Toplum, doların yükselişini endişeyle izliyor. Geleceğimize ilişkin belirsizlik, çaresizlikle bir arada yürüyor. Bütün hengame içinde, en dikkat çekici tepki, Alman Ekonomi ve Enerji Bakanı Peter Altmeier’den geldi. Altmaier, ABD'nin Türkiye ve Çin’e karşı ek gümrük vergisi uygulamasının haksız olduğunu söyledi. “Bu ticaret savaşı, ekonomik büyümeyi hem yavaşlatıyor hem de tahrip ediyor ve yeni belirsizlikler ortaya çıkartıyor” dedi.
ABD’yle gerilen iplerin bedelinin ağır olacağı belliydi. Bu gerilim, tahmin edilenden çok daha büyük bir tahribat yaratmış durumda.
Bu kargaşalık ve olumsuz ortam içinde aklıselimi korumak ve çözüm yolları üretmek, her zamankinden daha önemli.
“Kamp değiştirme” arayışları yerine, öncelikli olarak, içinde yer aldığımız Batı kampıyla birlikte hareket edebilmenin imkanlarını geliştirebiliriz.
TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik, Rusya ve Çin’le seçeneğini çözüm imkanı olarak görmeyenlerden: “(...) Böyle bir dış politika ekseninin oluşmamış olmasını temenni ediyoruz. Geçmiş yıllarda yaşadığımız eksen kayması tartışmalarının, ülkemizi ne kadar zorda bıraktığı ortadadır. Türkiye, Osmanlı’dan bu yana tercihini Batı’nın değerleri üzerinden yapmış ve Batı aleminin eşit bir üyesi olmak için yoğun çaba göstermiştir. (...) Batı ittifakını sadece bir stratejik güvenlik sorunu olarak değil, değerlerde ortaklaşma konusu olarak gördüğümüzü (...) gösterdik. (...) Batı dünyası (...) sorunlar yaşasa da, bu sorunları demokratik yöntemlerle, sosyal refah ve ekonomik dinamizm gibi olguların hiçbirini diğerine feda etmeyen bir birikimle aşma potansiyeline ve iradesine sahiptir. Rusya’da ve Çin’de böyle bir siyasal çıpayı henüz göremiyoruz. (...) komşu ve bölge ülkeleriyle ilişkilerin gelişmesi doğaldır ancak; bunun ait olduğumuz dünyaya bir alternatif (...) değil, (...) bir tamamlayıcısı olduğunu düşünmek istiyoruz.”
Demokrasi
“Sağlam duruş”, duygusal bir tema olarak öne çıkıyor. “Direnebilmek” için, içeride ve dışarıda mümkün olan en büyük ittifakı sağlayabilmeliyiz. İçeride, muhalefetin ve her türlü farklılığın rahatça hareket edebileceği, eleştirilerini dile getirebileceği demokratik ortamı oluşturabilmek, iç dayanışmayı güçlendirir. Dışarıda, dost ve müttefikleri çoğaltabilmenin yollarını aramalıyız. Örneğin, aramızın son yıllarda soğuduğu Avrupa’nın desteğini kazanmak, bir imkan oluşturabilir.
ABD ile olan meseleleri, masabaşı ve diyalog noktasına çekme çabasından vazgeçmemeliyiz. Rahip Brunson krizini geri dönülemez bir mesele olarak görmek yerine, bir çözüm fırsatı sayabilmeliyiz. “Ulusal çıkarlar” bunu gerektiriyor.