Tuba Büyüküstün önceki gün ‘Beyoğlu Kültür Yolu Festivali’ kapsamında Atlas Sineması’nda düzenlenen ‘Oyuncu Bakış Açısıyla Toplumsal Olayların Sinemaya Etkisi’ konulu söyleşiye katıldı. Oyuncu, gençlerin sorularına samimi yanıtlar verdi... Ali KESER / POSTA Yönetmenle ayrıştığın yerler varsa ikna etmeye çalışmak gerekir. Bu bir süre sonra dansa dönüşür. Çok iyi giderse bir tango, doğru yönlendirilmezse güzel bir meydan savaşı olur.” “Karidesler gibiyiz. Büyüdükçe, yoğruldukça, hayatın içinde kaldıkça kabuklarımızı kalınlaştırıyoruz ve geçirgenliğimiz, hislerimiz azalıyor. Çocuklar da biz kabukluların kararlarının etkisi altında kalıyorlar. “Kadınların baskılanması genetik kodumuza işlemiş. Bu çağda fırsat eşitliğini konuşuyor olmak bile çok acı verici.” “Çocukları için annesinin ne yaptığı çok önemli. Kızlarım Maya ve Toprak benimle gurur duyuyor. Bazen oturup yaptığım işleri seyrediyorlar.” “Daha önce insanlarla fazla ilişki kurmuyordum. Sanatın hayatıma girmesiyle birlikte iletişim kurmaya başladım. Tomris Giritlioğlu ile tanışmam dönüm noktalarımdan biri oldu. Yoksa oyuncu olmayacaktım. O benim elimden tuttu ve bırakmadı.” “Teknoloji özürlü bir insanım. Bunu gurur duyarak söylemiyorum. Pandemi sürecinde birazcık kenarından köşesinden içeri girdim. Kızların bir tanesi teknoloji ile müthiş ilgili, diğeri benim gibi. ‘Neden kimse mektup yazmıyor?’ diye ağlayan bir kızım var.” “2011’den beri yazdığım 4-5 tane yarım kalan senaryom var. O konuda biraz yavaşım.” “Tuvaletin olmadığı, 36 saat hiç uyumadan çalıştığım bir süreçten geliyorum. İnsanların nasıl çabaladığını bildiğim için ‘Arkadaşlar saat 9 oldu ben gidiyorum, hoşçakalın’ deyip gidemiyorum. Onun için sözleşmeye şart koymamayı tercih ediyorum.”