Kardiyolog Prof. Dr. Canan Karatay Çavdardı, yulaftı, tam buğdaydı fark etmez, bütün ekmeklerden uzak durun. Bunlar kan şekerini sofra şekerinden daha fazla yükseltiyor, şişmanlatıyor dedi Hangi besinleri hiç yemeyeceğiz? Şeker hiç yemeyeceğiz. Ekmek de... Bunlara vücudumuzun ihtiyacı yok. Tıpkı sigara gibi bağımlılık yapıyorlar. Kronik enflamasyona yol açarak kiminde tiroidi, kiminde beyni bozuyorlar. Sağlık durumunuza bağlı. Eğer vücudunuzda bir bozukluk varsa mesela şişmansanız, tip 2 şeker hastasıysanız hiç yemezseniz şeker hastalığınızdan kurtuluyorsunuz. İlaçlarınızı bırakıyorsunuz. Hipokrat’tan beri şu biliniyor: Bütün hastalıkların temelinde sağlıksız beslenme, sağlıksız yaşam bulunuyor. Diyetinizin diğerlerinden farkı nedir?Benim diyetim bilimsel gerçeklere dayanıyor. İnsan vücudunda yüzde 60 su, yüzde 19,9 yağ, her hücremizde yüzde 20 protein vardır. Yani vücudumuzun su, yağ ve proteine ihtiyacı var. Şekere, çikolataya, ekmeğe yok! Klasik diyetler çok kısıtlayıcı. Kibrit kutusu ölçüsü veriliyor. Yağ önerilmiyor. Ben ‘yağ yenmez’ dogmasını bozdum. Yağ mutlaka tüketilecek. Her gün 2 yumurta yenecek. Kolesterol yapar diye yıllarca insanlara ‘Yumurtadan, kırmızı etten, yağdan uzak durun’ dediler. Hastalıklar da giderek arttı, azalmadı. Yok tabii. İnsan vücudu kolesterolden yapılır. Beynimizin yüzde 80’i kolesterol... Bütün sinirlerimiz kolesterol... Kırmızı et faydalıdır ama işlenmiş kırmızı et tehlikelidir. Örneğin salamın içinde nitrat var, monosodyum glutamat var, çok zararlı. Diğer diyetlerde aman 2-3 taneden fazla ceviz yemeyin çünkü yağlı diyorlar. Halbuki cevizin yağı çok faydalı. Doyuncaya kadar yiyin. Lahmacun ekmek değil. Ekmek, endüstriyel mayayla yapılıyor. Bu da en önemli besin ögelerini yok ediyor. Lahmacunun hamuru mayasız ve çok incedir. Üstünde soğan var, salça var, et var... Yanında da ayran... Bir de içine maydanoz koyar, üzerine limon sıkarsınız. Dört başı mamur, her besin ögesinden bulunan gayet dengeli bir yiyecek. Ama ben dedim diye gidip 10 tane 20 tane yemeyin. 1-2 tane yeterli! Evet, hepsi tahıl çünkü. Vücut hepsini şeker olarak görüyor. Çavdardı, yulaftı, tam buğdaydı fark etmez, ağzınıza aldığınız anda şekere dönüşüyor. Hatta bunlar kan şekerini bildiğimiz sofra şekerinden daha fazla yükseltiyor. Özellikle kahvaltıda çiğ kuruyemişler (ceviz, badem, fındık veya antepfıstığı) ve zeytinle o boşluğu doldurabilirsiniz. Çiğ havuç ve turp da ekmek yerine geçebilir. ‘Erken teşhis değil, hastalığı önlemek önemli’ diyorsunuz... Evet. Mesela ekim ayı meme kanseri bilinçlendirme ayı. Bir şey tutturmuşlar, erken teşhis de erken teşhis! Kanser erken teşhis edildiğinde bile geç kalınmıştır. Karatay ‘Kanser olmayın’ diye konuşuyor. Hepimizin vücudunda kanser geni vardır. Bunlar uykudadır. Bunları uyandırmamak lazım. - Bütün yapay gıdalar. - İşlenmiş, pakete girmiş yiyecekler.- Trans yağlar.- Hava kirliliği.- Egzoz dumanı.- Sigara.- Katkı maddeleri, kimyasallar.- Böcek ilaçları, tarım ilaçları.- Genetiği değiştirilmiş gıdalar. Bunlarla mücadele edilmesi lazım. Tabii ki erken teşhis önemli. Fakat hastalığı başlatmamak hepsinden önemli. Amacım koruyucu hekimlik. Hastalık başladıktan sonra geri döndürmek çok zor. Bir toplumun ayakta kalabilmesi için fiziksel ve mental olarak sağlıklı olması lazım. Ancak bu şekilde toplum mutlu, üretken olabilir. Meme, prostat ve tiroid kanserinin en önemli sebebinin D vitamini ve iyot eksikliği olduğu ispat edildi. Bunlar eksik olduğunda hücreler bozuluyor ve kanseri başlatıyor. Toksinlere, tarım ilaçlarına maruz kalmayacağız. Şeker, kanser yapan serbest oksijen radikallerini çoğaltarak hücresel sağlığı bozuyor.Artık hücresel tıp konuşmamız lazım. Hücredeki biyokimyasal bozuklukların hastalıkların sebebi olduğu gösterildi. Bütün tıp bunun üzerine gidiyor. Artık erken teşhisi değil, hücre sağlığını koruyup hastalığı başlatmamayı konuşmamız lazım. Ben kitaplarımda yıllardır bunu söylüyorum. Koruyucusuz güneşe çıkmayın uyarısı yapılıyor. Bir yandan da güneşten D vitamini almamız lazım...Bakın, endüstri sürekli beyin yıkıyor, hastalık üretiyor. Ben 50 yıllık hekimim. Doğal güneşin ne zararı var kardeşim! Avrupa’da sanatoryumlar vardı, verem hastalığını tedavi ederlerdi buralarda. Hâlâ ediyorlar. Neden? Çünkü güneşten aldığımız D vitamini bağışıklık sistemini güçlendiriyor, verem mikrobunu öldürüyor da ondan. D vitaminini alabilmek için yazın gölgenizin en kısa olduğu zamanlarda güneşleneceksiniz. Kollarınız, yüzünüz açık şekilde her gün 20 dakika güneşe çıkacaksınız. D vitamininin sentezlenebilmesi için koruyucu sürülmeyecek, güneş ışınları cam ardından gelmeyecek. Koruyucular 20 faktör olarak başladı, 60’a kadar çıktı. Kimi neden koruyorsun kardeşim! Güneş hayattır, sağlıktır. Kışın güneşlenmenizin pek bir anlamı yok. D vitamininiz eksikse mutlaka dışarıdan takviye etmeniz lazım.