Ömer Çelik'ten Baykar İHA'larıyla ilgili iddialara sert tepki: Verdikleri bütün rakamlar yanlış
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, orman yangınlarında kullanılan İHA'lara dikkat çekerek, muhalefetten gelen açıklamalara tepki gösterdi. Çelik, "Burada kullanılan diğer İHA/SİHA’lara ses çıkarılamazken BAYKAR’ın İHA’larına bir kara propagandanın yürütüldüğünü gördük. Verdikleri bütün rakamlar yanlış." ifadelerini kullandı.
İHA
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında yapılan AK Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısı sonrası açıklamalarda bulundu. Sözcü Çelik, Pençe-Kilit Operasyonu kapsamında şehit olan askerlere Allah’tan rahmet diledi. Çelik, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın halk oyuyla seçilmesinin önemine dikkat çekerek şu ifadeleri kullandı:
“Cumhurbaşkanlığı dönemini değerlendirirsek emanete sonuna kadar sahip çıktığını bütün gücüyle milletin verdiği emaneti taşımaya gayret ettiğini ve bunu başarıyla taşıdığını bütün dünya kabul etmektedir. Bu hepimizin gözleri önünde gerçekleşmiştir. Pek çok tarihi olayda Cumhurbaşkanımızın, milletimizin hak ve menfaatlerini ve milletimizin geleceğini düşünen bedeli ne olursa olsun, riski ne olursa olsun, tehlikesi ne olursa olsun emanete sahip çıkmaya devam ettiği görülmüştür. Nitekim Türkiye Cumhuriyeti'nin şan ve şerefini korumak bakımından bulunduğu her platformda en güçlü iradeyi ortaya koymuştur. Türkiye'de her türlü hizmet siyasetine, her türlü eser siyasetine, her türlü eser siyasetinin karşısına çıkan, her türlü demokratik siyasetin karşısına çıkan, demokratikleşmenin karşısına çıkan ve millet iradesinin karşısına çıkan kısa adıyla yıkım siyaseti dediğimiz bu siyaset karşısında da son derece kararlı bir mücadele sergilediği görülmüştür. Türkiye Cumhuriyeti'nin şan ve şerefini koruma ve milletimizin hak ve menfaatlerini müdafaa etme anlamında çeşitli platformlarda ortaya koyduğu irade hem milletimiz tarafından taktik karşılanmış hem de dünyanın her tarafında ses getirmiştir. Aşama aşama bu takdir ilk başta ilk seçimde 21 milyon vatandaşımızın oyuyla cumhurbaşkanımıza destek olarak ortaya çıkmıştır. 2018 seçimlerinde 26 milyon oy olarak bu takdir tecelli etmiştir. 2023 seçimlerinde yaklaşık 28 milyon oy olarak tecelli etmiştir. Kuşkusuz Cumhurbaşkanımız milletimizin iradesine ve emanetine var gücüyle sahip çıkarken milletimiz de her verdiği destekle hiçbir zaman onu yalnız bırakmamış ve bu mücadele cumhurbaşkanımızın kişisel bir mücadelesinden öte bir demokrasi mücadelesi olarak Türkiye'nin büyük devrimler yoluyla dönüşümünün mücadelesi olarak Türkiye'nin içe kapanık bir ülke olmaktan dünyada büyük roller üreten bir ülke olmaya evrilmesinin tarihi olarak aynı zamanda da bölgesel barışın ve küresel barışın vazgeçilmez aktörü haline gelmesinin bir tarihi olarak ortaya çıkmıştır. Bu vesileyle AK Parti Genel Merkezi'nden Sayın Cumhurbaşkanımıza, Genel Başkanımıza bir gene daha millete ve devlete hizmet yolunda üstün başarılarının devamını diliyoruz. Allah sağlık ve sıhhat içerisinde millet için harcadığı bu mesaisini daha da bereketlendirsin. İnşallah milletimiz ve devletimiz için yeni ufuklara kavuştursun diyoruz. Tekrar tebriklerimizi arz ediyoruz.”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın sıfır atık projesi konusunda konuşan Sözcü Çelik, “Biliyorsunuz geçen sene Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği'nin özel davetlisi olarak Emine Erdoğan hanımefendi Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'na katılmıştı ve o gün 30 Mart olarak uluslararası Sıfır Atık Günü olarak ilan edilmişti. Nitekim daha sonra Genel Sekreter Guterres, Hanımefendi'ye yazılı olarak Birleşmiş Milletler Sıfır Atık Danışma Kurulu Başkanlığı teklifinde bulundu. Hanımefendinin kabulüyle de bu mekanizma bu şekilde hayata