Huzurlu lohusalık mümkün ama nasıl?
Anne adayları gebelik boyunca tüm hazırlıklarını bebeklerin sağlığı ve ‘büyülü kavuşma anı’ için yaparken, doğum sonrası süreçle ilgili farkındalık geliştirmeleri de mühim. Peki duygusal dalgalanmaların yoğunlaştığı bu döneme nasıl hazırlık yapılır? Uni Baby ana sponsorluğunda gerçekleştirilen Campalle Doğuma Hazırlık Kampı’nda konuşan Klinik Psikolog İrem Polat, lohusalığın psikolojik etkilerine yönelik önemli tavsiyeler verdi.
Ebeveynlere ‘Huzurlu Lohusalık’ başlığıyla bir konuşma yapan klinik psikolog İrem Polat, birçok ailenin gebelik sürecinde daha çok hamilelik ve doğum anına odaklandığını, ancak sonrasındaki lohusalık döneminin atlandığını belirtti. Bu sürece duygusal olarak hazırlanmak gerektiğini vurgulayan Polat, “Aslında çok planlanmayan, ruhsal anlamda yatırım yapılmayan ama oldukça önemli bir dönem var. O da doğumdan sonraki süreç. Pek çok ebeveyn doğumdan sonra böyle bir dönem olduğuna dair hiçbir fikrinin olmadığını söylüyor” dedi.
Her annenin yolculuğu eşsiz
Lohusalık dönemlerinde yoğun duygular yaşamanın doğal olduğunun altını çizen Polat, “Gebelik esnasında östrojen ve progesteron hormonları yükselir. Doğumla birlikte bu hormonlar ve çeşitli diğer hormonlar düşer. Birden düşüş yaşanması annenin duygu durumunda dalgalanmalar yaratabilir. Yapılan araştırmalar ve bu alanda çalışan uzmanlar, kadınların büyük bir kısmında doğum sonrası süreçte hafif bir hüzün hali olabildiğini belirtiyor. Bu süreçte hüzün, öfkelenme, uykuda, iştahta değişim beklenebilir. Bu etkilerin takriben 40 gün ila 1-2 ay içerisinde doğal sürecine dönmesini bekliyoruz. Ama bazı durumlarda da bu süreç daha zorlayıcı süreçlere dönebilir. 1-2 aydan fazla devam ediyorsa bunu doğum sonrası depresyon olarak tanımlıyoruz ve bir uzman desteği alınmasını öneriyoruz” diye konuştu. Her ebeveynin yolculuğunun ‘eşsiz ve kendine özgü’ olduğunu vurgulayan Polat, lohusalık dönemindeki duygu dalgalanmalarının ve psikolojik etkilerin çözümsüz olmadığının altını çizdi.
Annelere sıkıntılı zamanlarında kendi içlerine dönmelerini tavsiye eden Polat şunları söyledi:
Endişe, korku veya öfke gibi yoğun bir duygu geldiğinde o duyguyu bir an önce göndermek zorundaymış gibi bir yanılsama içine girebiliriz. Ama yoğun bir duygu varsa, o duyguyu bir an önce göndermektense o duyguyla kalmalı ve bedenimizde nasıl bir etkisi olduğuna bakmalıyız. Örneğin üzüldüm, endişelendim, sinirlendim. Bir duracağım ve bendeki tezahürüne bakacağım. Mevlana şöyle der: “Yoğun bir duygu geldiğinde, onu tanrı misafiri gibi ağırla. Tanrı misafiriyle ilgilenirsin, onu baş tacı edersin. Sana anlatmaya çalıştığı bir şey var. Orada olmasının bir anlamı var. Ama zamanı geldiğinde de o duygudan ayrılmayı bil. Çünkü hiçbir misafir o kadar uzun kalmamalı.
Eşlerin birbirine desteği çok önemli
Polat, annelerin sıcak bir duş, küçük bir meditasyon gibi rahatlatıcı ve kendilerine iyi gelen aktivitelere yönelebileceklerini belirtirken, anne ve baba arasındaki iletişimin de altını çizerek, “Eşlerin birbirine olan desteği çok önemli. Aileye yeni bir birey gelmesi hem anne, hem de baba için büyük bir değişim. Dolayısıyla uyum hem eşler arasında hem de üç birey arasında zaman gerektiriyor. Mümkün olduğunca kendi kaynaklarından yardım almaları, kendilerine iyi gelen şeyleri yapmaları oldukça önemli” dedi.