Kerem Akça, 5 Ocak 2018’de vizyona giren filmleri değerlendirdi
KEREM AKÇA / kerem.akca@posta.com.tr
Cem Yılmaz, “Arif V 216”da günümüz Türkiye’siyle ilgili söyleyecek sözleri olan bir bilimkurgu-komediye imza atmış. Kıvrak zeka ürünü aksesuarlar ve kostümlerden beslenen, eğlence garantili ‘nostaljik zaman yolculuğu’, özellikle diğerlerinin çok üzerinde bir etki yaratan Erşan Kuneri ve Zeki Müren tiplemeleriyle konuşulacaktır.
Kapısı güzellemeye çıkan renkli bir Yeşilçam parodisi
Arif (Cem Yılmaz), G.O.R.A. gezegeninde yaşadığı maceradan sonra yaşamını Dünya'da sürdürmektedir. Beklenmedik misafiri 216 (Ozan Güven), yeni bir serüvene atılmayı kafasına koymuştur. Bu insansı robot, gerçek bir insan gibi aşık olmak, gerçek bir insan gibi hissetmek istemektedir. Arif, dostunun bu isteği üzerinde düşünmeye fırsat bulamadan kendini yeni bir maceranın ortasında bulur.
Cem Yılmaz’ın ‘Arif’in maceraları’na yeni bir halka eklemesi yıllardır bekleniyordu. Ama esas mesele, “A.R.O.G.”daki (2008) tökezlemenin ardından her şeyi geri sarıp mizahı dozunda ve ritmi tutmuş “G.O.R.A.”nın (2004) ayarında, enerjik ve renkli bir komedi filmi çıkarıp çıkaramayacağı idi. Bunu büyük oranda becerdiğini söyleyebiliriz.
Kemal Sunal’ın başrolünde oynadığı B-tipi “Japon İşi” (1987), Japonya’dan gelen ve Fatma Girik’in canlandırdığı bir robot ile Sunal'ın karakteri arasında filizlenen ‘bilimkurgu romantik-komedisi’nin samimiyetiyle hatırlanır. Ama “Japon İşi”nin kendi kulvarında gerçek bir ‘başarı’ya imza attığını iddia edemeyiz. “Arif V 216”da 216’nın gelişi ve eve alınışı oradaki mizanseni akla getiriyor. Ama ‘uzaylı istilası komedisi’ damarının süratle devre dışı kalmasıyla bizi, “G.O.R.A.”daki uzay serüveninin aksine bir ‘geçmiş yolculuğu’ bekliyor.
Yılmaz, Kıvanç Baruönü’nün katkısıyla belki de Arif’in en teknolojik serüvenine el atmaktan çekinmemiş. İlk film, Ömer Faruk Sorak'ın becerisine çok şey borçluydu. Oradaki hedef, Hollywood klişelerini ti’ye almaktı. Burada ise 1969’a, Yeşilçam’ın altın dönemine seyahat, bir ‘Yeşilçam filmleri parodisi’ni doğuruyor. Ama parodiye uzanan basamaklar ‘güzelleme’ yöntemiyle çıkılıyor. ‘Kör kız numarası yapan bir kız’, ona eşlik eden ‘hırsız’, ‘bilim adamı’, ‘yeni teknoloji keşfetme derdinde bir kötü adam’ ve tabii ‘dönemin ünlüleri’ şamata dolu bir ‘yolculuk’un sözünü veriyor.
‘Zeki Müren’ filmin yıldızı, ‘Ajda Pekkan’ ise hatırlanacak
İlk bölüm, bir noktadan sonra biraz kabak tadı veriyor, ama 1969’a siyah-beyaz giriş, 1.85:1’de anlamlı hale geliyor. Yeşilçam hayalini yaşamak için de ‘216’ ile ‘görme engelli kız’ın aşkı üzerinden ‘renkli’ye adım atılıyor. Bununla birlikte Zeki Müren, Ajda Pekkan, Ayhan Işık, Sadri Alışık, Filiz Akın, Cüneyt Arkın gibi isimlerle nostalji bombardımanına tutuluyoruz. Alışık’ın oğlu Kerem Alışık’ın sünnet töreni de çok zeki bir icat doğrusu.
