24 Haziran 2018’e kadar kaç kere sandık başına gittim bilmiyorum. Araştırmadım da. Bugün de her Türk vatandaşı gibi gidip oyumu atacağım.
Ancak bu seçimin tarihi bir önemi var. Çünkü adayların değil, kime, hangi partiye olursa olsun, Türkiye’nin kaderini belirlemek için sandık başına gittiğimizi asla unutmamamız lazım. Neden mi?
İşte burada duruyorum. Ben bu yazıyı teknik nedenlerden dolayı perşembe akşamı yazıyorum. Seçim hakkında, anket dışında düşüncelerimi yazabilirim ama Pazar Postası’nın sizin elinize geçtiği tarihte, muhtemelen 21.30’a kadar seçim yasağı var. Bu yaştan sonra fikir beyan edip, başımı derde sokmak istemeyeceğime göre, sadece bu tarihi seçimin, ülkemiz, milletimiz ve geleceğimiz için, hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Bugüne kadar dönemin şartları ve benim de hür irademin ışığında 3 ayrı partiye oy verdim. Bugün de bir kişi ve bir partiye oy vereceğim. Ülkem, ailem, çocuklarım ve torunlarım için. Bu arada, kimsenin demokrasiden ayrılıp, artık nakarat olan, halkın hür iradesini saptırmak için çarelere başvurmayacağı bir seçim diliyorum.
AA’nın 4 gün önce yanlışlıkla yayınladığı seçim sonucu görüntüsünü de, afaki rakamların, bir prova sırasında, evet yanlışlıkla ekrana düştüğüne inanıyorum. Akşama milletçe ekranın karşısında olacağız. Ancak bu seçimde, kanallar arasında dolaşma şansımız yok. YSK ve AA ne derse onunla yetineceğiz. Belki çizgisi farklı birkaç kanal var ama onların da teşkilatı yok. Bizim de başka şansımız...
Son sözüm de ülkedaşlarıma. İki eliniz kanda olsa, bir güzel yıkayıp gidin oyunuzu verin. Çünkü, partiniz ne olursa olsun, sizin oyunuz çok kıymetli. Geleceğimiz açısından.
Seçim kampanyası başladığından beri, hem Cumhurbaşkanı adaylarından hem de parti başkanlarından yüzlerce vaat dinlediniz. Yani kim başa gelse, bu vaatlerin çoğu size de dokunacak. Ama ne olur oyunuzu atın. Atın ki, vaatleri hak edin, sonradan “keşke” demeyin.
EVLİLİK SEMİNERİ
Dedim ya seçim yazamıyorum diye, bari biraz gülümseteyim.
Bir grup kadın, “Kocanızla sevgi dolu bir evlilik yaşayabilirsiniz” konulu bir seminere giderler. Semineri veren psikolog sorar: “Kaçınız kocasını seviyor?” Bütün eller havaya kalkar. Psikolog tekrar sorar: “Bunu ona en son ne zaman söylediniz?”
Bazıları “bugün” der, bazıları “dün” der, bazıları hatırlamaz. Psikolog, kadınlara cep telefonlarını çıkarmalarını ve kocalarına, “Seni seviyorum” mesajı çekmelerini, sonra da telefonlarını birbirleriyle değişmelerini ve gelen cevaplarını okumalarını ister. Kadınlar söyleneni yapar ve beklerler. İşte kocalardan gelen cevapların bazıları: “Ne oldu, hasta mı oldun?” “Yine arabayı mı çarptın?” “Kaç para lazım?” “Yine ne yaptın? Bu defa affetmeyeceğim.” “Beni mi? Annen mi geldi?” “Kimsiniz?” İsterseniz siz de deneyebilirsiniz. Denemesi bedava.
NOSTALJİ
Sıcaklar bastırınca, İstanbul’un plajları da ardı ardına açılmaya başladı. Tabii reklamlara da. Bunlardan biri de Suadiye Plajı. Arkasında oteli de var. Bakın ilanında neler yazıyor. Trafik ölçümü de köprüye 35 dakika oluşu. Daha ne istiyorsunuz. Bu iyiliğimi de unutmayın derim.
TEMELİM
Bu seçim gününü bir fıkra ile bitirelim. Temel evlenmiş. Fadime hamile. Temel, “Erkek adamın erkek evladı olur” diye kasım kasım kasılıyor. Doğuma bir ay kala askere gitmiş. Fadime doğurmuş. Kız. Aileyi bir telaş almış, Temel’e nasıl söyleyeceğiz diye. Fadime rahat. Almış eline kalemi, yazmış asker mektubunu. “Temelim. Bebeğimiz oldu sağ salim. Kaş, göz, ağız, burun hepsi sen. Gerisini sorarsan ben.”
CIZZZZZZ
İnsan da çektiğiniz fotoğraf gibi. Ne kadar büyütürseniz, o kadar düşüyor kalitesi.