Fatih Sultan Mehmet'in favorisi! Kan şekerini dengeliyor: İnsülin direncini kırıyor, buruş buruş damarları genişletiyor

Yüzyıllar önce saray mutfaklarında başlayıp İstanbul’un renkli sokaklarına kadar uzanan şerbet yolculuğu, günümüzde bile pek çok bilinmeyen sırla dolu! Osmanlı İmparatorluğu'ndan Ortaçağ Arap ve Fars kültürlerine kadar birçok medeniyetin vazgeçilmezi haline gelen bu tatlı içecek, sadece tadıyla değil, aynı zamanda iyileştirici özellikleriyle de bir dönem hayat kurtarıcı bir rol oynamıştır. Peki, şerbetin bu gizemli geçmişi ve saraylarda nasıl hazırlandığı hakkında neler biliyoruz? Bu tarihi içeceğin sağlık üzerindeki şaşırtıcı etkilerini keşfetmeye hazır olun!

Şerbetin kökenleri, Ortaçağ Arap ve Fars kültürlerine dayanır. 9. yüzyıldan itibaren Bağdat'taki Abbâsî saraylarında, şeker kamışından elde edilen şeker, tıbbi amaçlarla kullanılmaya başlanmış ve şurup, şerbet ve reçel yapımında yer almıştır. Bu dönemde, şekerin iyileştirici özelliklerine olan inanç oldukça yaygındı ve tıbbi metinlerde, şekerle yapılan sıvı karışımlar arasında en çok tercih edilenler şuruplar ve gülablar olarak öne çıkıyordu. Şurupların yapımında bol miktarda şeker, damıtılmış su ve doğal tatlandırıcılar kullanılırken, bazen ayva veya gül gibi tek bir tıbbi malzeme ile bazen de zencefil, tarçın, kakule, karanfil ve safran gibi baharatlarla zenginleştirilirdi.

Ortaçağ Arap ve Fars dünyasında, Bağdat’tan Endülüs İspanya’sına kadar şekerle hazırlanan şurup ve şerbetler, hem tıbbi amaçlarla hem de keyif verici içecekler olarak yaygın bir şekilde kullanılır hale gelmiştir. Dönemin yemek ve tıp yazmalarında pek çok şurup ve şerbet tarifine rastlanır. Örneğin, tatlı ve ekşi nardan yapılan nar şurubu, nane, fesleğen, turunç ve karanfil gibi baharatlarla hazırlanan şuruplar, gül, menekşe, koruk, limon ve demirhindi şurupları, 11. ve 13. yüzyıllara ait Arapça el yazmalarında yer alan içeceklerdendir. Bu içecekler, meyve, baharat, otlar ve çiçek özleriyle hazırlanarak şurup, şarap veya şerbet olarak adlandırılmıştır. Bu gelenek, Anadolu Selçuklu İmparatorluğu ve sonrasında Osmanlı İmparatorluğu’na miras kalmış, şerbet kültürü bu topraklarda da büyük bir öneme sahip olmuştur.

Klasik Osmanlı saray mutfağında (15-17. yüzyıllar) yapılan araştırmalara göre, sarayın helvahanesinde neredeyse her meyveden şerbet ve şurup üretilirdi. Arif Bilgin'in arşiv kaynaklarına dayanan incelemeleri, saray mutfaklarında menekşe, gül, kırmızı gül, nilüfer, karabaş, siyah dut, hünnap, ayva, ayva yaprağı, vişne, demirhindi, nergis, şahtere otu, gül ve limon gibi birçok bitki ve meyvenin şerbet yapımında kullanıldığını ortaya koymaktadır. Bu şerbetlerin bazıları, şifalı bitkilerin birleştirilmesiyle hazırlanan ecza şerbetleridir. Şerbet yapımında kullanılan limon suyu ise özellikle İstanköy, Sakız Adası ve Alanya’dan temin edilirdi. Ayrıca, yaz aylarında bu şerbetler, Uludağ’dan getirilen kar ve buz ile soğutulurdu.

Kızılcık Şerbeti Tarifi
Kızılcık şerbeti, özellikle yaz aylarında serinlemek için tercih edilen lezzetli ve ferahlatıcı bir içecektir. Aynı zamanda sağlığa faydalı özellikleri ile de bilinir. İşte evde kolayca yapabileceğiniz bir kızılcık şerbeti tarifi:

Malzemeler:
- 500 gram taze kızılcık
- 1,5 litre su
- 1 su bardağı toz şeker (isteğe göre miktarı artırabilirsiniz)
- 1 tatlı kaşığı limon tuzu (isteğe bağlı, asidik yapısını artırmak için)
- Yarım limon (isteğe bağlı, asidik tat için)

KIZILCIK ŞERBETİ NASIL YAPILIR?
- Kızılcıkları yıkayıp, saplarını temizleyin. Eğer taze kızılcık bulamıyorsanız, dondurulmuş kızılcık da kullanabilirsiniz.
- Bir tencereye 1,5 litre suyu ekleyin ve üzerine kızılcıkları ilave edin. Orta ateşte kızılcıklar yumuşayana kadar yaklaşık 15-20 dakika kaynatın.
- Kızılcıklar yumuşadıktan sonra ocaktan alın ve bir çatalla ya da bir patates eziciyle ezerek suyunu çıkarın. Kızılcıkların suyunun tamamını almak için bir süzgeçten geçirebilirsiniz.
