Bekir Aksoy, 'Çiçek Taksi' gibi dizilerde sosyal sorumluluk anlayışı olduğunu belirterek, Çiçek taksi teklifi bana gelindiğinde, işin başarılı olacağını düşünüyorum ama bütün kitleleri etkileyeceğini düşünmemiştim. Bizi takside görenler taksici zannedip, arabaya girmeye çalışıyorlardı. Çekimde olduğumuza inanmıyorlardı. O yüzden arada fırça yediğimiz de oluyordu. Biz tanınmış olduk bu işte. Popüler olmak başka şeylerden geçiyor, tanımış olmak başka bir şey. Popüler olmadan tanınmaya başladık ve insanlar bizi kabul ettiler. Gerçekten evlerin içine girdik. Bazı şeylerle örnek olduk, bazı şeylerde onları uyarmış olduk. Aile olmanın ne kadar değerli olduğunu, insan olmanın ne kadar değerli, çalışmanın ne kadar değerli olduğunu anlatmaya çalıştık o işlerde. Biraz da sosyal sorumluluk projesi gibi de bakmak lazımdı. O zamanki dizilerde bu anlayış vardı aslında dedi. Nazife Oğlakçıoğlu ile evli olan, Asil ve Emir adında iki çocuk babası 53 yaşındaki oyuncu, tüm vaktini ailesiyle geçirmeyi çok sevdiğini söyledi: Onlarla eğlenmek, onlarla gezmek, onlarla dolaşmak da başka bir hikaye, başka bir macera. Çocuklarınla oynarken başka bir aktörlük yapıyorsun aslında. Herhalde en büyük eğitmenlerim şu ana kadar çocuklarım diye düşünüyorum. Normalde çok sabırlı bir adam değildim. Çocuklarım bana sabrı, nerede durmam gerektiğini, ne kadar kontrollü olmam gerektiğini öğrettiler. Bir arkadaşımla konuşurken 'Büyümek bir hastalıktır' demiştim. İnsan büyüdükçe deforme olmaya başlar. Ekonomik kaygılarla, çevresel faktörlerle, yediklerinle, içtiklerinle deforme olursun. Ama bunun tek tedavisi vardır; küçülmek. Çocuğun olacak onunla oynayacaksın. Bana sorarsanız ben şu anda çocuklarımla tedavi oluyorum. Anne ve babam bana hep destek oldu. O yüzden aile olmanın değerini gerçekten çok fazla biliyorum. Şu anki evliliğimde de ben bunu çok canı yürekten yaşayabiliyorum. Bir evde ne olursa olsun çorba kaynaması çok değerli bir şeydir. Birilerinin benim için yaptığı şeyler önemli. Kendi hayatımda da, özelimde de ama eve girdiğim anda o ailenin aile olduğunu bir o kokudan bir de çocuk kahkahasından anlıyorsunuz. Şu anda kendimi çok şanslı hissediyorumi koşarak eve gidiyorum. Hatta dışarıda işim varsa 'Siz de gelir misiniz?' diyorum. Bir şekilde onlarla beraber olayım istiyorum açıklamasını yaptı. Bekir Aksoy, tekrarları yayınlanan ve hâlâ hatırlanan 'Doktorlar' (2006-2011) dizisiyle ilgili şu ifadeleri kullandı:Şu anda büyük bir ihtimalle bir yerde yayınlanıyordur diye düşünüyorum. Beş yaşında çocuk, 'Doktorlar Suat' diye bağırıyor. Çok başarılı bir uyarlamaydı. İşin sırrı aslında samimiyet. Doktorlar da o samimiyetle çekilmiş bir işti ve ilklerden biriydi. Oyuncu kadrosu çok iyi anlaşıyordu, yapım firması oyuncularla o bağı çok sağlam kurmuştu ve gerçekten senaryo olarak da çok doğru bir işti. Hem ilişkileri anlatıyordu hem de bir hastane yapısını anlatıyordu. Genelde biz hastaneden korkan ve doktorlardan korkan bir millettik biliyorsunuz. 'Bekir Bey ben dizinizin hayranıydım, şu anda doktorum ve şurada çalışıyorum' diyen birçok seyirciye, birçok kardeşimize denk geldim. Bir gün Asil’i doktora götürdüm. Hastanede bir doktor, 'Ben Doktorlar'ı izliyordum doktor oldum, şu anda sizin burada olduğunuza inanamıyorum' dedi. O yüzden o büyük bir motivasyon. Birilerinin sizi izleyip, sonra size imrenerek bir mesleği seçmesi, birilerine faydalı şeyler yapıyor olması müthiş bir motivasyon. Türk dizilerinin kalitesinin düşmesine neden olan şeylerden birinin uzun süreler olduğunu dile getiren oyuncu, Sürelerin çok uzun olması, hem seyirci açısından sıkıcı olmaya başlıyor hem oyuncular ve set için yorucu olmaya başlıyor. Yapımcı için ayrı bir yük, kanal için ayrı bir yük. Bunlar biraz da planlanabilse, doğru planlanıp, doğru organize edilebilse ben Türkiye'deki o sinerjinin, oyuncu ve aynı zaman yapım gücünün dünyada eşi benzeri olduğunu düşünmüyorum. Çok hızlı karar verebiliyoruz, çok pratik zekayla çözüyoruz işleri ki Yeşilçam'da da öyledir şeklinde konuştu. Türkiye’de herkese 'sanatçı' dendiğini ve kavramların karıştığını vurgulayan Bekir Aksoy, Türkiye'de kavramlarla sıfatları çok karıştırdık. Bunun değişmesi lazım. Herkese 'sanatçı' diyoruz. Bunu aşağılamak için değil, tam tersi övmek için söylüyorum. Biri çok iyi klarnet çalıyor, o da sanatçı oluyor ya da çok iyi dans ediyor, o da sanatçı oluyor, tiyatrocu da sanatçı oluyor. Sanatçılık başka bir kavram. Yurt dışında 'dancer' diyorsun dansçı, 'aktör' diyorsun aktör. Türkiye’de böyle bir şey söylediğinde alınıyor herkes. Sıfatlarla kavramların karışmaması lazım. Biz herkese sanatçı demeye başlarsak, bunu aşağılamak için demiyorum, bunu başka bir yerden yürütmek lazım. Sanatçının başka başka silahları da ve savaş alanları da vardır. Bir işi yapıyorsan çok iyi yapıyorsan sen osun. Çok iyi bir gitaristsin, çok iyi bir yorumcusun, çok iyi bir şarkıcısın. Bundan utanmaya gerek yok. Tam tersi çok iyi bir yorumcu dediklerinde mutlu olman lazım. Çok iyi bir besteci olduğunda gene mutlu olman lazım. O yüzden Türkiye'de kavramlarla sıfatların karışmaması lazım. Magazin programında 'sanatçımız şu' diyorsun kim olduğunu bilmiyorsun. Bir yere çıkıyorsun şimdi sanatçımız şu... Onun kim olduğunu anlamıyorsun. Ne yazık ki popüler olan insanlar oradan yürüyor ve onlar da sanatçılık payesini gayet rahat olarak üzerlerine hemen bir diziyle ya da bir şarkıyla alabiliyorlar dedi.