Ekranların tanıdık yüzü Ece Üner, tarihe kendince notlar düşüp okura sunduğu kitabı ‘Haysiyet’i yayınladı. Destek Yayınları’ndan çıkan kitabı yazarına sorduk. // İrfan ÖNER
Yeni kitabınız “Haysiyet” yayımlandı. Nasıl tepkiler, geri dönüşler alıyorsunuz?
"Bir kitabı okuyup bitirdiğiniz zaman, bunu yazan keşke çok yakın bir arkadaşım olsaydı da, canım her istediğinde onu telefonla arayıp konuşabilseydim diyorsanız, o kitap bence gerçekten iyidir" sözünü bilirsiniz. Tam olarak böyle tepkiler alıyorum... "Sanki seninle sohbet ediyoruz, sanki bütün yaralarımız geçecekmiş gibi, sanki tek kitapta 100 kitap okumuş gibi, sanki hayatımı temize çekmiş gibi, güçlendim, kendime güvenim ve bilgi birikimim arttı, çok da kahkaha attım" diyorlar... Aşırı mutluyum, tepkiler çok çok iyi.
Peki, bir kitap yazma fikri nereden ortaya çıktı? Pandemi sürecinde düşündüğünüz bir şey miydi?
Destek Yayınevi'nin sahibi sevgili Yelda Cumalıoğlu ulaştı bana. "Kelimelerle aran iyi ne düşünürsün?" diye sordu... Sezgileri güçlü bir kadın. O sıralar aklımdan geçirmiştim artık yazayım diye. Tam yerine rast geldi manzara koyduk.
Pek çok alandan beslenerek kaleme alınmış bir kitap bu. Fakat neden “Haysiyet” kavramını öne çıkartıyorsunuz?
Evet, matruşka bebekleri gibi iç içe geçmiş yüzlerce kaynak ve kitap var tek kitabın içinde. Haysiyet kavramına gelecek olursak... Adalet, liyakat, çifte standart ve sokaktaki insanın dertleri ekseninde her gün onlarca haysiyet kırgınlığı haberi vermek durumunda kalıyorum. 2020'ye damgasını vuran "İncınmışsın dedi" videosu hiçbir zaman sadece eğlenceli ve güldürücü bir video değildi çok daha fazlasıydı. Sade vatandaşın durumuna ayna tutan bir videoydu. Evet, sade vatandaş gördükleri ve yaşadıkları karşısına "incındı"!
Garip bir çağdan, zor zamanlardan geçiyoruz. Bunun kaydını tutmak mı istediniz yoksa kendi tanıklığınızla bu günlerin ne anlama geldiğini aktarmak mı?
Ben sosyoloji-tarih okudum. Gazetecilik yaparken de fark ettim ki sadece tarihe tanıklık etmiyorum aynı zamanda tarihin taslağını yazıyorum... Yani benim bugün haber olarak düştüğüm notlar, attığım manşetler yarın tarih olarak okutulacak. O halde demek ki tarihi sadece kazananlar yazmıyor, kaybedenler de yazıyor ve biz de taslak tutuyoruz. İşte yaptığım tam olarak kendi bakış açımla ve bolca kara mizah ve hiciv kullanımıyla tarihin taslağını yazmak... “Müslüm baba diyor ya; “ birden gecem tutarsa güneşi çevir bana”. İşte bu kitap en çok da gecesi tutmuşlara güneşi göstermek için yazıldı.
‘Göğe bakma durağı bu kitap’
Kitabınızda özellikle vurguladığınız diğer bir konu ise “göğe bakmak”, ne olacak sizce hepimiz göğe baktığımızda?
Hepimiz göğe baktığımızda ilahi adaleti hatırlayacağız, istikbal göklerdedir diyeceğiz, yukarıda bir Allah var diyeceğiz, kuşlar özgürlüğü koyacak aklımıza, başımızı eğmeyeceğiz, daha derin nefes alacağız, dik durunca ve kafamızı kaldırınca diyaframımızı daha iyi kullanacağız, sesimiz daha gür çıkacak ve o sesle birbirimize değil birlikte bağıracağız... Birbirimize bağırırken hakikati kaçırıyoruz, birlikte bağırınca hakkımızı yakalıyoruz. Hikâye bu... Bu kitap bir göğe bakma durağı… Turgut Uyar'a selam olsun!
- Kapadokya’nın yeryüzü ve yer altı hikâyesi Milliyet Arkeoloji'de
- Sanat Sohbetleri’nin ilki Çanakkale Bienali’nde yapıldı
- ‘Çocuklar için kurduğumuz kitap kulübünde her hafta farklı yazarları ağırlıyoruz’
- Milliyet Mimarlık Dergisi’nin 45. sayısı bu pazar bayilerde!
- Mağaradaki 86 bin yıllık yaşam Milliyet Arkeoloji'de