Aziz dizisinin oyuncuları kimler? Aziz, Dilruba, Efnan, Delege Pierre ve Galip Payidar’ın hikayeleri ne? İşte, Aziz’in oyuncuları ve canlandırdıkları karakterler
Aziz dizisi muhteşem bir oyuncu kadrosu ve sürükleyici konusu ile Show TV ekranlarında ilk bölümüyle izleyicinin karşısına çıktı. Türk televizyonlarının usta isimleri Murat Yıldırım, Ahmet Mümtaz Saylan, Füsun Demirel ve Meral Çetinkaya’nın yanı sıra, Damla Sönmez ve Simay Barlas gibi genç ve başarılı oyuncuların yer aldığı Aziz dizisinin karakterleri ve hikayeleri de oldukça dikkat çekici
Aziz dizisinin hikayesi 1930’lu yıllarda geçse bile karakterlerin yaşadığı aşkın, acının ve özlemin her dönem aynı olduğunu gözler önüne seriyor. İlgi çeken dramatik konusunun yanı sıra, başarılı bir oyuncu kadrosuyla da dikkat çeken Aziz dizisi, bir çok farklı karaktere ev sahipliği yapıyor. Peki, Aziz dizisinin oyuncuları kimler? Aziz, Dilruba, Efnan, Delege Pierre ve Galip Payidar’ın hikayeleri ne? İşte, Aziz’in oyuncuları ve canlandırdıkları karakterler…
MURAT YILDIRIM
AZİZ PAYİDAR
Ben Aziz… Soylu ve zengin Payidar ailesinin ilk erkek evladıyım. Kendimi bildim bileli başıma buyruk, dik başlıyım. Hiçbir kararı uzun uzun düşünerek vermedim. Daima kalbimi dinledim. Ben hayatım boyunca herkesin kabul ettiği değil, kendi kalbimin doğrularının peşinden gittim. Bu yüzden onlar bana her baktığında bencil, kibirli, asi Aziz’i gördü. Bense yansımama her baktığımda kendi hakikatinin arkasından giden Aziz’i... Herkesin hikayesi bir yerde değişir. Lakin hiç tanımadığım bir halıcı kızı kurtarmamın hayatımda çıkaracağı kasırgayı, hikayemin bu denli değişeceğini asla tahmin edemezdim. Hayatımın her bir parçası kuru bir yaprak gibi başka bir yere uçup savruldu. Ama ben yaşıyorum. Yaşayacağım. Düştüğüm yerden ayağa kalkmayı babamdan öğrendim. Severim yeniden başlamaları, kavgayı, mücadeleyi. Herkese ve her şeye rağmen bildiğimi okuyacağım. Çünkü yaşamak benim en büyük kavgam. Tüm bu hengamenin içinde aklım, ruhum ve kalbim sanki ikiye bölünmüş gibi. Kalbimin bir yanında inci tanesi kadar efsunlu, parlak ve zarif Dilruba. Bir yanında güneş kadar sıcak ve aydınlık Efnan. Birbirinden gece ve gündüz kadar farklı iki kadın. Devamlı aynı soruyu soruyordum kendime… Bir kalbe iki kadın sığar mı?
DAMLA SÖNMEZ
DİLRUBA
Ben Dilruba… Güzelliği nam salmış, ahu gözlü dilber… Paşazade torunu olarak geldim dünyaya. Ailem beni pamuklara sarıp sarmaladı. Sanki camdan yapılmış, narin, değerli bir mücevhermişim gibi üzerime titrerdi. Hayatta hiçbir şeyi arzu etmemiştim, zira annem hacet bırakmadan ayaklarımın ucuna sermişti. Hayatta yalnız bir şey istedim ben… Deliler gibi sevdiğim adamla, Aziz’le olmak. Lakin bu arzuma dile getirdiğim gün anladım. Ben sırça bir köşke hapsedilmiş bir güvercinden öte değildim şu hayatta. Her şeyim vardı ama hür değildim. Uçmak istedim, ilk önce sevdiğim kırdı kanadımı. Ama vazgeçmedim yine kanatlanmak, hür olmak istedim bu defa annem kırdı. Ve ayağıma öyle bir pranga taktı ki beni cehenneme attı…
SİMAY BARLAS
EFNAN
Efnan benim adım… Efnan cennetteki güzel gözlü kız demek… Anam cehennem gibi bir evde dünyaya getirmiş. Açlığın, fakirliğin, zulmün içene… Anam koymuş adımı. Dünyada veremediği cenneti adımda yaşatsın istemiş. Küçücüktüm öksüz kaldım. Ama söz verdim ben ağlamaycam, o zalım babama inat; gülecem diye anamın mezarı başında. Talihim de hep kaş çatacak değil ya bana, elbet bir yerde gülecek yüzüme gülecek dedim. Gülmedi. Yokluk, sefalet, eziyet yakamı bırakmadı. Ben hep bir gün biri gelecek dedim. Gelip beni bu cehennemden çıkaracak. Aziz’i gördüğüm vakit anladım. O benim kalu beladan alnıma yazılandır. Allah’a yemin ettim o gece. “Ondan başkasını sevmeyeceğim.” Bildim. Kader bizi bir daha karşılaştıracaktı. Bir gün döndü geldi. O gündür benim bütün bayramlarım. Lakin ben onun dünyasında bir diken, bahçesinde bir bataklık gülü gibi kalacağımı, kalbimin böyle acıyıp parça parça olacağını nereden bilecektim?
