Cumartesi Postası'Alkışı özlemiyorum eşimi özlüyorum'

'Alkışı özlemiyorum eşimi özlüyorum'

Paylaş
'Alkışı özlemiyorum eşimi özlüyorum'

Ünlü sanatçı Ayten Gökçer iki yıl önce kaybettiği eşi Cüneyt Gökçer'in acısını hâlâ yaşıyor

SİNEM YILDIRIM

Takvimler 23 Aralık 2009’u gösterdiğinde ünlü tiyatrocu Cüneyt Gökçer (89) solunum yetmezliğinden hayata veda etti. Türk Tiyatrosu duayenini, hocasını, direğini kaybetti elbet ama asıl yüreği yanan, 45 yıl boyunca aynı yastığa baş koyduğu eşi Ayten Gökçer oldu.

Büyük aşkın hayatta kalan kahramanı, hâlâ eşinin mezarına gidiyor, onunla konuşuyor, dertleşiyor, bir gün kavuşmayı diliyor. Günlerini de ailesi, arkadaşları, kitaplarıyla geçiriyor. Ayten Hanım ile tiyatroyu, dizileri, evliliğini, İstanbul’daki yeni düzenini, geleceğe ait projelerini konuştuk. Ve elbette bol anı dinledik... “Derya gibi” derler ya, Ayten Gökçer tam öyle.

Eşinizin, Cüneyt Gökçer’in hastalık sürecinden bahseder misiniz bize?

5 ay kadar Ankara’daki Başkent Üniversitesi Hastanesi’nde kaldı, sonra GATA’ya (Gülhane Askeri Tıp Akademisi) geçti Cüneyt. Allah bin kere razı olsun, Sayın Genelkurmay Başkanımız’ın emirleriyle, tabii sanatçılığın verdiği itinayla öyle müthiş terapiler uygulandı ki. Biz Ulus’ta müthiş bir krem bulduk. Onu sürdüğümüz için ne yara açıldı vücudunda ne pişik oldu. Sonra GATA, bulduğum o kremi eczaneden çok büyük miktarlarda aldı. Keşfettiğimiz bir şeyden bütün insanlar faydalandı. Son anına kadar eşimin şuuru yerindeydi. Müzikalleri hatırlatıyordum ona, hastane odasında oturup müzikalleri söylüyorduk birlikte. Hatta koridordan doktorlar bizi dinliyorlarmış “Böyle fırsat bir daha bulunmaz; Ayten ve Cüneyt Gökçer birlikte müzikal söylüyorlar, dinleyelim” diye. Çok mutlu etmeye çalıştık Cüneyt’i. Allah’a şükürler olsun, ne yarası oldu ne şuurunu kaybetti... Uykusunda ruhunu teslim etti, nurlar içinde yatsın. Güzel bir ömür yaşadı. Onun gibi ne aktör ne yönetmen ne idareci geldi. Türk Tiyatrosu’na çok büyük hizmetleri oldu. Çocuklarını, konservatuar talebelerini çok iyi yetiştirmeye çalıştı. Çok uzak görünürdü ama herkesin ne olduğunu çok iyi bilirdi Cüneyt. Bazen gece eve gelirdi çocuklar “Ayten Abla, hocayla konuşabilir miyiz?” diye.

Onları alır, Cüneyt’e haber verirdim. “Ne münasebet bu saatte gelmişler, yarın tiyatroya gelsinler ve önce randevu alsınlar” derdi. Ben de “Tamam, o zaman bu gece salondayım, gelmiyorum odamıza” diye tepki verirdim. Ben karışmazdım işlerine ama haksızlıktan nefret ederim. Hep “İki tarafı da dinle” derdim.

Nasıl tanıştınız Cüneyt Bey’le?

Evlendiğimizde “İmkanı yok olmaz, aralarında çok yaş farkı var” dediler ama biz 45 yılı anlamadık bile. Ben aslında balerinim. Çocuk tiyatrosunda bale yaparken görmüş beni Muhsin Ertuğrul. “Ayten tiyatrocu olmalı” demiş. Bir gün geldi yanıma, yanında bir adam... “Cüneyt, bir tektaş geldi bugün tiyatroya, seni tanıştırayım” dedi. Cüneyt döndü, küçümseyerek baktı şöyle bir bana... “Söyle bakayım, Hamlet nasıl bir tiptir?” diye sordu. “Sarışın, mavi gözlüdür” cevabını vermemle kahkaha atması bir oldu. Ama sonra o kahkahasını fena ödettim ona. Orada tanıştık. Küçük Tiyatro’da oynadığım oyunlara gelip bakarlarmış Muhsin Ertuğrul’la beraber.

“Sapanımla kafa yardığım oldu”

Çocuk yaşta tiyatro hayatı zorlamadı mı sizi?

