Stokholm sendromunun ilk olarak bilimsel çevreler tarafından dile getirilmesi, gerçek bir adli olay sonucu olur. Stokholm’de 1973 yılında bir banka soygunda rehin alınan kişilerin farklı davranışları dikkat çeker. Olayda hem banka soygununu gerçekleştiren soyguncu hem de rehine arasında anlaşılması güç bir empati ve yüksek düzeyde empati olarak açıklayabileceğimiz "sempati" (*) duygusu gözlemlenir. Banka soyguncusu tarafından altı gün boyunca rehin tutulan bir kadın, soyguncuya duygusal olarak bağlanır. Serbest kaldığında soyguncuyu savunmakla kalmaz, nişanlısını terk ederek kendisini rehin alan banka soyguncusunun hapisten çıkmasını bekler.
STOCKHOLM'DAKİ OLAY NASIL GERÇEKLEŞTİ?
Bu olay sırasında soyguncular, bir banka kasasında dört banka çalışanını altı gün boyunca rehin tutar ve soygun sona erdiğinde rehinelerin, soygunculara karşı şefkat ve empati kurma gibi olumlu duygular besledikleri ortaya çıkar. Psikoloji dünyasında bu sendrom, rehinelerin kendisini rehin alan kişiye sadakat gösterme, duygusal olarak bağlanma, empati kurma ve onlara yardımcı olma noktasına dahi gelme haliyle açıklanır.
(*) Empati ve sempati arasındaki fark nedir?
Empati, çoğunlukla “sempati” ile karıştırılır. Empati, bir duyguyu diğer kişi “ile” birlikte yaşamak anlamına gelirken, sempati bir duyguyu diğer kişi “için” yaşamaktır. Birinde diğer kişinin duygusu tahmin edilirken, diğerinde o duygu kişi tarafından aynen hissedilir. Sempati duyduğumuz kişinin yaşadığı duyguları birebir yaşarız. O kişi bir olay karşısında üzgün hissettiğinde, biz de aynı şekilde üzülürüz. Yaşadığı sevinci aynı şekilde yaşarız.