AHMET MÜMTAZ TAYLAN
GALİP PAYİDAR
Ben Galip… Yüz yılı aşkındır Payidarların yuvası olan bu konakta dünyaya geldim. Bu ailenin reisiyim. Babamdan ilk öğrendiğim şey, içinde bulunduğumuz ahval ne olursa olsun, önce soyadımızı ve ata yadigarı bu evi ne pahasına olursa olsun ayakta tutmak… Babamın sözünü kulağıma küpe ettim. Fransız işgalinde duygularımla değil aklımla hareket ettim. Doğru ve akıllıca yaptığım hamlelerle Antakya’nın tek halı dokuma atölyesinin sahibi oldum. Yıkılmazdım hep. En yakınımdan, sevdiğim kadından, çocuklarımın anasından aldım en büyük yarayı. Bir tek o gün yıkıldım. Ona verdiğim cezayla başladı kalbimin taşa dönmesi. Acımasız, öfkeli, zalim bir adam oldum. Artık kimse canımı yakamaz. Bir evlatlarım… Benim tek zayıf yanım onlar artık. İkisi için de canımı vermeye razıyım. Hele ki Adem söz konusuysa akan sular durur. Yoluma çıkanı, rızkıma göz dikeni, emeğime el uzatanı, ihaneti affetmem. Bu kendi kanımdan ve soyumdan bir Payidar bile olsa gözünün yaşına bakmam üzerine basar, geçerim.
FIRAT TANIŞ
DELEGE PİERRE
Ben Pierre… Bu şehrin tek söz sahibiyim… Antakya’nın ne dağında ne taşında; benden habersiz tek bir kuş bile uçamaz. Bu şehirde böbürlenerek ve kibirden zırhımla gezerek onlara bu toprağın kime ait olduğunu hatırlatıyorum. Ben bu şehir için bedellerin en ağırını ödedim. Biricik oğlumun kanı bu şehrin toprağına karıştı. O benim hayattaki tek dayanağımdı. Oğlum ölünce; anladım, acıların en büyüğü insanın evladını kaybetmesiymiş. Hiç geçmeyen, hep kanayan derin bir yara kaldı ondan geriye. Oğlumun acısı yüreğimde bir korken, onun asıl katilinin dışarıda olduğunu öğrendim. Peki kimdi onu öldüren? Meydanda sallandırdığım o deli adam katili değilse, o zaman kim cesaret etti ona el sürmeye? Günlerce kafamı kurcalayan soruların cevabı basit bir köylü kızındaydı… Efnan… Oğlumun katilini bulmanın yolu bu kıza yakın olmaktı. Ben Mösyö Pierre, oğlumun katilinin izini sürerken, evladımın ölümüne sebep olan bir Türk kızına gönlümü kaptıracağıma ihtimal dahi vermezdim. Ne olduğunu anlamadan onun rüzgarına kapılıp savruldum. Bu sıradan halıcı kızı bir Leydi’ye dönüştürme yolunda bende değişip, kurduğum yalan dünyanın içinde tüm samimi hislerimle kendimi bir garip aşkın içinde buldum…
GÜVEN MURAT AKPINAR
ADEM PAYİDAR
Ben Adem Payidar… Galip Payidar’ın biricik oğlu… Tüm hayatım bu… Galip Payidar’ın oğlu olmaktan, asil soyadımdan başka bir vasfım yok benim. Kaderim o kuyuya düştüğüm gün değişti… Öyle korkmuştum ki oradan sadece bedenim çıkmış tüm benliğimi o karanlık kuyunun dibinde bırakmıştım… O günden sonra hayattan payıma düşen sadece yenilgi, hüsran oldu. Aziz hep ailenin cesur oğlu bense korkak zayıf çocuğu olarak zihinlere kazındım… Her şeyin en iyisi Aziz’in oldu. Ses etmedim… Ta ki gönlüm aşka düşene kadar. Kara sevdaydı benimki… Aziz’in ona olan aşkı neydi ki? Ben