Berlin’den ‘Tuzdan Kaide’ ve ‘Güvercin’ eleştirileri
Kerem Akça, Berlin Film Festivali’nde dünya prömiyerini yapan iki yerli filmi analiz etti. KEREM AKÇA / kerem.akca@posta.com.tr
22 Şubat 2018 , Perşembe 12:16
Burak Çevik’in Forum, Banu Sıvacı’nın Generation bölümünde gösterilen ilk filmleri “Tuzdan Kaide” ve “Güvercin”i, 80 dakikanın üzerine geçmeyen süreleriyle sinemacılarımız için derslik işler. Her iki filmi de 68. Berlin Film Festivali’nde izleme şansı buldum.
‘TUZDAN KAİDE’: ‘KARANLIK SULAR’IN ANDROID KUŞAĞINDAN KARDEŞİ
“Albüm”de (2016) nasıl bir Türk ailesinin evlat edinme sorunsalı özgün ve olgun bir absürd/deadpan komediye malzeme edildiyse “Tuzdan Kaide”de de ‘bu dünyaya gelen bebek’ için aranan fantastik yöntemler devreye sokuluyor. Şahmeran’dan, Kur’an’dan, Yunan mitolojisinden destek alan bir masalsı dokunuş var. Bu da bir İstanbul efsanesi yaratma arzusunu ortaya koyuyor. Kameranın kaydırılması ile girdiğimiz Plato’nun mağarası gibi duran mekan bir yana, ‘vampirlik’ sorunsalının da devreye girebildiği bu fantastik evrene herkes aynı heyecanla giremeyebilir.
Ama nasıl “Karanlık Sular”da (1994) Kutluğ Ataman, Lodz Film Okulu’nun gerçeküstücü auteur’ü Wojciech Has’ın etkisini İstanbul’un yeraltı dünyasına malzeme ederken bir arayışı, araştırma mizansenine çevirdiyse benzer bir durum izliyoruz. Film onun android kuşağından kardeşi gibi. Orada da ‘gerçeküstücü ve karanlık bir vampir masalı’ vardı. Burada ise Çevik, tam ekran formatında, uzun planları ve sabit açıları kullanıyor. Tarihi mekanda sıkışmışlığa da eski Osmanlı döneminden kopup gelmiş kostümler ve nicesi ile gizem yükleniyor. Kuşçu, masa tenisi maçı gibi imgeler gerçeküstücü dokuya destek veriyor.
“Tuzdan Kaide”, epizotlarda da yol alırken, ‘İstanbul efsanesi’ ve ‘Şahmeran’ uyruklu bir çeşit ‘modern sanat ürünü’ ya da ‘kara kalem estetiği’ inşa ediyor. Finalde belki de bunu filmin adıyla anılacak bir estetiğe çeviriyor. Ama yeni doğan bebeğin ‘çöp’ yerine konarak defnedilmesinin getirdiği belirsizlikle Burak Çevik’in ‘doğum’la ilgili görüşleri ortaya çıkıyor.
Araya giren hamilelikle alakalı arşiv görüntüleri de planlı ve ufuk açıcı duruyor. Bu da filmi besleyip ayağa kaldırıyor. Esme Madra ve Nazan Kesal’ın birer sahnede gözüktüğü eserde sahneler, iyi planlanmış ama özellikle birbirinden kopuk duran kareler olarak tasarlanıyor. Mitolojik okumalar, tarihi mekanlar üzerinden anlam kazanıyor.
Wojciech Has etkisi Türk sinemasında çok az. Ama külte dönüşen “Karanlık Sular”dan sonra burada da entelektüel Burak Çevik’in evreninden leziz bir şekilde dökülüyor. Reha Erdem’in “A Ay” (1988) ve “Hayat Var”la (2008) üstlendiği masalsı, gerçeküstücü dokunuşu ayrı bir katmana taşıyor bu film. Özellikle de sabit karelerle deneysel dokunuşların ve masalsı öğelerin iç içe geçmesi fark yaratma adına değerli.
“Tuzdan Kaide”, yerli sinemanın görüp görebileceğimiz en gizemli ilk filmlerinden biri belki de... Heyecan vericiliğini İstanbul’dan karanlık bir masal çıkarmasından alıyor. Üslup arayışıyla fark yaratırken de süresini haddinde kullanıp 70 dakikayı geçmeyerek ‘didaktik diyalog problemi’ni çok açığa çıkarmıyor. Ninni misali beliren replikler bazen filmi zedeleyebiliyor. Wojciech Has’ın “Kum Saati Sanatoryumu”ndan (“Hourglass Sanatorium”, 1971) Jaromil Jires’in “Valerie and Her Week of Wonders”ına (“Valerie a Týden Divu”, 1970) uzanan bir gerçeküstücü serüven var belki de.
