Watch Dogs: Legion, ihtiyaç olduğunda otoriter hükümetlere karşı nasıl ayağa kalkma ve savaşma gücüne sahip olduğunuza dair bir mesaj göndermeye yönelik takdire şayan bir girişim. Ubisoft, bu mesajı göndermenin yolunun kahramansız bir oyun yaratmak olduğuna karar verdi. Ortaya da Watch Dogs: Legion adlı yapıt çıktı. Biz de Watch Dogs: Legion’ı sizler için inceledik. Onur Binay/posta.com.tr
Günümüzde, teknoloji çevremizdeki her yerde ama bunun yeni bir şey olmadığını hepimiz biliyoruz. Watch Dogs 2014’te ilk çıktığında da bu böyleydi, şimdi bunun üzerinden altı yıl geçti ve katlanarak çoğaldığını görüyoruz. Günlük hayatımızda kullandığımız teknolojik sistemlerin sayısı çok fazla ve Watch Dogs: Legion’da bunların bize karşı nasıl kullanıldığı anlatılıyor.
Watch Dogs: Legion’ın temel amacı toplumu tek bir çatı altında, kötülere karşı savaşmak için bir araya getirmek. Bu yüzden şehirdeki hemen hemen herkesi ekibinize katmak için onlarla iletişime geçebilirsiniz. Zero Day adlı terör organizasyonu Londra’da bombalı eylemler yaptıktan sonra devlet Albion isimli özel orduyu ve başlarındaki Nigel Cass isimli kontrol delisini devreye sokuyor. Albion, özel teknoloji drone’lar ve silahlar ile donatıldığından onlarla savaşmak biraz zor ama onları da zamanla ekibinize katabilirsiniz.
Watch Dogs serisi kötülere karşı savaşmakta her zaman iyi bir sınav verdi. Serinin ikinci oyununda Marcus Holloway bunu güzel yapmıştı, ilk oyunda ise Aiden Pierce bu dijital dünyayı bizimle tanıştırmıştı. Watch Dogs: Legion da ise tüm şehir kahraman olmak için sıraya girmiş durumda ve siz bunları yönlendiren kişisiniz.
Legion’da diğer oyunlar gibi ana bir karakter yok. Bunun yerine verilen görevi başarıyla tamamlamak için ekibinizin içinde doğru özellikler kimde varsa onu seçiyor ya da şehir içinde ekibinize yeni birini katarak tamamlamaya çalışıyorsunuz. İsterseniz bir Albion askerini ekibinize katarak onu kullanabilir ya da yaşlı bir teyzeyi alarak dikkat çekmeden devam edebilirsiniz.
Diğer iki oyuna nazaran Legion, biraz daha gizliliğe dayalı bir aksiyon oyunu olmuş. Watch Dogs 2’de düşmanlarınızı hack’leyerek ya da yakın dövüş ile alt ederken burada içeriye sızmak için daha fazla seçeneğiniz var. Örnek verecek olursak, eğer bir askeri üsse gireceksek bir askeri DeadSec’e katılmaya davet edebilirsiniz.
Yolda gördüğünüz kişileri de aslında ekibinize almak oldukça kolay. Telefonunuzu açıp onlarla etkileşime girdikten sonra zaten karakterler konuşmaya başlıyorsunuz. Ancak, onları DeadSec’e katılmaya ikna etmek için işlerini görmeniz gerekiyor, bu nedenle bazı yan görevler yapıyorsunuz.
Şehirdeki terör olayları ve ordunun şehrin göbeğinde gezmesinin yanı sıra bu kaos zamanında bazı çeteler kendilerine yer edinmek için şehrin huzurunu bozuyor. Clan Kelly isimli örgütün lideri olan Marry Kelly, kara para aklamadan tutun karaborsada organ satmaya kadar karanlık işleri yapıyor. Savaş maalesef acımasız ve bizde şehirdeki düzeni sağlamak adına burada devreye giriyoruz.
Legion hakkında sevdiğim şeylerden biri de yüksek hızlı araba kovalamacasına mı gideceğimi yoksa büyük bir suç komplosunu mu keşfedeceğimi asla bilememem. Bir görev, Albion'un askeri gücüne karşı çıkmak gibi çok zor görünüyorsa, geri adım atıp, göreve başlamadan önce daha iyi karakterler veya teknoloji yetenekleri edinebilirsiniz.
Legion'ın güçlü noktalarından biri oyunun ilerleyen bölümlerinde, görevler zorlaştığında geliyor ve işi bitirmek için gizli yollar bulmanız gerekiyor. Bu genellikle saldırıya uğramış güvenlik kameralarının veya kaçırılmış drone’ların kullanılmasını içeriyor.
