’ın babası dayatıyordu çünkü: “Ben kızımı serseri futbolcuya vermem!” O zaman futbol amatördü. Milyona ‘para’ demeyen futbolculardan geçilmediği şimdiki günlerde değiliz ki! Üç Yıldız Şekercisi’nde çalışmaya başladığında kızı kaptı. Tam 55 yıldır aynı düzen. Kızı Aliye de Galatasaray Lisesi’ni bitirdi, sonra evlendi. Oğlu Altuğ ise Saint Michel Lisesi’nden sonra Uludağ Üniversitesi’nde işletme okudu. Şimdi o da babasıyla çalışıyor.

Bir İstanbul beyefendisi

Aile geleneğini başarıyla sürdüren Feridun Bey, klasik esnaf görüntüsü vermeyen “farklı” bir karakterdir. Galatasaray Lisesi mezunu, Fransızca da kelam edebilen, nezaketi, kibarlığıyla hemen dikkat çeken gerçek bir İstanbul beyefendisidir. 1967’den beri yanında çalışan emektarı Adem Altun da ondan çok memnundur: “O hiç kimseye ağır laf söylemez”. Kırk küsur yıldır birlikteler; baba-oğul, karı-koca arasındaki sıcak ilişkiler bile bu kadar uzun sürmez değil mi? “Aksi adamın önde gideni”, lisenin emektar berberi “Tatar” İhsan Kurt bile bembeyaz saçlı emeklilik günlerinde, kısa pantalonlu halini bildiği Feridun’un dükkânına uğramadan geçemez. Çay içerler, yarenlik ederler... Dükkâna okul döneminden kalma devre arkadaşları sık uğrar. O bir “köprüdür” aynı zamanda. İzini kaybettirmiş, belki de Avrupa’ya göç etmiş bir arkadaşını aniden karşısında görünce hemen herkese verir haberini...

Çevre esnafının da saygı duyduğu bir insandır. Beyoğlu-Balık Pazarı Semti’nde sayıları iyiden iyiye azalmış gayrimüslim vatandaşlarımız da, mesela “Mösyö” Rinaldo, onu çok severler. Sözgelimi, kendi dillerinde çıkan “Apoyevmatini”ye abone Rumlar, gazetelerini köşedeki bir kutuya bırakılmış olarak Feridun Bey’in dükkânından alırlar. Yabancı turistler de karşılarında mükemmel Fransızca konuşan bir lokumcu bulunca bayağı şaşırırlar. Feridun’un dünyası şekerdir: Geleneksel el işi yöntemle ürettiği lokum çeşitleri, renk renk, lezzet lezzet akide şekerleri... Badem ezmesi, çektirme tatlısı, badem şekeri, yufka ve kadayıf, kendi ürünleri reçeller...

Doğru, 1955 olayları ve özellikle 1964’ten beri, Beyoğlu Çiçek Pasajı gibi Balık Pazarı da epey kabuk değiştirdi. Bereket, 85 yıllık geçmişiyle Üç Yıldız dimdik ayakta. Huyu ve suyu da şeker gibi, semt esnafının “büyüğü”, yetmişli yaşlarının sonuna gelen şekerci Feridun Dörtler de babası gibi “gücü yettiğince çalışacak”. Eğer kendini emekli ederse, ki hiç sanmam, oğlu ve torunlarının da bu aile yadigârı dükkânı boş bırakmayacağı kesin.

(14.05.2011 tarihli Cumartesi Postası'ndan alınmıştır.)

Sıradaki haber yükleniyor...
holder