geçmişti. Tabii Sıfır Atık Danışma Kurulu'nun ilk toplantısı çevrim içi olarak gerçekleşti. Politikadan sorumlu Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri ve Birleşmiş Milletler HABİTAD icra direktörünün katılımıyla oldu bu. Burada 5 yıl önce yüzde 13 olan geri kazanım oranının kısa sürede yüzde 27.2 ulaşması 2022’de bunun yüzde 30 ulaşması ve 2035 yılında yüzde 65 ulaşma şeklindeki hedefimiz Hanımefendi tarafından zikredildi. Şu an dünyanın içinde bulunduğu durum açısından çok daha büyük bir önemi var. İşte bütün yüzyılların en sıcak aylarından birini geçirdiğimizi söylüyor iklim bilimciler. Bu doğrudan çevredeki dengesizliklerin bir neticesi olarak gözüküyor. Fakat çok daha tedirgin edici hepimizin dikkatini çeken bir cümleyi Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Guterres ifade etti: ‘Dünya küresel ısınmadan, küresel kaynamaya geçmiştir’ dedi. Buzulların böyle güçlü parçalar halinde kopmaya devam etmesi ve diğer unsurlar bu tedirginliği arttıran ve insanlığı ve dünyanın karşı karşıya olduğu tehlikeyi net bir biçimde gösteren bir tablo olarak ortaya çıkıyor. Bu Türkiye'nin ulaştığı sıfır atık seviyelerini daha iyi anlaşılması bakımından şöyle ifade edebiliriz. Bu oranların çevreye yansıması iki bin futbol sahası büyüklüğünde arazinin korunması anlamına gelmektedir. Aynı zamanda iki milyonu aşan ailenin bir yıllık su ihtiyacına eş değer su kaynağı konulmuştur. Aynı zamanda 200 binin üzerinde ailenin bir yıllık enerji ihtiyacına tekabül etmektedir. Yani çevreye yapacağımız her katkı dünyamızın cömert doğamızın cömertliğiyle anında geri dönmektedir. Hanımefendi'nin inisiyatifinde gerçekleşen bu sıfır atığın diğer devletler tarafından da bir örnek olarak alındığını görüyoruz. Bu çerçevede bu kurul 2026’ya kadar üç yıl süresince görev yapacak Birleşmiş Milletler kurumlarıyla işbirliği içerisinde bunlara belediyelerimizde destek verecek. Hanımefendi'nin başlattığı bu inisiyatifin küresel bir inisiyatif haline gelmesi ve diğer devletler için örnek teşkil etmesi özellikle Guterres'in tabiriyle küresel ısınmadan küresel kaynamaya geçtiğimiz dönemde Türkiye'nin ortaya koyduğu bir inisiyatif olarak ve küresel düzeyde kabul gören bir inisiyatif olarak son derece kıymetli bir misyonu sürdürmektedir.” diye konuştu.
Seçimler konusunda muhalefeti eleştiren Sözcü Çelik, “Seçimlerin ilk turu cumhurbaşkanlığı seçimlerinin son cumhurbaşkanlığı seçimleri ilk turu devam ederken muhaliflik adı altında propaganda merkezi gibi çalışan bazı odaklar bize sürekli olarak bizim karşımıza şu soruyu getiriyorlardı. Seçim sonuçları istediğiniz gibi çıkmazsa bunu kabul edecek misiniz? Bu bana birkaç televizyon programında, gündeme getirilen soru sorulduğunda iyi niyetli bir biçimde buna 'Ne diyorsunuz?' denildiğinde ben de şunu ifade etmiştim. ‘Seçim sonuçlarının kabulü açısından bizim herhangi bir olumsuz kötü bir sabıkamız yok. Ama seçim sonuçlarının reddi hatta ortaya çıkan seçim sonuçlarının ortadan kaldırılması bakımından darbelere destek vermek, muhtıralara destek vermek, yargı vesayetine ve askeri vesayete destek vermek bakımından Cumhuriyet Halk Partisi'nin kötü bir sabıkası var’. Dolayısıyla sorunun sorulması gereken taraf biz değiliz. Sorunun sorulması gereken taraf onlardır. Hele de onların bu soruyu getirmesi bir siyasi saçmalıktan ibarettir diye. Geldiğimiz noktada ne oldu? Hala seçim sonuçlarını sindirmekte zorlanan ve artık Türkiye'ye yaşatacakları, yaşatmayı, umut ettikleri kabusu kendi siyasi denklemleri içerisinde yaşayan bir tablo ortaya çıktı. Ve netice itibarıyla şu gelinen noktada eminim bütün vatandaşlarımız ister bize destek versin ister seçim zamanında rakiplerimize destek versin. İyi ki bu seçimi bu ekip kazanamamış. İyi ki Kılıçdaroğlu kaybetmiş noktasına gelmiştir. Ortaya çıkan tablo gerçekten vahimdir.” şeklinde konuştu.
