Leyla Bilginel, 10 yıl önce Amerika’da bir sperm bankasından sperm alarak hamile kaldı. Türkiye’de bunu yapan ilk kişi. Oğlu Kayra ile üç yıl önce Tayland’a yerleşti. Eski oyuncu, hayatını kaleme aldığı ‘Sendeki Ben’ kitabıyla karşımızda. Röportaj: Oya Çınaroya.cinar@posta.com.tr?Fotoğraf: Muzaffer KantarcıoğluHayat hikayenizi anlattığınız kitabınız, ‘Sendeki Ben’ okuyucuyla buluştu...10 yıl önce, farklı ve radikal bulunan bir kararla sperm bankasından sperm alarak anne oldum. O dönem herkes kitap yazmam için kapımdaydı. Ama ben yazmadım. İçimden taşan o duyguları paylaşma zamanım gelmişti.5,5 buçuk yaşındaki ‘altın saçlı kız’ın hikayesini anlatıyorsunuz kitapta... Evet. En küçük kurgu ve abartı olmadan çocukluğumu, çocuk yaşta uğradığım tacizi, anne ve babamın hikayesini... Her şeyi sakınmadan yazdım. Ne kadar acı değil mi! Aile baskısından kurtulmak için başka bir baskının altına giriyor. Ama bunu yaparken olacakların hiç bilincinde değil. Babam, annemi Sarıkamış’ın bir köyüne, kardeşleri ve annesi-babasıyla yaşadığı kalabalık bir eve götürüyor. Onlar da bu ‘şehirli kız’ nereden çıktı diye annemi istemiyorlar.Evlendikleri ilk gece de çok acı... O da bu toplumun yaralarından biri. Soğuk bir odaya tıkıyorlar ikisini. Herkes kapıda kanlı çarşaf bekliyor. İkisi de neye uğradığını şaşırdıkları için birlikte olamıyorlar. Namus ölçüsü olarak kabul ettikleri o bekaret kanını görmek için bekliyorlar. Ve babam çaresiz, annemin parmağını kesip kendi gömleğine sürerek kapıda bekleyenlere uzatıyor... Sizin hikayeniz de başka bir açıdan annenizinki kadar talihsizmiş... Benim hikayem daha acı. Çünkü annem bir nevi kendi tercihiyle bir yola çıkıyor ve onun bedelini ödüyor. Ama ben kontrolüm dışında, bana dayatılan baskılarla mücadele etmek zorunda kaldım.Aileniz neden okumanızı istemiyordu? Ailem Doğu kökenli, ataerkil bir aile. Bizde kız çocuğu okutulmaz, 15 yaşında evlendirilir. Amcalarım, “Okuyacaksın da ne olacak? Parklarda, bahçelerde onun bunun çocuklarının kucağında mı gezeceksin?” diyordu. Korkunç bu anlattıklarınız... İşte bu zihniyette bir aileyle mücadele etmekle geçti çocukluğum. Babam alkolikti. Ben 5 yaşındayken elinde bıçakla kovalamıştı beni, hiç unutmuyorum. Korkudan kömürlüğe saklanmıştım. ‘Hayatım roman olur’ dedikleri o hikaye benimki işte. Ortaokuldan sonra babam okuldan almak istedi. Altı amca, iki halayla mücadele ettim. Bir alkol masasında karar alındı, “Okuldan alınacak” diye. Ben de açlık grevine başladım. Kıyamaz, beni ölüme terkedemeyeceğine göre, okula göndermeye ikna olur diye düşündüm. Hastaneden çıktıktan sonra diz çöküp babama yalvardım, “Ne olur beni okuldan alma, müsaade et liseyi dışarıdan bitireyim ama lütfen beni evlendirme” diye. Sonunda bir şekilde babamı ikna ettim. Geriye bakınca yaşadıklarınız kader gibi mi geliyor? Kader bir yere kadar. Ben o kadar istekli olmasam, mucizelere inanıp yaradana yalvarmasam yaşadığım bu mucizeler gelip beni bulmayacaktı. Sorun odaklı değil, çözüm odaklı düşündüm.10 yıl önce cesur bir kararla sperm bankasından sperm alarak çocuk yaptınız... Bence asıl cesaret bir adamla evlenerek ondan çocuk sahibi olmak. Beş kez çok büyük aşk yaşadım. Ama onlardan çocuk sahibi olmayı hiç düşünmedim. Zaten ilişkilerim hep o yüzden bitti. Evliliğe inanmıyorum. Peki bu yolla çocuk sahibi olmayı tavsiye eder misiniz? Hayır. Kimseye önermiyorum. Bu benim hayatım, benim yolumdu. Bilemem ki her kadın o sorumluluğu taşıyabilecek mi?Aşk hayatınızın neresinde? O yok işte. Aşk yok, seks yok. Hiçbir şey yok!Nasıl yani? Öyle valla. Ben aşk kadınıyım. Aşık olmadan ilişki yaşayamam. Sadece seks yapmak için seks yapamam. Aşkla açılan bir kadınım. Karşımdakinin gözünün içine bakarak dokunabilen bir kadınım. Hayatımın şu döneminde de bunları istemiyorum.Nasıl geçiyor hayat öyle? Sıkıcı değil mi? Valla gayet güzel geçiyor. Zamanında o kadar sevdim, sevildim ki... Hiç ihtiyaç hissetmiyorum. Şimdi kafam tamamen dünya çocukları için ne yapabilirim sorusuyla meşgul. O yüzden şimdi aşk gelirse ziyan olur. Kafamı oraya veremem. Zamanı gelince nasılsa yine doya doya yaşayacağımı biliyorum. Oğlunuz Kayra 10 yaşında... Mutlu bir çocuk mu? Şükür, anne-oğul çok mutluyuz.Size hiç “Benim babam neden yok?” demedi mi? Öyle bir durum olmadı. Kendi içinde doğal bir süreç olarak yaşadık her şeyi. Bir de ileride ona, “Annem, sen iyi ki benim annem olmuşsun!” dedirtirsem, ki dedirteceğim, daha ne isterim.Pedagog yardımı aldınız mı? Hayır. En büyük şanslarımdan biri hem zeki hem akıllı bir kadın olmam. Her şeyin üstesinden en kolay şekilde gelmeyi biliyorum. Çocuğuma öyle düzgün bir psikolojiyle yaklaştım ki... Anne karnındayken başladım iletişime... Sonrası da kolay geçti. İlgisi yok. Bu benim daha 10 yaşındayken kendime verdiğim bir sözdü. Dedim ki kendi kendime, “Bana 40’ıma kadar müsaade et. Sana sırt çantasıyla dünyayı gezdireceğim.” Dediğimi de yaptım. Tek farkla. Şimdi yanımda oğlum, can yoldaşım var. Zamanında doğru yatırımlar yaptım. Dört evim var. Onların kirası da oğlumla ve bana yetiyor. Hayatım boyunca parayı kovalamadım. Ama şimdi milyon dolarlar istiyorum, o da kendim için değil dünya çocukları için. Ve mutlaka bulacağım. Gayet olumlu. Çünkü onu da öyle yetiştirdim. Maddeden, eşyadan bağımsız bir çocuk olarak büyüdü. Orada tamamen doğal bir hayatımız var. Gündüzleri balık tutuyor. İnanılmaz eğleniyoruz birlikte.