KORKUSUZ VE NEŞELİ BİR KUŞAKTIK SONRA İŞİN İÇİNE ÖRGÜTSEL MUHAFAZAKARLIKLAR GİRDİ
68 kuşağı nasıl bir kuşaktı sizce?
Bir isyan kuşağıydı. Kurulu düzene başkaldırmıştık. Yasakları dinlemiyorduk. ODTÜ’de okuduğum sene ilk kez ailemden dört ay gibi bir süre ayrı kalmıştım. Doğup büyüdüğüm şehir olan Tarsus’u öylesine özlemiştim ki! Bir şehir nasıl böylesine özlenebilir? Tatil için yanımda bir valiz dolusu kitap getirmiştim. Annem de babam da kitap meraklısıydı. Annem kitapları karıştırırken bir Nazım Hikmet kitabı gördü. “Oğlum bu adam yasaklı. Başın belaya girecek” dedi. Ama bizim için yasak dönemi bitmişti. Kitaplar okunacak, eylemler yapılacaktı. Korkusuzduk…Neşeli bir kuşaktık. Eğlenmeyi seviyorduk, eğleniyorduk da…Sonra işin içine örgütler ve örgütsel muhafazakarlıklar girdi. Türküler söylerdik… Cezaevi duvarları, bizim ufkumuza engel olamadı.
68’de Tarsus’tan yüksek öğrenimiz için Ankara’ya giden futbol tutkunu bir gençsiniz. Kitaptan anladığım kadarıyla, kafanızda çok da politik bir niyet yok. Nasıl 68’li Oral Çalışlar oldunuz?
Bazı dönemler olur ki, devrimci dalga bir fırtına gibi eser, toplumları alt üst eder. Dünya isyandaydı, Türkiye isyandaydı. ODTÜ o dönem gençlik hareketinin kuvvetli olduğu merkezlerdendi. Ben mühendis olmak için gelmiştim ama fırtına alıp beni götürdü. 1988 yılına kadar yani 20 sene hiç dönüp arkama bakmamıştım. İsyana katılmıştım, sorumluluklar üstlenmiştim. Bunun bir bedeli olacaktı. Bedelini de ödedik. Futbolcu olmayı o kadar çok istiyordum ki! Geceleri rüyamda formalar giyip formalar çıkarıyordum.