Depremin her zaman gündemde olduğunu vurgulayan Sözcü Çelik, şu ifadeleri kaydetti:
“Kuşkusuz deprem her zaman gündeminizdedir. Partimizin öncelikli gündemlerinin başında geliyor. Hangi siyasi faaliyetin içinde olursak olalım, hangi siyasi süreci yürütürsek yürütelim Cumhurbaşkanımızın deprem bölgesinin yeniden olağan hayat koşullarına döndürülmesi, yaraların sarılması konusundaki iradesi aynı güçle devam ediyor ve partimiz de bu irade çerçevesinde sürdürmeye, o bölgeyi takip etmeye devam ediyor. Tabii Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı şimdiye kadar 2 milyon 333 bin 672 binada inceleme yaptı. Ve hasar tespit çalışmaları yapıldı. Bugün de gördüğünüz gibi Cumhurbaşkanımızın katılımıyla orada hayatı normale dönmez. Cumhurbaşkanımızın video konferans mesajıyla orada hayatın normale dönmesi açısından, temellerinin atılması, evlerin yapılması, evlerin zamanında yetiştirilmesi açısından bu faaliyetler yürütülüyor. TOKİ ve Emlak Konut çalışmaları yürütmeye devam ediyor. 131 bin 51 konutun ihalesi yapıldı. Yıl sonunda İnşallah altmış yetmiş bin konutun teslimi gerçekleşecek. Türkiye Ulusal Risk Kalkanı Modeli çerçevesinde Türkiye'nin bütün afetlere karşı korunaklı olarak bir yapıya bürünmesi bakımından bu süreç hassasiyetle takip edilmektedir.“
Türkiye’nin terörle mücadele konusunda konuşan Çelik, “Etrafımızdaki coğrafyada pek çok değişkenin, çok kısa süreler içerisinde gündeme girdiğini biliyoruz. Etrafımızdaki coğrafyayı istikrarsızlaştırmak ve bunun üzerinden Türkiye üzerinde birtakım olumsuz etkiler üretmek üzere birtakım siyasetlerin yürütüldüğünü görüyoruz. Bu terör örgüt sadece terörizm adı altında bağımsız faaliyet yürütmediğini bu siyasi çerçeveler ve bu siyasi denklemler çerçevesinde maalesef belli devletler tarafından da desteklenerek, belli odaklar tarafından da desteklenerek bunların kurgulandığını görüyoruz. Burada iki tür mücadele yürütülmektedir. Bir tanesi Türk Silahlı Kuvvetleri emniyet, jandarma, MİT kuşkusuz bu terör hedeflerinin ve teröristlerin bertaraf edilmesi anlamında bir çalışmayı yürütmektedir. Ama çalışma sadece bununla sınırlı değildir. Aynı zamanda da bunların arkasındaki siyasi denklemlerin, bölgemize daha çok acı daha çok gözyaşı getirmeye çalışan bölgemizde yeni bir takım türedi devletçikler oluşturarak bölgesel istikrarı yok etmeye çalışan bu siyasi arayışların ya da bu siyasi çerçevelerin, bu siyasi projelerin de farkındayız. Bunlarla da mücadeleyi sürdürüyoruz. Dolayısıyla o teröristin ve terör örgütünün arkasından kimin olduğunu da görüyoruz. O terörist ve terör örgütüyle mücadele ederken onun arkasına yerleştirilmiş olan ve terörü bir aparat gibi kullanan bu siyasi denklemlerle ve siyasi projelerle de mücadeleyi aynı güçle sürdürmeye devam edeceğiz. Bu çerçevede terörü kaynağında yok etmek stratejisi başarıyla uygulanmaktadır. Bütün güvenlik güçlerimize buradan bir kere daha teşekkürlerimizi sunuyoruz.” ifadelerini kullandı.