onu Mecnun’un Leyla’yı, Ferhat’ın Şirin’i, Kerem’in Aslı’yı sevdiği gibi sevdim… Öl dese ölecek, servetimi, canımı, gururumu ayaklarının altına serecek kadar sevdim… Çekip vursa beni, ölümüm Dilruba’nın elinden oldu diye sevinecektim… Aklını kaybetmiş gibi, bütün hücrelerimle sevmekti benimkisi… Anladım… Dilruba yoksa yaşamak haram bana… Dilruba’yı asla bırakmayacağım… Onun için; Aziz’le, kardeşim dediğim adamla; savaşacağım ve bu öyle bir savaş ki Dilruba’ya giden yolda benim için her şey mubah olacak….
EREN HACISALİHOĞLU
KENAN
Ben Kenan… Acımasızlığın, adaletsizliğin tam ortasına doğdum… Doğduğum gün Payidarlar kıyametimi kopardı… Anamın döktüğü kanlı gözyaşlarını, kendi acılarımı, yaralarımı yıllarca içime gömdüm. Gömdükçe içimde bir dağ, kalbim bir taş oldu. Payidarlar bu devran hep böyle gidecek sanıyor. Lakin öyle bir şey yapacağım ki… O devranın çarkını kendime çevireceğim. Ben bu hayattan alacaklıyım… Hakkımı söke söke, can yaka yaka alacağım… Bundan böyle Aziz ne yapmak istese önünde ben olacağım… Başının girdiği her belanın, çektiği her sıkıntının, kaldığı her enkazın dibinde bir ayrık otu gibi biteceğim. O sökecek ben tekrar onun yanı başında, bıkmadan, usanmadan kök salacağım. Sadece Aziz’in değil, tüm Payidarların yanı başında duran, çocukluğumun ahı tutmuş gibi bela, anamın intizarının karşılığı gibi musibet olacağım. Payidarlar ayaklarıma kapanana kadar, bu aileyi soyadlarıyla bir yerin yedi kat dibine gömene kadar durmayacağım…
FÜSUN DEMİREL
NİGAR PAYİDAR
Ben Nigar. Galip’in ablasıyım. Payidarların güzeller güzeli biricik bahtsız kızı. İnsanın bahtı güzel olsun diye boşuna dememiş büyüklerimiz. Kız halaya çeker derler. Maksude’min de kaderi bana benzemiş. Gerçi o hepten kısmetsiz, ben bir yuva kurdum lakin ömürlü olmadı. Gencecik yaşta bir evlilik yaptım. Dillere destan bir düğünle evlendim. Daha yaptığımız düğün dilden dile konuşulurken kocam aniden hakkın rahmetine kavuştu. Çok göz yaşı döktüm, çok üzüldüm lakin gidene ne çare… Bir daha da ne yuva lafı ettim ne de yuva kurmaya meyil… Kendimi yeğenlerime, kardeşlerime adadım. Anaları gibi koruyup kolladım onları. Üçünü de evlat belleyip bağrıma bastım. Hep adaletli oldum. Sonra açık yürekli, lafını çekinmeden söyleyen biriyim. Yalan nedir bilmem. Bakmayın böyle dertli olduğuma aslında çoğu zaman komik, neşeli bir kadınım… Lakin onca dertten bağrım yapıştı… Önce Edip gidişiyle yaktı içimi. Sonra da Galip… Verdiği yanlış kararla hem kendini hem beni üzecek biliyorum… Ya çocuklar? Onlar her biri ayrı bir yürek sızısı benim için. Her biri izdivaç yolunda kendi felaketine doğru sürüklenirken ben elim kolum bağlı kaldım. Hangi birine yansın bu Nigar? Maksude’nin iki cihan bir araya gelse olmayacak sevdasına mı? Adem’in kendini göz göre göre ateşe atmasına mı? Yoksa her attığı adımda başını belalara koyan Aziz’e mi?
