Türkiye, Ortadoğu’da oyuncu/oyunkurucu olma potansiyeline kısmen sahip olmakla birlikte, tayin edici konumda değil. Ankara, bölgenin güçlü bir merkezi, ancak gücünün sınırlı olduğu bir gerçek. Şimdiye kadar, Türkiye, bölgede, büyük ölçüde Batı ile birlikte hareket etti. Alışılmış geleneksel Türk diplomasisi bu ilişkiler üzerine inşa edildi.
Suriye’de Esad rejiminin yıkılması noktasında Batı ile Ankara arasında ittifak vardı. Mısır’da Müslüman Kardeşlerin iktidara gelmesiyle birlikte ABD’nin Suriye politikası değişti. İslamcı örgütlerin Suriye’de iktidara gelme ihtimali karşısında Batı’nın endişesi arttı.
ABD ve Batı’nın ikircikli yaklaşımları Rusya’yı cesaretlendirdi. Rusya, Libya müdahalesindeki sessiz tutumunu terk etti. İran’la birlikte Şam rejiminin hamisi olarak askeri gücünü harekete geçirdi.
Türkiye, YPG-ABD ilişkisine tepki içinde, Rusya kartını kullanma umuduyla yeni bir yol arayışı arıyor. Bu noktada bir paradoks vardı: Rusya, Şam rejiminin arkasında. YPG ve PKK ile de ilişkileri oldukça sıcak. Türkiye, yeri geldikçe Rusya ile anlaşıp Afrin’de olduğu gibi inisiyatif kullanıyor, yeri geldikçe ABD ile anlaşıp Membiç’te devriye gezdiriyordu.
Rusya ve İran, Şam rejiminin arkasında durup İdlib kuşatmasına destek çıkınca, Türkiye’nin hareket yeteneği iyice daraldı. Rusya ve İran’la anlaştığını düşünen Türkiye, çözüm için daha makul bir yol izlenmesini bekliyordu. İdlib’e sıkışan radikal grupların hegemonyası altındaki halkın, yollara dökülüp göçe başlaması ihtimali yeniden ortaya çıkınca, Ankara Avrupa ile yeniden canlanan ilişkisini bir seçenek olarak görmeye başladı...
ABD’nin, kuşatmaya yönelik tepkisi, “Kimyasal kullanmayın” uyarısının ötesine pek geçmese de, yeni bir felaketin engellenmesi için hâlâ müdahale gücünü elinde tutan kilit seçenek durumunda.
Sonuç olarak, Türkiye bölgedeki gelişmeleri etkilerken, kendisi de etkileniyor. Çözüm sürecinin kırılmasından ve Mısır’daki Sisi darbesinden bu yana, Türkiye’nin etkisinin zayıfladığını görebiliyoruz.
İdlib bir sonuç. Şam rejimi, Rusya’nın desteğiyle, kaybettiklerini geri alıyor. Batı da bu duruma büyük oranda razı görünüyor. Kaygıları ise göç dalgası.
PYD/YPG’nin geleceği konusundaki belirsizlik sürüyor. Esad rejimi egemenlik sağlasa bile, artık Suriye’deki farklı kimlikler (Nusayri, Sünni Arap, Kürt, Türkmen) yeni yapının içinde geçmişten farklı bir statüye sahip olacaklar.