Gebeliğe bağlı görülen toplardamarın pıhtı ile tıkanması, hem bebeğin hem annenin hayatını riske atabiliyor
Vücutta derin toplardamarları içerisinde pıhtı oluşumu ile oluşan Derin Ven Trombozu (DVT), her yaş grubu için riskli sonuçlar doğurabiliyor. Hamilelik döneminde salgılanan hormonlar ve kan miktarının artması ile toplardamar içinde pıhtılaşma (tromboz) riskinin arttığının altını çizen Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Mert Dumantepe, gebeliğe bağlı görülen toplardamarın pıhtı ile tıkanmasının hem bebeğin hem annenin hayatını riske attığını vurguladı.
Derin Ven Trombozu (DVT) vücudun, derin toplardamarları içerisinde pıhtı oluşumu ile seyreden bir durum olduğunu ve bu durumun hamilelik döneminde gebeleri de etkilediğini ifade eden Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Mert Dumantepe, hamilelik döneminde salgılanan hormonlar ve kan miktarının artması ile toplardamar içinde pıhtılaşma (tromboz) riski arttığını belirtti. Prof. Dr. Mert Dumantepe; gebeliğin ilerleyen dönemlerinde hem bebeğin hem de rahmin büyümesi ile kasık toplardamarlarına olan baskının, pıhtılaşma risklerini daha da arttırdığını söyleyerek “1.000 hamile kadından yaklaşık 4-5 tanesi hamileyken veya doğum yaptıktan sonraki ilk 2 ay içinde (Postpartum dönem) Derin Ven Trombozu yaşar” dedi.
GELENEKSEL YÖNTEM PIHTININ İLAÇLA TEDAVİSİ
Derin Ven Trombozu tedavisinde geleneksel yöntemin ilaçla tedavi olduğunu ifade eden Prof. Dr. Mert Dumantepe, “Daha iyi bir güvenlik profili ile daha etkili olması ve kullanım kolaylığı nedeniyle kan sulandırıcı iğneler gebelikteki en önemli ve yegâne kan sulandırıcı ilaçlardır. Kan sulandırıcı iğneler molekül büyüklükleri sebebiyle plasentayı geçmeyip, fetal kanama ve teratojenite gibi komplikasyonlara yol açmazlar.
Gebelerde akut DVT tespit edildiğinde en az üç ay tedavi edici doz kan sulandırıcı ilaç önerilmektedir. Doz daha sonra profilaktik doza düşülerek doğum sonrası en az 6 hafta daha kan sulandırıcı iğneleri devam edilmelidir.
DERİN VEN TROMBOZUNDA EN YENİ TEDAVİ YÖNTEMLERİ
DVT’nin geleneksel tedavisinin kan sulandırıcı ilaçlar (antikoagulanlar) kullanılması ile sağlandığını belirten Prof. Dr. Mert Dumantepe, “Kan sulandırıcı ilaçlar, pıhtı genişlemesini ve embolizasyonu (pıhtıdan kopan bir parçanın başka organlara gitmesini) etkin bir şekilde engeller; ancak pıhtının kendisini eritici etkileri yoktur. Bu nedenle derin ven trombozu gelişen hamile hastalar gebelik dönemi boyunca bacaklarında erimeden kalan kronik pıhtılar ve Akciğer embolisi riski ile yaşarlar.
Modern tıptaki gelişmeler ve kateter yöntemleri sayesinde erken dönemde direk pıhtının içine girilerek, aktif şekilde pıhtı erimesinin sağlanıp damar tamamen açık hale getirilebilmektedir. Bu yöntemler kateterlerle pıhtıyı eritici ilaçların tıkalı damara verilmesi ya da pıhtının kateterler yoluyla parçalanması ya da direk aspirasyon kateterleri ile pıhtının aspire edilmesini içermektedir” diye ekledi.
ANJİOGRAFİK YÖNTEMLER GEBELİĞİN HER AYINDA UYGULANABİLİR Mİ?
Gebeliğin 24. haftasından sonra yeni geliştirilen Anjiografi cihazlarının sağladığı düşük radyasyonla görüntüleme sayesinde hem pıhtıyı damardan uzaklaştırıp hem de bebeği yaşatabilmenin mümkün olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Mert Dumantepe, “Teknolojideki ilerlemeler sayesinde, Robotik Anjiografi cihazları ile çok düşük radyasyon ile anjiografik işlemlerin yapılabilmekte, hastalara yüksek koruma özellikli kurşun önlükler giydirerek, Doppler ultrason desteği ile, standart bir akciğer filminin 20’de 1’i oranında çok düşük bir radyasyonla, güvenli bir şekilde anjiografik ameliyatlar gerçekleştirilmektedir” dedi.
İLK 3 AYDA GELİŞEN DERİN VEN TROMBOZUNDA TEK ÇARE GEBELİĞİ SONLANDIRMAK DEĞİL
Tıp alanındaki teknolojik gelişmelere her gün bir yenisinin eklendiğini ifade eden Prof. Dr. Dumantepe, “Gebeliğin ilk 3 ayında derin ven trombozu gelişip toplardamarlarında pıhtı oluşan hamile hastaları, Anjiografi cihazı kullanılmadan, “0 Radyasyon” altında Intra-Vascular Ultrason (IVUS) adını verdiğimiz “damar için ultrason” yöntemiyle tedavi edip, bebek sağlığını riske atmadan pıhtıdan kurtarabiliyoruz. Böylelikle hem gebelik sağlıklı bir şekilde devam ederken, annenin pıhtıdan kopan bir parçaya bağlı “Akciğer embolisi” gibi hayati riski çok yüksek bir hastalık gelişme riski ortadan kalkıyor hem de zaman içinde kronikleşip, taşlaşan pıhtının toplardamara verdiği zarara bağlı gelişen post trombotik sendrom gelişme riski nerdeyse 0’a iniyor” şeklinde konuştu.
GEBELİK DÖNEMİ VE SONRASINDA NELERE DİKKAT EDİLMELİ?
Derin ven trombozu riski varsa gebelik dönemi ve sonrası dönem için dikkatli olunması gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Mert Dumantepe, sözlerini şöyle sonlandırdı: “Gebelik döneminde bol bol hareket edilmesi ve bol su içilmesi gerekiyor. Eğer risk faktörü varsa gebelik dönemi boyunca kan sulandırıcı iğnelerle pıhtı oluşmasının önüne geçilmeli. Çünkü pıhtı oluştuktan sonra tedavisi gerçekten güç... Özellikle son 3 ayda rahmin de basısıyla kan akışı iyice yavaşladığı için gebe hastaların çoğuna diz altı varis çorabı giymelerini öneriliyor ki dolaşım sağlıklı bir şekilde devam edebilsin. Ayrıca doğum sonrasındaki ilk 40 gün (postpartum dönem) pıhtı oluşması için belki en riskli dönem. Derin ven trombozlu hastaların çoğu, normal doğum ya da sezaryenden sonra hareketsiz kaldıkları dönemde, bacakta pıhtı olduğunu ifade ederler. O yüzden doğum sonrası dönemde mutlaka en az iki ay boyunca hekim kontrolünde kan sulandırıcıya devam edilmeli ve kompresyon çorapları önerilir.”