"Türkiye’nin kara propagandalarla bir göçmen karargahı gibi gösterilmeye çalışılması ya da bir göçmen deposu gibi gösterilmeye çalışılması reddettiğimiz bir durumdur" diyen Çelik, “Göçmen kaçakçısı olduğuna zaten yönelik olarak son iki ayda 2 bin 37 operasyon gerçekleştirilmiştir. Bu çerçevede 35 bin 797 düzensiz göç yakalanmıştır. Bunların 16 bin 18 sınır dışı edilmiştir. 19 bin 502 düzensiz göçmenin de sınır dışı edilmek üzere geri gönderme merkezlerinde işlemleri devam etmektedir.” ifadelerine yer verdi.
Orman yangınlarında vatandaşların duyarlılığına, hassasiyetine teşekkür eden Çelik, “Ama zaman zaman bazı bireysel hataların ne kadar büyük facialara yol açtığını geçmiş yıllarda da gördük. Bu yüzden ne kadar çok hassasiyet yükseltilirse bu son o kadar kıymetli olacaktır. Burada orman teşkilatımız güçlü bir ekipmanla ve gerçekten fedakarca mücadele ediyor. Bu vesileyle yeşil vatanın korunması için mücadele ederken şehit olan orman teşkilatı mensubu kardeşlerimize, bu mücadelede şehit olan diğer kardeşlerimizin hepsine Cenab-ı Allah'tan rahmet diliyoruz. Tabii burada valiliklerimiz, AFAD ve diğer kurumlarla birlikte herhangi bir can ve mal kaybının ortaya çıkmaması için güçlü bir mücadele veriliyor. Burada kullanılan tabii İHA'ların bir kullanıma alınmasıyla birlikte yangınların tespit edilmesi ve yangınlara müdahale konusundaki sıradan çok daha kısa bir noktaya çekilmiştir. Dolayısıyla yeşil vatanın korunması için hükümetimiz tarafından her türlü imkan ve kabiliyet seferber edilmektedir.” dedi.
Orman yangınlarında Baykar’ın İHA ve SİHA’larının kullanmasına ilişkin muhalefetin sözlerine ilişkin sert tepki gösteren Çelik, “Bir kara propagandanın bir kere daha yürütüldüğünü gördük. Aslında verdikleri bütün rakamlar yanlış. Ortaya koydukları bütün yaklaşımlar yanlış bununla ilgili ayrıntılı açıklamayı da yaptım. Ortaya koyulan fiyatlar dünya standartlarının altında fiyatlar. Türkiye'deki öncekilere mukayese edildiğinde ortaya koyulan kapasite çok daha yüksek bir kapasite. Ama tabii meselenin muhalefet etmek adı altında maalesef muhale kavramını da kirleten, muhaliflik kavramında kirleten bir seviyesizlikle yürütüldüğünü bir kere gördük. Bir kere daha gördük. Şimdi bu üstün teknolojilerin Türkiye'nin her sahada İHA'ların orman yangınlarının önlenmesinde kullanılması, İHA'ların SİHA'ların, TİHA'ların bu güvenliğimiz açısından kullanılması dünyada bizi pozitif ayrıştıran bir tablo ortaya çıkarmaktadır. Nitekim Cumhurbaşkanımızın son körfez seyahatinde burada Baykar ile Suudi Arabistan Savunma Bakanlığı arasında yapılan anlaşma Türkiye Cumhuriyeti tarihinin tek sefer en büyük savunma ve havacılık ihracatı anlaşmasıdır. Yani dünyanın takdir ettiği üstün teknolojileri, üreten firmalarımız daha dünyadaki savunma bakanlıkları anlaşma yaparken Türkiye'de ise bunlar hedefe koyulmaya çalışılıyor. Burada bütün bu tabii sadece bunu bir savunma anlaşması çerçevesinde de görmemek lazım. Karşılıklı olarak ilişkilerin geliştirilmesi. Türkiye'nin dost devletlerin, komşu devletlerin, bölge barışına katkı sağlayabilecek devletlerin savunma kapasitelerindeki yerlileşmede anahtar rolü oynamak bütün bu çerçevede bölge barışına da dünya barışına da katkı sağlayacak bir noktadadır. Bütün bunların doğru bir şekilde desteklenmesi ve alkışlanması gerekirken ve bütün dünyada bunlar alkışlanırken maalesef Türkiye içerisinde bir hastalıklı grup tarafından hedef alınmaktadır. Hiçbir önemi yoktur. Bunların kara propagandaları seçim öncesinde de ortaya koyuldu ve en büyük cevabı vatandaşımızdan en güçlü şekilde aldılar.” diye konuştu.