MERAL ÇETİNKAYA
HATİCE ANA
Ben Hatice… Hatice ana derler bana… Ben hem erimi hem de aslan gibi üç evladı mı vatana şehit verdim. Şehit anası olmak kolay değildir. Yüreğin yanar cayır cayır da şehittir diye sabreder, Rabbine için yana yana hamd edersin... Bilirsin cennettedir ama yine de çok hasretlik çekersin… Bir boynu bükük, mazlum oğlum kalmıştı elimde lakin kaderde ona da bu toprakta şehadet şerbetini içmek varmış. Zülfikar’ıma çok yandı içim… Yavrum saftı, mazlumdu… Zalimin iftirasına, zulmüne uğradı. Kınalı kuzumu şehit ettikleri gün ben bir yemin ettim. “Gün gelecek Zülfikar zulmün boynuna dayanacak! Onu öyle birine verecem ki zalimin boynunu kesecek. Onu buradan sürecek. Ve ben o güne kadar bekleyeceğim” diye ant içtim. Bekledim de… Benim yiğit evlatlarım gitti lakin Allah’ın yeryüzündeki yiğitleri biter mi? Mevlam bana Aziz’i gönderdi… Aziz benim mazlum yavrumun dualarının kabulü, gönlünde yatan şehitliğin sebebiydi… Zülfikar’ı Aziz’in avuçlarına bıraktım. O bana oğul ben ona ana oldum. Yeri geldi sırdaş, yeri geldi yoluna yoldaş oldum… Ama Aziz en çok benim gönlümde ki yarama merhem, Allah’a ettiğim yeminimin umudu oldu.
SUZAN KARDEŞ
AZİME
Ben Azime… Adım Azime ama ismimden fıtratıma zerre bir şey geçmemiş. Biraz tembelim laf aramızda. Elime de pek becerikli değelim. Yaptığım aşlar hep bulamaç gibi olur. Bundan ötürü diğer avratlar bana bulamaç Azime diye lakap takmış. Çok umurumda, sankim kendileri şakıtıyo. Aziz bey yaptıklarımı töbe ağzına komuyo. Bi benim lappuş herif gübür gübür yutuyo o kadan. Yani Cemo, benim uğursuz herif… Sarfoş pabıçın teki. Öyle faydasız ki gübre gibi deyecem ama gübreye hakaret olacak. O bile çiçeğin, sebzenin neyim dibine şifa oluyo da yerden ekin bitiyo. Bir birimizle dövüşmeden bir gün geçirdiğimizi bilmem. Edip beyim öldükten sonra az daha acımızdan ölecektik. Yine de tek bir konak Beyi gelin çalışın da karnınız doysun demedi. Mevlam halimize acıdı da Aziz bey çıkageldi. Gayrı bizi dövse de sövse de, kovsa da töbe Aziz Beyimi bırakmayız…
AYTEN SOYKÖK
HANDAN
Ben Handan… Güzeller güzeli gülünce yüzünde güller açan kadın. Dilruba’nın annesiyim. Paşa torunu, bir saray hanımefendisi… Ben bu dünyaya gözlerimi açarken galip doğmuşum. Hayatta kaybetmek ne yenilmek ne hiç tatmadım. Tatmayacağımda. Herkes gül cemalime aldanıyor. Beni narin zarif bir inci çiçeği sanıyorlar. Lakin inci çiçeğinin ait olduğu yerden sökülüp atılmaya çalışıldığında tüm zehrini akıtarak öldüren bir çiçek olduğunu henüz bilmiyorlar. Karşılığında ödeyeceğim bedel ne olursa olsun ben kaybetmem. Çünkü hırs, tutku ve ihtiras hayat yolunda benim yoldaşım…
ELİF SÖNMEZ
MAKSUDE
