Mimarlık tarihinin mihenk taşı Mimar Sinan, vefatının 432'inci yılında da dehası, eserlerindeki ustalık, mühendislik ve ince işçilikle hayranlık uyandırmaya devam ediyor.
Kayseri'nin Ağırnas köyünde doğan Sinan, Yavuz Sultan Selim zamanında devşirme olarak İstanbul'a getirildi. Kanuni Sultan Süleyman döneminde yeniçeri olan Sinan, Kara Buğdan seferinde Prut nehri üzerine 13 günde kurduğu köprü ile Kanuni Sultan Süleyman'ın takdirini kazandı ve daha sonra başmimarlığa yükseldi. Dünyada 82 cami, 52 mescit, 55 medrese, 7 darülkurra, 20 türbe, 17 imaret, 3 darüşşifa, 6 su yolu, 10 köprü, 20 kervansaray, 36 saray, 8 mahzen ve 48 de hamam olmak üzere 364 eserde imzası bulunan Mimar Sinan, 9 Nisan 1588'de 98 yaşında İstanbul'da vefat etti. Yukarıdan bakıldığında pergel görünümünde olan Mimar Sinan'ın türbesi, 'şaheseri' olarak nitelendirilen Süleymaniye Külliyesi'nde yer alıyor.
Büyük adımlar
Mimar Sinan üzerine birçok eser ve makale kaleme alan Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi (FSMVÜ) Mimarlık ve Tasarım Fakültesi Mimarlık Bölümü Öğretim Üyesi Yüksek Mimar Prof. Dr. Suphi Saatçi, Sinan'ın yaşadığı dönemde miras olarak devraldığı erken devir Osmanlı mimarlığının yapım teknolojisini ve mimarlık anlayışını geliştirerek çok büyük adımlar attığını söyledi. Mimar Sinan'ın yaşadığı çağ ve kendisinden sonra gelenler üzerindeki etkilerine değinen Saatçi,
Özellikle hem tasarım alanında hem de yapısal kuruluş açısından taşıyıcı düzenini mühendislik birikimi sayesinde çok ileri düzeye götürdü. Hem sürekli hem noktasal taşıyıcı elemanları, yapı detaylarını yeni çözümlere götürerek Osmanlı mimarlık tarihinde büyük bir devrim yaptı. Bu yanı ile Sinan hem Osmanlı coğrafyasında hem de dünya mimarisinde Osmanlı mimarisinin özgünlüğünü ortaya koymuş oldu." diye konuştu.
Ordu yararı
Bunun yanı sıra bir yeniçeri olarak Osmanlı ordusu ile sefere katılması ve yeni yerler, yeni eserler görmesinin Mimar Sinan'ın mimari görgüsü ve dağarcığını zenginleştirdiğini belirten Saatçi, şu değerlendirmelerde bulundu:
Sinan, aşina olduğu Sasani ve Selçuklu mimari verileri ile içinde yetiştiği Osmanlı mimarlık dünyasını yeniden yorumladı. Etkilendiği mimari verilerinin bir kısmını ayıklayarak olumlu ve faydalı yanlarını ele aldı. Ancak Sinan ne Sasani ne Bizans ne de Akdeniz oldu. O kendi toplumunun mimarlık geleneği içinde özgün ve kimlikli yorumunu ön plana çıkardı. Bu bakımdan Selçuklu mimarisinde egemen olan yatay ve basık mimari anlayışı yerine, Sinan yaklaşımında kademeli biçimde dikey bir yükselme görüldü. Özellikle her uygarlık anlayışında görüldüğü gibi ulu mabetlerin inşasında Sinan ana kütleyi kademe kademe göğe doğru yükseltti. Böylece Osmanlı mimarisinin klasik çağında şehir siluetlerini öne çıkaran dini yapıların görünüşleri, kentlere kimlik kazandırdı. Bu yükselmede Sinan'ın merkezi kubbeyi en son noktasına kadar geliştirmesinin payı büyüktür. Bilindiği gibi Sinan'ın dairesel olan kubbe formunda kubbenin çapı büyüdükçe, kubbe yüksekliği de yukarıya doğru artar.
