Francisco Casavella’nın Türkçeye çevrilen ilk romanı da ‘Eğlencelerin Sırrı’ başlığını taşıyor. Kitap baştan sonra bir sırrı büyütüyor gibi düşünülebilir; ama bunun içinde de eğlence var // C. Hakkı ZARİÇ - chzaric@gmail.com
Yol uzuyor, karanlıktan korkmak ne kelime; karanlığa sığınıyor çocuk. Olan biten yeterince yorucu gelmiş gibi; durağanlık ve boşluk doluyor içine. Bir sonraki otobüsü beklemek için uykunun kollarına gidiyor bir çocuk. Her şeyden ve herkesten kaçmış halde gidiyor uykunun sakinliğine. Herkes dediği zaten kaç kişi ki hayatında? Her şeyden kaçmak derken bir köyde ne kadar ve neyle kuşatılmış olabilir ki bir çocuk? Ama evden kaçmanın bir haritası var kafasında, gitmeli ve olmayanla yüzleşmeli.
Francisco Casavella kısa hayatına nice güzel kitaplar sığdırmış bir yazar. Türkçeye çevrilen ilk romanı da “Eğlencelerin Sırrı”başlığını taşıyor. Kitap baştan sonra bir sırrı büyütüyor gibi düşünülebilir; ama bunun içinde de eğlence var.
İÇTEN İÇE BİR KAÇIŞ
Franko diktatörlüğünden kırk yıl sonra kurtulmuş memleket. Bir şeyler yapmaya çalışırken unutmanın anahtarını da arıyor insanlar. On beş yaşındaki kahramanımızın taşrada başlayıp Barselona’da devam eden hayatı bir toplumun baskı ve şiddeti unutma içerikleriyle de yüzleşiyor. Bir kaçış var içten içe, unutmak ve hatta yokmuş, hiç olmamış gibi modern hayata entegre olmak çabaları çıkıyor karşımıza.
Evden kaçtıkça başka bir hayatın kapısı aralanıyor genç kahramanımıza. Hikâye anlatmakta kuşaktan kuşağa etkisi azalan bir büyük baba sürecin kahramanlığını üstleniyor olabilir mi? Sanmıyorum. Tilt makinaları ve elbette o yaşta bir çocuğun en çok seveceği şey belirleyici oluyor geçişleri, oynuyor çocuk. Çocuk bu oynar! Dedesiyle, teyzeleriyle, babasıyla çatışıyor elbette. Bakmayın öyle fiyakalı geçiş hikâyelerine; başına bir şey geldiğinde polisi aramak aklından geçmiyor çünkü bilmediğiniz üzere polis kimsenin kişisel meselesiyle uğraşacak durumda değil.
AŞK ACISI VE YOLLAR
Aşk acısı yeni bir yola çıkış nedeni dayatıyor kahramanımıza. Ver elini Milano. Gitmek bir uzun yalnızlık; gidince yarım kalan aşkın kollarını açıp sizi beklediğini düşünmek de ayrı bir yıkım ve işte Roza Hakmen’in inanılmaz güzel Türkçesiyle onca yalan dolan, onca hırs ve dibe vurma nedenleri. Anneden kalma bir mini etek. Şarkılar. Barlar. Kavgalar. Kan ve karakollar… Kafeste bir uykulu aslan ve kokusu! Kimden geldiği belli olmayan telefonların da bir nedeni olmalı değil mi? Yazar kişi kurgusuyla bizi bir dönemin sustuklarına götürüyor. Orada alay edebileceğiniz kadar asçmalık var ama zaten anlatıcı kişi kendiyle yeterince dalga geçiyor; onu ciddiye almayanlarla da dalga geçebiliyor. Bu bir cesaret ve okuma zenginliği katıyor romana ve metnin hazzını yükseltiyor. Oysa normal olmayı hedefleyen insanlar da dolaşıyor olabilir aramızda.
Evden kaçmadığı için pişman olanlar da okuyabilir. Acayip değil mi?