Bu bölümde Ajda Pekkan’ı çok iyi canlandıran Farah Zeynep Abdullah “Unutursam Fısılda”nın (2014) devam filminde oynuyor sanki. Sadece şarkı söyleyerek bile bir kalite katabilmiş. Sadri Alışık’ta Mert Fırat başarılı. Kerem Alışık’la ilişkisi ilginç göndermeler içeriyor. Ayhan Işık, Cüneyt Arkın ve Filiz Akın’a uygun görülen ‘dublajla senkronun kayması’ esprisi çok yaratıcı değil. Üstelik bunlar hem çalakalem yazılmış hem de rolünü kaldıramayacak oyunculara teslim edilmiş. ‘Cingöz Recai’den ‘Turist Ömer Uzay Yolunda’ referanslarına uzanan zamansal göndermeler oyalayıcı bir etkiye sahip.
Zeki Müren olarak bir sonraki parti sekansında devreye giren Çağlar Çorumlu ise filmin gerçek yıldızı. O dönemin özgürlükçü ruhunu ve burjuva konformizmini anlatan sahne, yapım tasarımı ve kostüm tasarımının özenini iyiden iyiye vurguluyor. Bunun devamına Erşan Kuneri de “G.O.R.A.”dan zaman yolculuğu ile ekleniyor sanki. Cinsellik ve uyuşturucu ile ilişkisi zekice ti’ye alınıyor.
Yılmaz, zamandan zamana atlarken Mike Myers’ın ‘Austin Powers’ının bu topraklardaki kardeşine dönüşüyor. Birinci sınıf prodüksiyonu, aksesuar ve kostümlerle bir ‘sinema oyuncağı’na çeviriyor. 2017’nin kıyamet sonrası atmosferinde “V for Vendetta” (2003), “Bıçak Sırtı” (“Blade Runner”, 1982), “Matrix” (“The Matrix”, 1999) göndermeleriyle yeni nesli selamlıyor. O bölümdeki görsel efektler başarılı. Aksiyon namına da özellikle son bölümde, iyi çekilmiş tayyare kovalamaca sekansında “G.OR.A.”ya göre çıta daha yükseğe sabitlenmiş.
Cem Yılmaz’ın günümüz Türkiye’sine selamı var
Kıvanç Baruönü filme her zaman çalıştığı görüntü yönetmeninin katkısıyla kaydırmalı bir uzun planla başlıyor. Bir sahnede Yılmaz’la Algöz’ün ekran bölme tekniği yoluyla konuşması, dili esprinin parçasına dönüştürüyor. Özkan Uğur bu hikayeye sadece Emel Sayın esprisi için mi katılmış, bilinmez. Diğer yandan Mustafa Sandal üzerinden yazılan sahnelerin yapay bir ekleme olduğunu eklemek gerek.
Tarkan, Mustafa Sandal sesiyle 60'ları coşturan, Zeki Müren taklitçisi Arif Işık, ‘rekabet komedisi’ne bir ‘90’lar tonu’ da katarak mizahın çeşnisini arttırıyor. Algöz-Yılmaz ikilisi yine harikalar yaratıyor. Ama bu, Yılmaz’ın zaman zaman tekrara kaçmasına, belden aşağı esprilerle kolay yolu seçmesine engel olamıyor. Filmin süresinin iki saati aşmasının hikaye üzerinde olumsuz bir etkisi var.
Filmi asıl anlamlandıran, çok yönlü görsel ve sözlü göndermelere uzanan serüven ile ‘Yeşilçam’a yapılan nostaljik zaman yolculuğu’... Cem Yılmaz, “Zaman Makinesi 1973”te (2014) ucuzcu Yeşilçam kafasıyla yapılamayanı beceriyor. Fakat ‘kör kız klişesini ti’ye alma’ geleneği biraz ‘eski’ kalmış. Bu konuda Onur Ünlü’nün “Acı Aşk” (2009), “Aşkın Gören Gözlere İhtiyacı Yok” (2017) gibi yetkin, kalıcı ve özgün işlerini hatırlatmakla kalıyor.
