Her köşesi huzur kokan Ovasofra, unutulmaya yüz tutan büyük aile sofralarını yeniden canlandırarak turizmin hizmetine sunuyor. Dededen kalma tohumlarla yetişen ürünler, tarladan sofraya mutluluk taşıyor.
Şimdi Çeşme’nin kalabalığını, şehrin koşuşturmasını unutun… 120 yıllık çitlembik ağacının altında, tarladan sofraya gelen ürünlerle pişen birbirinden lezzetli yemeklerin yendiği bir bağ evi düşünün. İşte Çeşme Ovacık’ta bulunan Ovasofra’nın hikayesi burada başladı. 120 yıl önce büyük dede İhsan Avcı’nın babası Nuri Avcı tarafından dikilen çitlembik ağacı; zaman içinde Avcı Ailesi’nin en mutlu günlerine şahit oldu ve en güzel sofralar bu ağacın altında kuruldu. Bu güzel ve özel çitlembik ağacı şimdi farklı ailelerin en güzel anlarına tanıklık ediyor.
En fazla 7 masa 50 kişi
4 kuşaktır çitlembik ağacının altında kurulan o sofra, şimdi Türkiye’nin pek çok yerinden hatta yurt dışından gelen aileleri ağırlıyor. Sadece 7 masa ile maksimum 50 kişinin misafir edildiği Ovasofra’da yiyeceğiniz her lezzet, o sabah tarladan toplanır. Bundan 3 yıl önce hayata geçen Ovasofra; ağacından Çeşme limonu, tarlada pişirmeye hazır enginarı, bahçedeki zeytinlerden elde edilmiş zeytinyağı, tarladaki karakılçık buğdayından yapılmış ekmeği ile farkını ortaya koyuyor. Her köşesi huzur kokan Ovasofra’nın hikayesini Leyla Avcı’dan dinledik…
1-Öncelikle sizi daha yakından tanıyabilir miyiz?
Biz 4 kuşaktır Ovacık’ta yaşayan çiftçi bir aileyiz. Şu an altında oturduğumuz bu çitlembik ağacını dedemin babası dikmiş, yaklaşık 120 küsur yaşında. Anlayacağınız ailemiz 4 kuşaktır aynı ağacın altında, aynı sofrada.
2-Ovasofra hikayesi nasıl ve ne zaman başladı?
Bizim için çok kıymetli, tatlı hikayemiz su ile başladı diyebiliriz. Tarla komşumuz Ayça Sarç ile bir komşuluk hikayesi, almadan verme, kıymet bilme, güzellikleri görüp gösterdi bizlere. Böyle böyle bu güzel günlere gelindi. Çitlembik dibinde şahane bir akşamda kıymetli komşumuz Ayça ile bir akşam yemeğinde çıktık bu uğurlu yola. 3’üncü senemizdeyiz.
3-Ovasofra’yı bu kadar özel ve farklı kılan şey nedir?
“Yemediğimizi yedirmem” der amcam Nuri Avcı hep. Her zaman bu anlayış ile eski usül, dedelerden kalma tohumlarımız ile tamamen organik olarak yetiştiriyoruz mahsullerimizi. Sofraya koyduğumuz her şey kendi tarlamızdan, yediğiniz ekmeğin unu bizim buğdaylarımızdan, salatadaki zeytinyağı kendi zeytinlerimizden… Farklı kılan şeyimiz ise aslında tamamen aynı olmamız. Gelen misafirlerimiz ile aynı duyguda, hep sıcak, dostça, her akşam aynı heyecanla evimizde büyük bir sofra kurmak gibi. Sanki kendi bağ evinizde kendi yetiştirdiğiniz tarlanızdaki mahsulle sevdiklerinize sofra kurmuşsunuz gibi, herkesin kendi bağ evinde gibi hissetmesi…
4- Kaç masanız var? Kapasitenizin 20 olduğu doğru mu?
