Pek çoğumuz hüzünlü olmaktan hoşlanmayız ancak hüzünlü müzik eserlerinden zevk alırız. Peki neden?
Aristo’dan bu yana bir çok bilim insanı bunun nedenini açıklamaya çalışmış. Belki de müzik aracılığıyla negatif duyguların katarsisini yaşıyoruz. Belki de burada evrimsel bir avantaj var ya da sosyal olarak şartlandırıldık. Bedenlerimiz müziğin yarattığı hüzne tepki olarak bir hormon üretiyor ve bu bizde bir çeşit teselli hissi yaratıyor da olabilir.
Yale Üniversitesi'nde felsefe çalışmaları yürüten ve aynı zamanda bir psikolog olan Dr. Joshua Knobe, yürek burkan şarkılar söyleyen bir indie rock müzisyeniyle evli. O ve meslektaşları, Journal of Aesthetic Education'da yayınlanan yeni çalışmalarında hüzünlü müziğin bizim için tam olarak neyi ifade ettiğini sorarak bu paradoksu çözmeye çalıştı.
Dr. Knobe'nin yıllar boyunca süren araştırmaları, insanların genellikle aynı şey hakkında biri somut, diğeri soyut olmak üzere iki kavram oluşturduklarını ortaya koyuyor. Örneğin, insanlar teknik olarak fırça kullanma yeteneğine sahip olmak gibi somut bir dizi özellik taşıyorsa sanatçı olarak kabul edilebilir. Ancak belirli soyut değerleri sergilemiyorlarsa; yaratıcılıktan, meraktan ya da tutkudan yoksunlarsa, örneğin sadece kazanç için eski başyapıtları yeniden yaratıyorlarsa sanatçı olmadıkları söylenebilir. Dr. Knobe ile bilişsel bilimci ve opera sanatçısı Tara Venkatesan, hüzünlü şarkıların da benzer şekilde ikili bir doğaya sahip olabileceğini düşünüyor.