Barış Üregül Akan: Babam, haberleri çıkınca hastalığını fark etti 16 Eylül'de kanserden kaybettiğimiz Türk sinemasının büyük ismi Tarık Akan'ı (66) en büyük oğlu Barış Üregül Akan POSTA'ya anlattı. Canan Danyıldız'a konuşan Barış Üregül Akan Babam haberleri çıkınca hastalığını fark etti dedi. İşte Tarık Akan'ın oğlunun o açıklamaları: Çok sevildiğini biliyorduk ama o gün yaşadıklarımızı anlatamam. Babam görse çok şaşırırdı, gurur vericiydi. Dışarıdan biri yanına gelip fotoğraf çektirse 'Bak, beni hala tanıyorlar' derdi. 'Baba, ne diyorsun ya' der gülerdik. Hastalığını 1.5 yıl kamuoyundan sakladı. Kendisine acınmasını istemezdi. Haberler çıkınca 'Gerçekten hastayım galiba' demeye, hastalığı fark etmeye başladı. Babamdaki hiçbir şeyi değiştirmek istemem. Sigarası dışında... Ameliyattan sonra bile içti.. (Röportajın devamı bugün POSTA'nın pazar eki KARNAVAL'da) 14 ay önce akciğer kanseri teşhisiyle ilk ameliyatı oldu. Sağ lopta bir tümör vardı ve alındığında tekrar etmeyeceği söylendi. Yüzde 95 iyileşecekti ve ameliyat sonrası hızlı bir düzelme yaşadı. Biz de rahatladık. Ameliyattan bir iki ay sonraydı, babam yutkunamadığını söyledi ve doktora gitti. Tam göğsünün ortasında çok daha büyük ve agresif bir tümöre rastladılar. Evet, babam kendini bildi bileli sigara içiyordu; 50 senedir! İlk ameliyattan sonra bile, çok yalvardık ama bir fırt alıyordu. Babam alışkanlıklarının insanıydı. Bazı insanlar daha çabuk bırakır. Bu kadar eğitimli, sorumlu biri nasıl sigarayla mücadele edemez? Babam çocukluğundan beri hep aynı saatte uyanır, aynı yerlere gider. Metodik olarak aynı şeyleri yapmaktan hoşlanan, karakteri bu olan biriydi. O yüzden sigarayı da 50 sene boyunca bir parçası yaptı. 66 yaşındaydı, kaybetmek için çok erken... Çok eleştirdik, çok uyardık. Neler neler yaptık! 'Baba, sen sigarayı bırakmasan bak ben başlayacağım' diye tehdit bile ettim. Biz çocukları onun yumuşak karnıydık, ama olmadı. Babam öyle güçlü bir karakter ki, tam aksine! Bazı insanlar vardır, aklını çelebilirsin; babam bütün cihan bir araya gelse bir gıdım bildiğinden geri dönmez. Böyle bir adamdı. Öyleydi evet. karakteri o. Ha sigarayı bıraksaydı da anladığımız kadanyla artık çok geçti. 2'nci tümörden sonra bir ara bıraktı. O tümör de radyoterapi ve kemoterapiyle geçmişti. Kendi karar verdi ve bıraktı. Ama o tümör vücutta bir defa görüldü mü devam edermiş. Evet, oradan karaciğere sıçramış. Sizin öğrendiğiniz zaman da işte o karaciğer rahatsızlığı dönemi. Evet, onun kendi karanydı. Kendisine acınmasını istemezdi. Sonra nasıl, kim tarafından öğrenildi bilmiyoruz. Bir şekilde ortaya çıktı ve tabamın zaten son günleriydi. Saçlan vs. dökülmüştü. Babam haberler çıkıp medyada konuşulmaya başlanınca, 'Aaa ben gerçekten hastayım galiba' demeye, hastalığını fark etmeye başladı. Babam bir gün 'Pis Yedili'yi çekerken, 'Banş, sen artık Akan .soyadını kullan' dedi. Benim de hoşuma gitti. Onun bir parçası bu soyadı çünkü... Biz onu Tahsin Tarık Üregül olarak tanıyoruz ama bana o soyadını layık görmüş gibi hissettim. Taş Koleji Yönetim Kurulu Başkanıyım, babamdan sonra bu sıfatı ben devraldım. Babam hastalığının başlarında bir gün 3 kardeşimle yemekteyiz, başını kaldırdı ve 'Oğlum okulu sana devredeceğim' dedi. ¦ Ne kadar sıklıkla görüşüyordunuz? Hastalıktan önce 3 kardeş, babamla haftada 1 yemek yerdik. 