Nesiller arası aktarılıyor: Kusma, bulantı ve paniğe neden oluyor, tedavisi mümkün

Aile travmaları, bireylerin yaşamlarında derin etkiler bırakabiliyor. Çocukluk döneminde yaşanan olumsuz deneyimler, bireyin yalnızca ruh sağlığını değil aynı zamanda ikili ilişkilerini, sosyal becerilerini ve genel yaşam kalitesini de olumsuz yönde etkileyebiliyor. Uzm. Klinik Psikolog Aybige Üstüner aile travmaları ve anksiyete dair görüşlerini Posta.com.tr okuyucuları için açıkladı…

Sinem Paksoy- Posta.com.tr/ Uzm. Klinik Psikolog Aybige Üstüner, travmaların nasıl aktarıldığını ve bireylerin bu mirasla nasıl başa çıkmaları gerektiğini açıklıyor. Sağlıklı iletişim ve destek mekanizmalarının önemine vurgu yaparak travmalarla yüzleşme ve iyileşme süreçlerinde nasıl bir yol izlenmesi gerektiğinin de altını çiziyor.

AİLEDEN ÇOCUĞA MİRAS DEĞİL TRAVMALAR KALIYOR
Aile travması, bir aile içinde yaşanan olumsuz, stresli veya travmatik olayların bireylerin duygusal ve psikolojik sağlığını etkilemesi durumu olarak açıklanabiliyor. Bu tür travmalar; fiziksel, duygusal ya da cinsel istismar, aile içi şiddet, ebeveynler arası çatışmalar, boşanma, ölüm, hastalık, ihmal gibi olaylardan kaynaklanabiliyor. Uzman isim: ” Aile, çocuklar için temel bir güvenlik ve sevgi kaynağıdır. Bu güven ortamının bozulması, çocukların dünyayı güvenli bir yer olarak algılamasını zorlaştırır ve bu durum uzun vadede kaygı bozukluklarına zemin hazırlayabilir.” Sözleriyle travmaların kaynağının aileden geldiğini belirtti.

Aile içinde yaşanan şiddetli travmaların TSSB’ye yol açabildiğini belirten Uzm. Klinik Psikolog, TSSB olan bireylerde yoğun kaygı, tekrarlayan kabuslar ve olayı yeniden yaşama hissi sıklıkla görüldüğünü söylüyor. Travmatik aile deneyimleri, bireylerde sürekli bir güvensizlik ve kontrol kaybı hissine neden olabiliyor. Bu hisler ise sosyal anksiyete, genel kaygı bozukluğu gibi kaygı bozukluklarına dönüşebiliyor.

TRAVMALAR BERABERİNDE KAYGI BOZUKLUKLARINI GETİRİYOR
Fiziksel, duygusal ve cinsel istismar, ebeveynler arası çatışma/şiddet, aile içi şiddet, boşanma veya ayrılma, ihmal ve aile üyelerinde bağımlılık durumu çocuklarda travmanın yanı sıra kaygı bozukluklarına neden oluyor.

PEK ÇOK TEDAVİ YÖNTEMİ BULUNUYOR
Aile travmalarının neden olduğu kaygı bozukluklarında kullanılan terapiler, bireyin yaşadığı travmanın türüne, derinliğine ve kaygı bozukluğunun şiddetine bağlı olarak farklılık gösterebiliyor. Çeşitli terapi türleri bu gibi durumlarda oldukça etkili oluyor. Uzman isim iki farklı terapi türüne dikkat çekiyor.

“BDT, kaygı bozuklukları için en yaygın ve etkili terapilerden biridir. Bu terapide, bireyin olumsuz düşünce kalıpları ve inançları ele alınır. Aile travmasının yol açtığı yanlış düşünceler, güven sorunları ya da korkular terapistle birlikte sorgulanır ve daha sağlıklı düşünce biçimleri geliştirilir. BDT aynı zamanda kaygıyla başa çıkma becerilerini öğretir ve bireyin travma sonrası geliştirdiği kaçınma davranışlarını hedef alır. EMDR ise özellikle travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) ve travmaya bağlı kaygı bozukluklarında etkili bir terapi yöntemidir. Bu terapide, birey göz hareketleriyle eş zamanlı olarak travmatik olayları yeniden işler. EMDR, beynin travmayı yeniden anlamlandırmasına ve bireyin bu travmatik olaylara bağlı duygusal yoğunluğunu azaltmasına yardımcı olur. Aile içinde yaşanan travmaların etkisini azaltmada oldukça başarılıdır.”

İKİLİ İLİŞKİLER KAYGI BOZUKLUKLARINI ETKİLİYOR
İlişkiler, kaygı bozukluklarının gelişiminde hem risk hem de koruyucu bir rol oynuyor. Özellikle aile, arkadaşlık ve romantik ilişkilerde yaşanan güven eksikliği, çatışma veya duygusal istismar, bireyde kaygıyı tetikleyebiliyor. Çocukluk dönemindeki güvensiz bağlanma, aşırı kontrolcü ya da koruyucu ebeveynlik, aile içi şiddet, duygusal ya da fiziksel istismar, terk edilme ve boşanma gibi travmatik deneyimler bireylerde kaygı bozukluklarını tetikleyebiliyor.

Travmatik ilişkiler, bireylerin kendilerini güvende hissetmesini zorlaştırarak kaygı bozukluklarına zemin hazırlıyor. Buna karşılık, sağlıklı ve destekleyici ilişkiler ise kaygıyı hafifletici bir etki yaratarak bireyin duygusal dengede kalmasına yardımcı olabiliyor. Olumsuz ilişkiler kaygıyı artırırken, güçlü sosyal destek sistemleri kaygıyı azaltabiliyor.

AİLE TRAVMALARI NESİLDEN NESİLE AKTARILIYOR
Uzman isim aileden gelen travmaların nesilden nesile aktarıldığının altını şu sözlerle çiziyor: “Aile travmalarının etkileri, nesiller arası geçiş yaparak bir sonraki kuşağı da etkileyebilir. Bu durum, nesiller arası travma ya da kuşaklar arası aktarım olarak bilinir. Travmanın etkileri, doğrudan yaşanmamış olsa bile, ebeveynlerin duygusal ve davranışsal tepkileri, ilişki dinamikleri ve çocuk yetiştirme biçimleri aracılığıyla bir sonraki nesle aktarılabilir. Nesiller arası travma, davranışsal ve duygusal aktarım, ebeveynlik tarzı ve bağlanma ve epigenetik aktarım ile bir sonraki nesle aktarılabilir.”
Farkındalık ve kabul, terapi ve psikolojik destek, sağlıklı ilişki dinamikleri geliştirmek, kişinin kendi ebeveynlik tarzını yeniden gözden geçirmesi, duygusal dayanıklılık ve baş etme becerileri geliştirmek bireylerin bu etkilerle nasıl başa çıkabileceğine dair bazı önemli noktalar arasında yer alıyor.

KAYGI BOZUKLUKLARIYLA BAŞA ÇIKMAK MÜMKÜN
Kaygı bozukluğu yaşayan bireyler, günlük yaşamlarında bazı pratik stratejilerle kaygılarını yönetebiliyorlar. Düzenli nefes egzersizleri, meditasyon ve fiziksel aktivite zihni ve bedeni sakinleştirirken, bilişsel yeniden çerçeveleme olumsuz düşünceleri daha gerçekçi bir bakış açısıyla değiştirmeye yardımcı oluyor. Küçük ve yönetilebilir hedefler belirlemek, düzenli uyku ve dengeli beslenme kaygıyı hafifletiyor