Cüneyt Arkın, kendisini ‘kahraman’ yapan Türk halkı için “Onlar olmasa ben kimdim ki?” diyor ve ekliyor: “Bana diyorlardı ki ‘Sen Malkoçoğlu’sun.’ Yani tam bir kahraman. Kahraman nedir biliyor musunuz? Türkiye’de evine alın teriyle, namusuyla ekmek götürüp ailesini doyuran her anne baba kahramandır. Bir diğer kahramanlık ve şerefli görev çocuklara iyi eğitim vermektir.” Yeşilçam’da birlikte çalıştığı dostlarının kendisini bırakıp gitmelerinden dolayı üzgün: “Kim kaldı ki geriye? Şimdi öte dünyada belki Yeşilçam’ı yeniden kurmuşlardır da film çekmeye başlamışlardır. Burada yoklar! Çok acı değil mi? Çok ağlıyorum düşündükçe. Gidenlere de kızıyorum. ‘Yahu niye bırakıyorsunuz beni?’ diyorum.” Öyle çok şey yaşadım ki hayatta; hepsini olmasa bile en azından bir kısmını anlatayım. Sadece bana kalmasın dedim. Ben bu kitapta biraz tebessüm edeceğiniz, bazen de düşüneceğiniz anılarımı toparladım. Ayrıca kimler yok ki! Ne ararsanız var! Koca bir ömür var, yokluk, sefalet var. Ve özlenen herkes var. Sır adı üzerindedir. Yani sırdır, bilinmez. Ama benim çok sırrım yoktur. Ne yaşadıysam Türk halkının önünde yaşadım. Onlarla büyüdüm, onlarla var oldum. Onlar olmasa ben kimdim ki? Halkıma bir şey vermek istedim. Söz uçar yazı kalır. Çok okuyan bir millet değiliz ama öyle Aziz Nesin’in dediği gibi bir millet de hiç değiliz. Kimse Türk milletinin zekâsını hafife almasın. Onlar her şeyi bilir, görür, zekâsı her şeye yeter! Zamanı gelince de tepkisini vermeyi iyi bilir. Benim kahramanım Türk halkıdır. Onca kahramanı canlandırdım, efsane olmuş kahramanlara hayat verdim. Bana diyorlardı ki ‘Sen Malkoçoğlu’sun. Yani tam bir kahraman. Kahraman nedir biliyor musunuz? Türkiye’de evine alın teriyle, namusuyla ekmek götürüp, ailesini doyuran her anne baba kahramandır. Bir diğer kahramanlık ve şerefli görev çocuklara iyi eğitim vermektir. Tüm anne babaların kahramanlık görevi bu! Kafamda hep vardı, sonra artık ‘Tam zamanı’ dedim. Küçük oğlum Kaan ile çay içip sohbet ederken niyetimi söyledim. Şaşırdı. Mavi gözlerine de ciddiyet acayip yakışıyor ha! ‘Sen doğru, dürüst adamsın, şu günlerde doğru söyleyeni hapse atıyorlar’ dedi. Güldüm. ‘Yalan yazarız be oğlum’ diye takıldım, sonra başladık doğruları yazmaya. Ben Anadolu çocuğuyum. Bir bozkır köyünde doğdum. Yoksulduk ama bu yoksulluğu bir nimet olarak görür ve bizi mutsuz etmesine izin vermezdik. Çok az şeyle mutlu olmasını bilirdik. Her şeyden önemlisi birbirimizi çok severdik. İnsan ‘Vay be!’ diyor bunları dinlerken çok çektik gerçekten, kardeşlerim açlıktan, sefaletten öldü. Benim yaşamam da mucize. Aslan gibi gazi bir babamız vardı, son derece gururluydu, toprağı sıkıp suyunu çıkarırdı, o da çok çekti. Şartlar zordu, sefalet vardı. O dönemlerde karar verdim doktor olmaya, yani oyunculuk o zaman aklımın ucundan bile geçmezdi. Açlıktan nefesimiz bile koktu. Ölümler gördük, sansürler gördük, iftiralar gördük. Çoook! Tabii kapandı o devir. Kim kaldı ki. O başka bambaşka bir dünyaydı. Şimdi öte dünyada belki Yeşilçam’ı yeniden kurmuşlardır da film çekmeye başlamışlardır. Burada yoklar! Çok acı değil mi? Çok ağlıyorum düşündükçe. O yan roldeki güzel oyuncular, dostlarım, hepsi sersefil öldü. Parasız ama çok gururlulardı. Kimseden bir şey istemeden gittiler. Tüm yaşıtlarım gidiyor. Gittikçe de kızıyorum. “Yahu niye bırakıyorsunuz beni?” diyorum. Yalnızlaştırıyor bu insanı. YARIN: SEFALETİ,ÖLÜMÜ, SANSÜRÜ GÖRDÜK ÇOK ÇEKTİK ÇOK