Yeni Türkiye’nin alegorik masalını, doğum ve hamilelikle ilişkisini kapkaranlık ve iddialı bir şekilde servis ediyor. “Tuzdan Kaide”, klasik bir neden-sonuç ilişkisi kurmak yerine doğrudan tatlıya geçip bunun keyfini sürüyor. Dar formata sıkışarak alegorisini anlamlandırıyor. Bazı sahnelerde ses kayıt problemi olsa da film, Türkiye sinemasının aradığı heyecan verici çıkışlardan birini duyuruyor. Bu vasfıyla da yeni milenyumda markalaşacaktır. Burak Çevik, kısa filmleriyle dikkat çektikten sonra uzun metrajda da kumaşını ve farkını hissettiriyor.
FİLMİN NOTU: 7.4
‘GÜVERCİN’: İNSAN-GÜVERCİN DOSTLUĞUNA ADANA’DAN SAMİMİ BAKIŞ
Elbette her yönetmen kendi çöplüğünde öter görüşü doğru olmalı. Banu Sıvacı “Güvercin”de bu terimi haklı çıkarıyor. Nasıl Ken Loach, “Kerkenez”de (“Kes”, 1969) bir şahinle bir çocuğun dostluğuna baktıysa onun devamında bu damar bir ‘model’e dönüştü. Burada da Kemal Burak Alper’in Yusuf’unun güvercinle ilişkisi çevreci bir dostluğa yol açıyor.
Bir evin çatı katındaki bu karakter yine bu yıl Rotterdam Film Festivali’nde görücüye çıkan İtalyan filmi “Look Up” (“Guarda in Alto”, 2017) ile benzer. Ama buradaki damar çok klasik yürüyor. Ruhi Sarı’dan Demet Genç’e yan oyuncular üzerine de bir çaba sarf edilmiş. Başarılı kurgucu Mesut Ulutaş’ın montajı, ‘klasik sosyal gerçekçi sinema’ya bir profesyonellik katmış.
Banu Sınavcı “Güvercin”de aslında yapması gerektiği gibi bir film yapmış. Doğal renklerin müzikle ve kurgu ile kesişmesi ‘özdeşleşme sineması’ adına daha manidar hale geliyor. Üst açı ile alınan final sekansı bile Adana’yı kullanma açısından değerli. Türkiye’de terasta geçen ve hayvanlarla dostluğu ele alan filmler üremiştir.
Ama bu yapıt, onlar arasına samimiyet düzeyi yüksek olanı olarak ekleniyor. Banu Sıvacı herhangi bir ikiyüzlülük barındırmadan kendi hedefine ulaşıyor. Ama kabak tadı veren ve potansiyeli yüksek olmayan bir sosyal gerçekçi damardan yürüyor sonuçta. Misal “Look Up” gibi işi ileri götürmüyor, fantastik sulara girmiyor. Aşırı klasikliğin mağduru olmadan kendi çizgilerini net olarak belirleyen ve sadece kendi dünyasında anılacak bir film “Güvercin”. Yerli sosyal gerçekçi sinema içinde ise iki ortak yapımcısını düşününce “Zerre” (2012) kadar özel bir yere yerleşmiyor.
FİLMİN NOTU: 4.8
KEREM AKÇA’NIN BERLİNALE 2018’DE İZLEDİĞİ FİLMLER İÇİN YILDIZ TABLOSU:
ISLE OF DOGS: 9.1
THE BED (LA CAMA): 7
MY BROTHER’S NAME IS ROBERT AND HE IS AN IDIOT: 6.9
REAL ESTATE: 6.7
THE HEIRESSES: 6.5
U-22 JULY: 6.5
DOVLATOV: 5.8
PIG: 5.6
SUNDAY’S ILNESS: 5.5
THE OMISSION: 5
TRANSIT: 5
DAUGHTER IS MINE: 4.9
DON’T WORRY, HE WON’T GET FAR ON FOOT: 4.5
THE CHAOTIC LIFE OF NADA KATIC: 4.5
XIAO MEI: 4.5
EVA: 4.5
SEASON WITH THE DEVIL: 3.7
DAMSEL: 3.6
HARD PAINT: 3.5
THE INTERPRETER: 3.3
THE TREE: 3
INFINITE FOOTBALL: 2.9
THE PRAYER (LA PRIERE): 2.9
BLACK 47: 2.7
UNSANE: 2.4
3 DAYS OF QUIBERON: 1.8
Not: Tablo, festival süresince güncellenecektir.
Haberin Devamı
BUNLARI DA OKUYUN
- Masterchef'te 2. ceketin sahibi belli oldu! Yarışmacı kaza geçirdi, hemen müdahale geldi
- Vahe Kılıçarslan’a çifte şok! 4.5 yıl hapis istemi ve 5 milyon TL tazminat
- Defne Samyeli dekolteli elbisesiyle göz kamaştırdı
- Haluk Levent sevenlerini korkuttu! Ünlü şarkıcı hastaneye kaldırıldı, işte son durumu...
- Survivor Adem Kılıççı, Dominik öncesi ailesiyle vedalaştı