Ben Maksude… Payidar ailesinin tek kızı. Babam Galip Bey’in göz bebeği, kardeşimin kıymetlisi… Sessiz içme kapanık uysal bir kızdım hep. Annesiz büyümenin tesellisini hep halamın göğsünde dindirmeye çalıştım. Babam her ne kadar annemin yokluğunu kapatmaya çalışsa da benim içimde kanayan bir yara olarak kaldı. Annesiz büyümenin tesiri ile hep bir yuva kurma hayaliyle yaşadım. Lakin olmadı. Babacığım öyle titriyordu ki üzerime ne kimselere vermeye kıyabiliyor ne de benden ayrılmaya gönlü razı oluyordu. Gel zaman git zaman yaşım evlenme çağını biraz geçti. Anladım ki babam biricik kızına kimseleri yakıştırmayacak… Kıyıp da el oğluna veremeyecek. Bende ilmek ilmek işlediğim nakışlarımı, özenle hazırladığım çeyizlerimi, kalan son umutlarımı kapattım sandığa. Nasibimde yokmuş dedim. Kaderime boyun eğdim. Ta ki onu görene kadar… Nasıl oldu anlamadan Mustafa’ya gönlümü verdim. Mustafa beş çocuklu, yoksul bir adamdı. Babamın paşazadelere, soylulara yakıştıramadığı kızı gidip sıradan hem de beş çocuklu bir adama gönlünü kaptırmıştı. Hiç ummazdım; Bir gün bizi aşkı uğruna geride bırakıp çekip giden annemi…
BARAN AKBULUT
MUSTAFA
Ben Mustafa… Beşi bi yerde derler bana. Eş dost oğlanlar yüzünden taktılar bu adı… Allah uzun ömür versin beş evladım var. Hanımım erkenden göçüp gidince biz altı erkek kalıverdik bi anda ortalıkta. Allah var, etraftan çok dediler seni helal süt emmiş biriylen baş göz edelim diye amma benim içime sinmedi. Gönlüme sığmadı dedikleri. Ben kendim bakarım evlatlarıma dedim. Hep çalıştım didindim. Sonunda Galip beyin yanında kalfa başı oldum. Lakin hiç ummadık bir şey oldu. Galip Bey’in kızı Maksude’ye gönül verdim. Gönlüme; “yahu dedim sen kim koskoca bey kızı kim, yapma etme, yanarsın” dedim amma yok laf dinletemedim. Maksude’yle hislerimiz karşılıklı lakin bu sevdanın sonu yok. Onun gibi Bey kızını yakıştırıp da koyarlar mı yanıma?
CENAN ÇAMYURDU
CEMAL
Ben Cemal. Buralarda herkes Cemo der bana. Dünyaya gelmişim gelmesine de soran olaydı bey oğlu olmadıktan sonra töbe gelmezdim. Kader işte, bi marabanın oğlu olarak düştük bu hayata. Marabanın oğlundan ne olur? Ben size deyim; hiç bi şey. Benden de hiç bi şey olmadı. Aziz beyin çiftliğinde başımı sokacak bi damım bir de boğazımdan geçen üç beş lokmadan başka bi şeyim yok. Haa bir de güp karısı (cadı gibi) bi karım var. Biraz tembelim. Benim suçum değil amma. Ne yapayım? Çalışmak yok fıtratım da. Mevlam öyle münasip görmüş. Piyizlenmeyi pek severim. Bir köşede kıvrılıp şekerleme yapmayı da… Sonra dedikoduyla da aram iyidir. Bu yüzden kulağım deliktir. Pek güven olmaz bana. Kimin gemisine biner onun türküsünü çığırırım. Bi tek şey yazmaz benim kitabımda. Yediğim tasa pislemem ben. Bundan ötürü gayri ölürüm lakin yine de bırakamam Aziz Beyimi…
- Pazarda gören torba torba alıyor! Her gün 7 adet tüketildiğinde beyin hücrelerini, böbrekleri ve karaciğeri yeniliyor, bozulan hormonları bile düzeltiyor
- 40 yıllık lokmacının lokma tarifi! Evde lokma nasıl yapılır? Lokma yapmanın püf noktaları
- 18 Aralık Çarşamba TV yayın akışı! Bugün televizyonda ne var? Kanal D, Show TV, TRT1, ATV, Star TV, Now TV, TV8 yayın akışı
- 32 yaşında 72 kilo birden verdi: Yağları yakmanın ve mum gibi erimenin sırrı meğer gözümüzün önündeymiş....
- Kıl köklerini kurutuyor! Gece sürünce etkisi sabaha kadar devam ediyor, 100 yıllık doğal epilasyon, cildi bebek gibi yapıyor