Sadece 7 masa ile maksimum 50 kişiye servis veriyoruz. Bu sınırlamamızın sebebini ise şöyle açıklamak isteriz; isteğimiz müşteri değil, misafir. Biz her akşam ailece bu sofrayı kuruyoruz. Yanımızda bir çalışan yok, kimimiz mutfakta kimimiz serviste, bir babaannemiz Leyla Avcı köşesinde. Herkesin bir işi, bir görevi var. 3 yıldır tek bir kişi üzerine çıkmadan elimizden ve gönlümüzden geldiğince her akşam misafirlerimizi severek bekliyoruz.
5- Bildiğim kadarıyla kişiye özel rezervasyon ve menü sisteminiz var?
Bizim tarladaki mahsule göre düzenlediğimiz fiks menülerimiz var. O mevsim tarlada mahsul neyse, sofrada da o var. Enginar zamanı Malatralı (Arapsaçı) Zeytinyağlı Enginarımız, sardalya zamanı kelle peynirli sardalyamız gibi gibi… Rezervasyonsuz ise boş masamız olsa dahi kabul edemiyoruz maalesef. Çünkü; her sabah rezervasyonlarımıza göre tarladan toplarız ürünlerimizi. Ekmeğimiz dahi o gün pişer taş fırınımızda. Yiyeceğiniz her lezzet, menüdeki her satır o sabah toplanır tarladan, pişer, konur tabak sofraya.
6- Ürünlerinizi kendiniz mi yetiştiriyorsunuz? Hangi ürünler var?
“Tarladan sofraya’ bizim için bir konsept değil, yaşamımız, babaannemizden gördüğümüz, gerçeğimiz! Misafirlerimize sunduğumuz kendi öğüttüğümüz unumuz, mis kokan limonlarımız, her şey kendi yetiştirdiğimiz mahsulümüz. Hepsi dede yadigarı yerli tohum, eski usul, organik. Tek alışverişimiz kasaptan açıkçası. Ovacık köyümüz çok verimli bir bölge. Ege’ye özgü her şey yetişir bu güzel toprakta. Enginardan kavuna, domatesten mis gibi kokan limona kadar her şeyimiz tarlada var.
7- Bölgenin gastronomi turizmine katkı sağlıyorsunuz ve birçok işletme tarafından örnek gösterilerek öncülük ediyorsunuz, bu nasıl bir duygu?
Biz istedik ki bizim bağ evimiz bugün sizin olsun. Sofralar sevdiklerinizle kurulsun, kadehler hep güzelliklere kalksın, gözler hep özlediklerinizi görsün istedik. Tüm hikaye böyle başladı. Şimdi böyle güzel yerlere gelmesi bizim için en büyük şükür, en büyük keyif. Daim olsun.
8-Sadece bölge insanı değil şehir dışında da tercih eden müşterileriniz var… Nasıl yayıldı bu kadar kısa sürede ününüz?
Evet, şehir dışından, yurt dışından da çok misafirlerimiz oluyor. Yurt dışı olunca bizler bir yandan heyecanlanıp, bir yandan da şaşırıyoruz açıkçası. En mutlu olduğumuz, keyif aldığımız şeylerden biri de tam burada başlıyor. Gelen misafirlerimiz, bir yakınının, ‘burayı kesinlikle görmelisin, lezzetlerini tatmalısın’ dediğini söylediğinde başlıyor bizim keyif, gözlerde gülümseme. Duyup gelene de duyuran herkese de çok teşekkür ederiz. Her zaman soframız açık, herkes gelsin, gülsün, görsün.
9-Sezon başladı, nasıl bir turizm sezonu bekliyor sizi bu yaz? Kaç gün önceden rezervasyon almaya başladınız?
Ülkemiz yaşadığı sıkıntılar, afetler sonrası herkesin güzelliklere, mutluluğa, kısa bir süre de olsa hayattan molaya ihtiyacı var. Bu sezonun herkese iyi geleceğini, bereket içerisinde, güzel geçeceğine inanıyoruz. Diliyoruz. Şimdiden eylül ayına aldığımız pek çok rezervasyonumuz var. Bu da bize tüm yazı keyifle geçireceğimizi hissettiriyor.
İlandır