Dünya standartlarının gerisinde
Türkiye'nin restorasyon alanında yeterli düzeyde geliştiğini söylemenin mümkün olmadığını savunan Saatçi, sadece Mimar Sinan'ın eserleri değil, diğer restorasyon işlerinde de dünya standartlarının gerisinde bulunulduğunu dile getirdi. Restorasyon işlerinde temel yaklaşımın eserlere en az müdahale yapılması, yapının özgünlüğünü büyük oranda korumak olması gerektiğini vurgulayan Saatçi,
İdeal restorasyon anlayışı budur. Bu sorunun temelinde çeşitli sebepler vardır. Restorasyon uzmanlarının yetersiz olmaları, yüklenici firmaların işleri acele bitirme yaklaşımı, alanında kalifiye işçi ve teknisyenlerinin olmayışı akla gelen ilk sebeplerdir. Restorasyon üstün nitelikli işçilik ve sabır ile çalışan değişik dallardaki sanatçıların varlığı ile kalite kazanabilir." ifadelerini kullandı.
İstanbul'da yaşanan su sorununu çözdü
Mimar Sinan'ın yaptığı diğer eserleri de değerlendiren Saatçi, sözlerini şöyle tamamladı:
Bir mühendislik harikası olan Kırk Çeşme Su Tesisi, Osmanlı medeniyetinin dünya çapında bir projesi sayılır. İstanbul'a 55 kilometre mesafeden suyu ulaştıran, bir baş havuz ile küçük havuzlar, çökeltme havuzları, su kemerleri, bentler, katmalar ve maksemler inşa eden Sinan 16. yüzyılda İstanbul'da yaşanan su sorununu çözmüştür. Bu projeyi ile İstanbul'a binde bir meyille su sevk eden büyük usta ne elektrik enerjisi ne yakıt ve ne de herhangi enerji kaynağı kullanmıştır. 465 yıl önce inşa edilen bu isale hattı, günümüzde hala çalışıyor. Bu tesisin önemli parçaları olan Uzun Kemer, Kırık (Eğri) Kemer ve özellikle Mağlova Kemeri dünyada eşi olmayan bir mimarlık ve mühendislik abidesidir. Bence tüm zamanların en büyük mimarı olan Sinan'ın her eserine hayranlık duyulacak taraflar vardır. Bu bakımdan bu büyük dehayı daima rahmet ve minnetle anmak boynumuzun borcu sayılır.
Sinan çağı
Osmanlı coğrafyasında 365 eseri bulunan Mimar Sinan'ın İstanbul ve yakın çevresinde ise 200'e yakın eseri yer alıyor. İstanbul'daki 100 eserden 58'i özgünlüğünü korurken buradaki eserleri arasında Kaptan-ı Derya Barbaros Hayrettin Paşa için yapılan Beşiktaş'taki türbe, Üsküdar'daki Atik Valide Sultan Külliyesi, Sultanahmet Meydanı'ndaki İbrahim Paşa Sarayı (Türk İslam Eserleri Müzesi), Ayasofya Camisi'nin minareleri ilk akla gelenlerden. Kemerburgaz'daki Havz-ı Kebir (Büyük Havuz), Eyüp'teki Kovuk (eğri) Kemer ve Zal Mahmut Paşa Külliyesi, Ortaköy'deki Hüsrev Kethuda Hamamı, Haramidere'deki Kapı Ağası Köprüsü ve Fatih'teki Semiz Ali Paşa Medresesi de ünlü mimarın İstanbul'a bıraktığı eserlerinden sadece birkaçı.
- Kitap tutkunları kaçırmasın!
- Altın Baklava Film Akademisi IX. Uluslararası Öğrenci Film Festivali'ne rekor katılım... Ödüller sahiplerini buldu
- 2024 Notre-Dame de Sion Liseliler Edebiyat Ödülü’nü Laetitia Colombani kazandı
- “Yıldız Anneler” kitabı raflarda yerini aldı
- “Akıl Hastanesinde 5 Yıl” okuyucularını gerçek bir yaşam hikayesiyle buluşturuyor