“Arif V 216”, günümüzün kargaşa içindeki Türkiye’sini topa tutuyor. Yeşilçam’ın sakin, duyarlı, samimi ve vefalı yıllarında yaşayabilme ihtimalini sevdiriyor. Cem Yılmaz, Sorak’tan sonra Baruönü gibi başarılı bir yönetmeni bulunca projeyi ‘Hollywood damarı’yla servis edebiliyor. Aksesuarlar, kostümler ve yapım tasarımı çalışması filmin renkli evrenini inşa ederken, yerli sinemamız oyuncaklarıyla her daim hatırlanacak kahkaha garantili bir sinema karnavalına kavuşuyor.
FİLMİN NOTU: 5.4
Künye:
Arif V 216
Yönetmen: Kıvanç Baruönü
Oyuncular: Cem Yılmaz, Ozan Güven, Zafer Algöz, Çağlar Çorumlu, Özkan Uğur
Süre: 126 dk.
Yapım yılı: 2017
‘Ölüm Odası’: ‘Merdiven altındakiler’, ‘İçerideki adam’la buluşuyor
Soygun filmlerindeki ‘kasa’ motifine ufuk açıcı bir bakış getirme hedefiyle yola çıkan “Ölüm Odası”, beklentiyi yüksek tutmadan izlenince gizemli yapısıyla sınıfı geçebiliyor. James Franco’nun geri planda kalıp Scott Haze’in öne çıkmasını avantaja dönüştüren ‘melez tür filmi’ içine alabiliyor.
Leah (Francesca Eastwood) ve Vee (Taryn Manning), ünlü bir gangsterin malına zarar veren ağabeyleri Michael’ı (Scott Haze) kurtarmak için banka soymak zorunda kalırlar. Fakat soygun esnasında bankada bulunan para ağabeylerini kurtarmaya yetmeyecektir. Ve bankanın müdür yardımcısı Ed Maas (James Franco), paranın bir kısmını kendisinin alması karşılığında iki kız kardeşi alt kattaki kasaya götürmeyi teklif eder. Ancak kasanın içinden hiç ummadıkları şeyler çıkacaktır.
Dan Bush-Conal Byrne ikilisinin senaryosu soygun filmlerindeki ‘kasa’ motifinin üzerine gitmiş. Açıkçası bunu yaparken de ‘gizem olgusu’nu ‘tür kırması’ bir yapıyla taçlandırmışlar. Dan Bush’un yönettiği yapıtta, Scott Haze’in iki kız oyuncuyla birlikte daha öne çıkması bir avantaj. James Franco’nun bıyıklı ve yapay haliyle geride kalmasının yanı sıra hikayenin gizeminin çözülmesi “Ölüm Odası"nı (“The Vault”, 2017) ilginç boyutlara taşıyor.
Bush’un sinematografik anlamda sıkıntıları olsa da, ortak kurgucu koltuğunda montajın ritmiyle sürükleyici bir seyir süreci yaşatabiliyor. Wes Craven’ın en iyilerinden “Merdiven Altındakiler” (“People Under the Stairs”, 1991) ile Spike Lee’nin soygun filmi “İçerideki Adam”ı (“Inside Man”, 2006) bir araya getiren ‘soygun korku filmi’ melezliği esas yapıyı anlamlandırıyor. Taryn Manning ise ‘güzel sarışın’ kontenjanından başrole cuk oturmuş.
FİLMİN NOTU: 5.5
Künye:
Ölüm Odası (The Vault)
Yönetmen: Dan Bush
Oyuncular: Francesca Eastwood, Taryn Manning, Scott Haze, James Franco, Clifton Collins Jr.