Avrupa’da yükselen İslam düşmanlığına ilişkin konuşan Çelik, “Sayın Cumhurbaşkanımıza karşı yürütülen nefret suçları Kur'an-ı Kerim yakma eylemleri. Bütün bunlar tabii insanlık suçlarıdır. Bunlar nefret suçlarıdır ve insanlığa karşı işlenmiş suçlardır. Maalesef Avrupa'da Kur'an-ı Kerim'in yakılmasıyla ilgili eylemlere ifade özgürlüğü çerçevesinde bazı devletlerin destek vermesi ya da mazur görmesinin ifade özgürlüğüyle hiçbir ilgisi yoktur. Nitekim son derece doğru bulduğumuz bir yaklaşımla Birleşmiş Milletler bunların suç teşkil ettiğini ve karşı çıkılması gereken eylemler olduğunu ifade eden bir karar almıştır. Esas itibariyle de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ifade özgürlüğünün ifasının birtakım görev ve sorumluluklar gerektirdiğini ifade etmektedir. Eğer birtakım görev ve sorumluluklara dönük bir zorunlulukla hareket etmiyorsanız o zaman ifade özgürlüğünün ifası konusunda görevinizi yerine getirmiyorsunuz. Misyonunuzu ortaya koymuyorsunuz demektir. Nitekim burada gelinen noktada şöyle bir tablo ortaya çıkmıştır. İfade özgürlüğü karşısında yerine getirilmesi gereken görev ve sorumluluklar yerine getirilmeyince bu sefer ifade özgürlüğü adı altında din özgürlüğü. Dini özgürlükler tehdit altına alınmaya başlanmıştır. Halbuki bu konu bu konu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin birçok kararında belirtilmiştir. Bir tanesini ifade etmek istiyorum. Dini inançlar bağlamında o dini inançları icra edenlere din özgürlüğünün garanti ettiği hakkı sağlamak ve bunu yaparken ibadet nesnelerine ilişkin olarak başkalarını kırıcı nitelikte ve başkalarının kutsallarına hakaret içirebilecek ifadeler alabildiğince engel olmak. Dolayısıyla devletlerin bu konuda da bir sorumluluğu vardır. İfade özgürlüğü herhangi bir şekilde din özgürlüğünü ortadan kaldıran ya da bu özgürlükten faydalananların kutsal bildiği nesnelere ya imkan verecek bir düzeyde olmamalıdır. Olduğu zaman o zaman demokrasi içerisindeki hak ve hürriyetler düzeninin dengesini sağlamak bakımından büyük bir kriz ortaya çıkar. Dolayısıyla biz bu devletlere siz üzerinize düşeni yapın dediğinizde esasında herhangi bir şekilde ifade özgürlüğü karşı bir söz söylemiş olmuyoruz. Demokrasinin ifade ettiği hak ve özgürlükler düzeni içerisinde görevinizi yerine getirin demiş oluyoruz. Ama şimdi ifade özgürlüğü adı altında ikinci bir aşamaya geçildi. O da şudur. Bir yerde Tevrat'a dönük olarak eylem yapılacağı zaman bu engelleniyor. Ki bu doğrudur. Tevrat, İncil, Kur'an. Hiçbir kutsal kitaba karşı eyleme izin verilmemelidir. Dolayısıyla Tevrat'a dönük bir eylem olduğunda onun engellenmesi doğrudur. Fakat Tevrat'a dönük bir eylem suçu engellenirken Kur'an-ı Kerim söz konusu olduğunda aynı tavrı göstermiyorlar. Dolayısıyla da burada bir kirli siyaset yürütüldüğünde bir kere daha görüyoruz. Dolayısıyla buradaki hak ve hürriyet düzeninin korunması bunun denge içerisinde götürülmesinin son derece kıymetli olduğunu ifade ediyoruz.” ifadelerini kullandı.