Arada sırada, devreleri bağlamayı içeren bilgisayar korsanlığı bulmacalarını da çözeceksiniz. Ayrıca gezici muhafızların veya gözetleme drone’larının gözünden uzak durarak dosyaları indirmek zorunda kalacaksınız. Arada bir kendinizi büyük bir savaşta tüm muhafızları devirecek kadar güçlü hissedebilirsiniz. Bunlar harika anlar ama kaba kuvvet kullanırken kendimi zeki hissetmedim.
En ilginç görevlerden biri, insan bilincini buluta aktarma ütopyasını vaat eden Skye Larsen adında bir teknoloji milyarderinin izini sürmek. Bir simülasyonun içinde koşturmak gibi yapay bir dünya yaratılmış. Bu çok yaratıcı bir görev ve etik olmayan girişimcilerin dizginsiz bilgi işlem gücüyle neler yapacakları konusunda tüyleri diken diken ediyor. Larsen ve annesi arasında meydana gelen olayların AR olarak yeniden inşası unutulmaz bir deneyim.
Bazı görevlerin yaratıcılık gerektirmesini de sevdim. Bazen güvenlik görevlilerinden birini tehlikeye atarak veya onları DedSec'e yönlendirerek zorlu güvenlikten kurtulabilirsiniz. Bu, düşmanın gücünü kendisine karşı çeviriyor.
Takip ettiğim bir minibüsün hızına ayak uydurmakta güçlük çeksem de kablosuz bir bağlantı aracılığıyla ondan dosya indirebilirdim. Ne yaparsam yapayım, kamyonet hızlandı ve bir grup Albion polisi ve insansız hava aracı üzerime geldi. Bu yüzden füzelerle donatılmış bir terörle mücadele drone’unu kaçırdım. Füzelerimi ateşledim ve ihtiyaç duyduğum dosyaları minibüsün enkazından indirdim. Hile yapmak gibi gelebilir ama işe yaradı.
Sona yaklaştıkça görevler zorlaşıp, olay örgüsü büyüyor. Bu, bazı zor bulmacaları veya boss dövüşlerini atlatmaya çalışırken dikkatimi çekmeye yardımcı oldu. Ancak bazı kötü adamları alt etmek, umduğum kadar etkili değildi.
Kaos ve baskı altındaki şehir hissi
Distopik Londra'nın açık dünya deneyimi sonsuz çeşitlilik sunuyor. Ana görevleri takip edebilir, yan görevlere gidebilir veya birçok karakter alabilirsiniz.
Arada sırada manzaraya hayran olmak için durdum. Helal yemek tezgahları, çöp torbaları, arabanızın renklerini yansıtan su birikintileri ve kaldırımlardaki evsiz insanlar gibi Londra'nın enginliğini ve çeşitliliğini takdir edebilirsiniz. Bu yerler, Parlamento binası gibi tarihi yapıların ve sürücüsüz arabalar gibi geleceğin yeniliklerinin yanında var.
Hemen hemen her blokta, Albion paralı askerlerinin vatandaşları silah zoruyla taciz ettiği protestolar veya duvar yazıları gibi direniş işaretleri görebilirsiniz. Bu, kaos ve baskı halindeki bütün bir şehrin hissini yaratıyor.
Bu manzaranın hikaye görevlerine de işlenmesini isterdim. London Eye'ın tepesinde bir şeyler yapmak ya da Churchill's Bunker'ın bodrumlarına inmek eğlenceli olabilirdi. Daha fazla zamanım olsaydı, şehri daha çok keşfedebilirdim. Ancak yaklaşık 25 saat içinde hikayeyi bitirdiğimi tahmin ediyorum.
Sonuca bağlayacak olursak
Watch Dogs: Legion serinin ilk iki oyunundan farklı olarak daha geniş bir karakter yelpazesi ve düşman seçeneğiyle karşımıza çıkıyor. Teknolojiyi seven, şehir içindeki araçları ve lambaları hack’leyip eğlenmek isteyen biriyseniz Londra sizi bekliyor diyebilirim. Öte yandan hikayesi aslında biraz klişe ama yine de sizi tatmin ediyor.
Watch Dogs: Legion’ın açık dünya ve hack seven kişilerin tecrübe etmesi gereken bir Ubisoft oyun olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Artıları
Güzel grafiklerle tasarlanmış Londra şehri
Sürekli yeni karakter seçebilme özelliği
Hack yapma özelliği eğlenceli
Eksileri
Hikaye biraz zayıf
Düşman karakterler sıradan