Süre: 90 dk.
Yapım yılı: 2017
‘İngiltere Benim’: Morrissey dizisinin ucuz ara bölümü gibi
Morrissey’nin gençlik yıllarına bakan biyografik film “İngiltere Benim”, kostümlerinden makyajlarına kadar boyutsuzluk sözü veriyor. Oyuncuların da sönük kalmasıyla bu alanda anılası bir çalışmaya dönüşmüyor.
Adını ünlü Rock grubu The Smiths’in Still ill adlı şarkının sözlerinden alan film, efsane müzisyen Paul Morrissey’in yürüdüğü sokakları, ilham aldığı şarkıları, kitapları keşfe çıkıyor. Ama bunun ötesinde de aslında bir ‘gençlik yılları’ temsili sunuyor.
Müzisyen biyografilerinde çeşitli yöntemler uygulanmıştır. Ama elbette “Beni Orada Arama” (“I’m Not There.”, 2007) gibi bir başyapıt çıkarmak zordur. Sözgelimi John Lennon’ın gençlik yıllarına bakan “Sınır Tanımayan” (“Nowhere Boy”, 2009) kendi yönelimini bilerek öne çıkmıştı. Sam Taylor-Johnson ile Aaron Taylor-Johnson’ın uyumuyla bu alanın yeni milenyumdaki eli yüzü düzgün denemelerinden birine dönüşmüştü.
Ama Mark Gill, adeta bir dizinin ara/orta bölümü izlenimi bırakırken, 70’ler İngiltere’sini anca karton kostüm ve makyajla yansıtabilen dönem portresinden mustarip. Bu ucuzluk da Morrissey’in gençlik yıllarını bir tutarlılığa oturtmuyor. Oyuncular ise fazlasıyla sönük ve çaylak kalıyor. Nihayetinde “İngiltere Benim”, bir dizinin başı sonu olmayan 10. bölümünü izleme deneyimi yaratmakla kalıyor.
FİLMİN NOTU: 3.1
Künye:
İngiltere Benim (England is Mine)
Yönetmen: Mark Gill
Oyuncular: Jack Lowden, Jessica Brown Findlay, Laurie Kynaston, Adam Lawrence, Jody Comer
Süre: 94 dk.
Yapım yılı: 2017
KEREM AKÇA’NIN VİZYON FİLMLERİ İÇİN YILDIZ TABLOSU:
LOVING VINCENT: 8.8
KUTSAL GEYİĞİN ÖLÜMÜ (THE KILLING OF A SACRED DEER): 8.6
SUBURBICON: 6.8
PADDINGTON 2: 6.7
BUĞDAY: 6.7
KÖRFEZ: 6.6
GODARD VE BEN (LE REDOUTABLE): 6.5
KALP ATIŞI DAKİKADA 120 (120 BPM): 6.3
MUHTEŞEM SHOWMAN (THE GREATEST SHOWMAN): 5.8
AYLA: 5.7
AİLE ARASINDA: 5.6
STAR WARS: SON JEDI (STAR WARS: THE LAST JEDİ): 5.6
ÖTEKİ TARAF: 5.4
ACI TATLI EKŞİ: 4.8
YOL ARKADAŞIM: 4.3
MAİDE’NİN ALTIN GÜNÜ: 4.2
KARABASAN (SLUMBER): 4.2
FERDINAND: 4
MARTILARIN EFENDİSİ: 4
JUPİTER’İN UYDUSU (JUPITER HOLDJA): 3.6
ÇİZGİ ÖTESİ (FLATLINERS): 3.4
İNTİKAM (THE FOREIGNER): 3.2
THE PARTY: 3
JUMANJİ: VAHŞİ ORMAN (JUMANJİ: WELCOME TO THE JUNGLE): 2.8
PES ETME (STRONGER): 2.8
SARI SICAK: 2.7
POYRAZ KARAYEL: KÜRESEL SERMAYE: 2.3
05 Ocak 2018, Cuma 13:55
Haberin Devamı