20 yıldır aynı kebapçıda! Hastalıktan sonra ben her gün okula gidip gelmeye başladım. Öyle istedi. Her gün görüşüyorduk. İşleri öğrendim, her şeyi bana gösterdi. Onun tarzını gördüm. Hiç patron gibi bir patron değilmiş. Pamuk gibi bir insan. Sertlik vs. hiç yok. Zaten okuyan çocuklar da bunu söylüyor. Babamın son günlerinde yanında olduğum için çok mutluyum. Evet, o zorlandığı zamanları da gördüm. Merdivenleri zor çıkıyordu, yine de geliyordu. Çok duygusal anlar, beni konuştunna pek... Bana ve kardeşlerime de hep bunu söylüyordu. Kanser olmasaydı, babam kesin o yaşa kadar hayatta olurdu. Yürüyordu, spor yapıyordu. Dağ gibi adamdı ya, kemoterapi bile iştahını kesmedi! Kuzu incik! Bayılırdı! Pilav üstü döner yiyorduk! Köfte, mercimek çorbası, kurufasülye pilavı çok severdi. Aslan gibi, dağ gibi bir adamdı; o öyle iştahlı olunca, ona bir şey olmayacak gibi düşünüyordum. Saçlan bile çok geç döküldü. Bizden çocuk istiyordu. Asya (nişanlısı) hastaneye gelince, eliyle karnına hamile işareti yapıp torun istediğini anlatırdı. Asya'ya evlilik teklif etmeden önce yüzüğü ona göstermiştim 'Uf ne kadar büyük taş, hayatımda böyle büyük taş görmedim' demişti. Hastanede 'Kız nerde yüzüğün?' diye şaka yapardı. Hâlâ tanındığına şaşırırdı Bunu ben unutmuştum ama ilkokul öğretmenim taziyeye geldi, bir anımızı anlattı. Bir gün galiba İstanbul civannda bir köye okul gezisine gitmiştik. Öğle yemeği zamanı, özel okulda olduğumuz için bize kumanya vermişlerdi. Oldaki köy çocukları da evlerinden salça, ekmek vs. getimıiş. Öğretmenim fark etmiş, 'Banş bir tek sen kumanyanı açtın ve köy çocuklarının yanına gidip onlarla paylaştın; birlikte yediniz' dedi. ¦ Tam Tarık Akan'lıkmış! Evet. O huyum benzer. Babam için sınıf entellektiiel ya da etmezdi. İyi biri olmasıydı olan. Anadolu insanını çok severdi. Çok az insana nasip olur bu! Çünkü babam şu kesimin, bu kesimin adamı değildi. Herkes eşit olsun ve ilerlesin isterdi. O yüzden de cenazesinde her kesimden insan vardı. İnanılmaz bir kalabalıktı! Yetkililer bile bu kadar büyük bir kalafralık beklemiyordu! Hatta biz bir ara endişe ettik, yeteri kadar polis yok diye. Ama tek bir taşkınlık olmadı. Babam görse çok şaşınrdı! Bu kadar sevildiğini, kalabalığı görse, 'Vay, bu kadar seviliyor muyum?' derdi. Babam çok enteresandır, meşhur olduğunu, sevildiğini unuturdu! ¦ Hakikaten mi? Gerçekten! Mesela derdim ki; 'Baba bak arkadaşın senle fotoğrafını Facebook'a koymuş, 3 bin kişi beğenmiş'. 'Vay be 3 bin kişi beni beğenmiş mi? der, hakikaten çocuk gibi şaşınrdı. Yemekte biri yanına gelip fotoğraf çektirsin, 'Bak beni hala tanıyorlar' derdi. 'Balra ne diyorsun ya?' der, gülerdik. Kendini her zaman Kayserinin bir köyünden çıkmış, işportacılık, cankurtaranlık yapmış, sıradan biri olarak görürdü. İçindeki çocuğu, gerçek kişiliğini bozmadığı için şımannadı. Şöhretin, baskıların, hapislerin kendini değiştirmesine izin vermedi. O yüzden Tarık Akan oldu! Babamın 30 senelik hayat arkadaşı. Çok değerli bir kadındır; çocukluğumuzu bilir. Hep çok iyi anılarımız var. Küçükken fakirlermiş ve o zaman çok miktarda sakatat yemişler, daha ucuz diye. Sonraki yıllarda yemeyi sevmezdi. Lisedeyken çok haylazmış. Hocası kötü not verdi diye camı kınp küfretmiş. Okuldan atılınca dedem 'Bak param yok, ama okuyacaksan seni özel liseye yollayacağım' demiş. Babam söz vermiş, özel liseye başlamış ama her gece dışarda. Dedem de onu takip etmiş. Kahveye gitmiş babam, meğer üst sınıftan biriyle ders çalışıyorlarmış. Dedem babamın alnından öpmüş, bunu hastaneye kaldırılmadan önce burda, okulda gözleri dolarak anlattı. 86 yılı, para yok! Taksim'den geçiyor, herkes durmuş ona bakıyor. 'Ulan Tank bütün meydanı durduruyorsun, ama cebinde metelik yok. Çocukların için kazanmalısın' demiş. Evet, ama gerçek buydu. 7-8 yaşından sonra daha rahat bir hayatimiz oldu. Mesela küçükken ayakkabı isterdik, parası yok, gider borç bulur alırmış. Eşyalanna henüz dokunamıyonım, çok kötü oluyorum. Saat vs. gibi aksesuarlar takmazdı. Sadece 'İlhan Selçuk'un kasketine iyi bak' dedi. Son filmi 'Deli Deli Olma' gişede istediği başarıyı bulamadı. Filminin gişe yapmamış olmasını uzun süre atlatamadı. Çok emek vermişti. Kırıldı ve içine kapandı. Sonra çok senaryo geldi ama, ama onun kafasındaki kalitede olmadı. Türkiye'yi tanıtmak için belgeseller yaptı. 'Atatürk'ün Kızları. Afrodisyas' gibi... Onların gelirini de Nazım Hikmet Vakfı'na bağışladı.