BİR HIRKAYA BİR KÖŞK
Bir gün, bir Allah dostu, dilenen bir kadın gördü.
Hava soğuktu. Donduran bir rüzgâr vardı. İnsanlar evlerine varmak için kaçışıyorlardı. Dilenen kadının kucağında ise ufak bir çocuk vardı. Allah dostu oradan geçti. Gözü küçük çocukta kaldı. Kadın, "Allah için bu fakire bir sadaka" diyordu. Allah dostunun verecek hiçbir şeyi yoktu. Çünkü o da yoksuldu.
Belki akşama yiyeceği bir şeyi de yoktu. Dünyalık olarak sadece sırtına giydiği bir hırkası vardı.
"Allah için" diyen kadını duyunca hırkasını çıkarıp çocuğun üzerini örttü. Sonra da soğukta titreyerek kulübesine doğru yola koyuldu. Gece fakirhanesinde garip bir rüya gördü: Muhteşem bir köşkün yanındadır.
Göz kamaştıran bir köşk, onu o kadar etkiler ki, oradan gözünü alamaz. Hayretler içinde sorar:
"Bu köşk kimin acaba?" Rüyasında cevap verirler:
"Bu köşk senindir." Yoksul Allah dostu sorar: "Ben bu köşkü hak edecek ne yaptım ki?" Cevap verirler:
"Bugün, bir çaresizin sırtına hırka attın. Bu köşk, yoksul kadının çocuğunun sırtına attığın hırkanın karşılığıdır." Bir hırkaya bir köşk.
Mesele hırkanın değerinde değil. Mesele hırkayı veren el ve hırkanın uğruna verildiği eldedir.
Rabb'in cömert eli, kulun cömert elinin üzerindedir.
Bağışlanma işte bazen böyle bir hırkayla gelir, niyet Allah ise. Bazen bin hırka bir işe yaramaz, niyet Allah değilse. Bazen bağışlanma "La ilahe illallah, yani Allah'tan başka ilah yoktur" sözüyle gelir.