Bir şansım vardı; ailem. “Fiziği çok güzel, aman da neler istersin” tarzı yetiştirilmedim ben. Erkek çocuğu gibi büyüdüm. Zaten elimden sapanı bırakmam ve baleye başlamam arasında çok az bir zaman dilimi vardı. Bu sayede kendimi koruma şansım oldu. Öyle göz süzene bakacak bir karakter olmadım. Çok sinirlendim mi sapanı çıkarıp ‘şırrak’ diye bacaklarından vururdum. Hatta bir resepsiyonda yanıma çok hoş bir adam yaklaştı, sefir olmuş... Kafasındaki iki santimlik saç çıkmamış yeri göstererek “Bakın Ayten Hanım, başımdaki yarayı hatırladınız mı? Cebeci’de sapanınızla kafamı yarmıştınız” dedi. “Mümkün değil, ben mi yapmışım?” diyecek oldum, Cüneyt hemen “A, o yapar, yapar” dedi. Erkek gibi bir kızdım. Karşıma çıkan tiyatro öğrencilerden de erkek gibi olanlara, kırıtıp sırıtmayanlara bakarım.

Ankara’dan İstanbul’a nasıl taşındınız?

Cüneyt’i kaybettikten bir süre sonra kızım “İstanbul’a gelmiyorsan sigaraya başlıyorum” dedi. Ne süratle toparlanıp geldiğimi anlatamam. Ankara’daki evi kapattım, Cüneyt ile önceden ayarladığım bu eve yerleştim. Mezarlarımızı da İstanbul’dan aldım. Kadir Topbaş “Üzmeyin bizi Ayten Hanım” dediyse de “Şimdiden almazsam ilerde üzüleceğim” diye yeri aldım, hemen yaptırttım. Daha sonraya kalsa Kilyos’un tepesinde bulurduk herhalde, hiç yer kalmamış. Böylece ahireti de hallettim.

Niye tek çocuk?

Kısmet böyleymiş. Cüneyt’in aynı anneden 9 kardeşi var. Harp zamanlarında bile annesi onları çok iyi eğitimle büyütmüş. Benim de yanımda annem vardı, çok rahattım. Yoksa doğuramazdım. O zamanlar çocuklara uyku hapı veren bakıcılar vardı. Kamera filan yoktu. Kadın alsam eve, öyle bir şey yapsa, ben öldürürdüm kesin. O yorgunlukla, onca oyundan gelip kocaya sofra hazırlayıp bulaşıkları yıkamadan yatmazdım. Bulaşık bırakırsanız gece böcek getirir çünkü. Kırıntı bile kalmayacak. Ama iyi ki Aslı’yı doğurmuşum. ‘My Fair Lady’de 4.5 aylık hamileydim. Kimseye söylememiştim. Terzi “Ben nasıl fermuar dikiyorum ki her gün patlıyor” diye istifa etmek istedi.

Neden sakladınız hamileliği?

Bir genç kızı oynuyorsunuz, hamile olduğunuz bilinirse seyirci o yöne dikkat edecek... Bu olmazdı. ‘Kaktüs Çiçeği’nde de 7.5 aylık hamileydim. Gençler Cüneyt’e gelip “2 aylık hamileyim, izin istiyorum” dediğinde “Hadi yallah, benim karım 8 aylık, hâlâ oynuyor” cevabını verirdi. Kızlar bana bu yüzden kızarlardı. ‘Destur’ demesem sahnede doğuracaktım.

İstanbul’da hayat nasıl geçiyor?

Bir kez Ankara’da kaybolmuştum, Konya yolunda buldum kendimi. Kamyonlar geçiyordu önümden... Beni tek başına görseler.. Aman Allah! Polisi aradım da aldılar beni. Bu yüzden Aslı, İstanbul’a ilk geldiğinde kaybolmamdan korkmuş. Burada kızım izin vermiyor, araba kullanmıyorum. Damadımın şoförü var zaten, gerek de yok. Oyuncu arkadaşlarım Güven Hokna ve Melek Baykal’la çok sık beraber oluyor, akşamı nasıl bulduğumu anlamıyorum. Cüneyt’i sık ziyaret ediyorum. Konuşuyorum onunla, “İnşallah buluşuruz. Sensiz hiç bir şey aynı değil, seni çok özlüyorum” diyorum, rahatlıyorum. 45 yıl birlikte yaşamak çok kolay değil. Tiyatroda evlilik rekoru bizimdir sanırım. Ayrıca erkek torunum Efe, kız torunum Yonca ile de çok mutluyum. Çok okuyorum.

‘Cüneyt’le dertleşiyorum’

45 yıldan sonra geceleri yalnız uyumak nasıl?

Çok başka bir şey. Yataklarımızı filan hep değiştirdim. Ankara’daki evimizin eşyalarıyla 3 ev döşendi. Cüneyt eşya vermezdi, ben çok dağıttım. Eşyanın esiri olmak kötü bir şey.

Birlikte oynamak istediğiniz bir isim var mı?

Çok sevdiğim Haluk Bilginer’le oynamak isterim. Yetkin Dikinciler’in duru bir fikir güzelliği var. Üsküdar’a oyununa gittim, sarılıp öptüm. Onu da çok beğenirim.

Öğretmen olmak gibi bir projeniz var mı?

Müjdat Gezen’den eğitmenlik teklifi geldi ama “Bir sene sonra dizi, sinema, tiyatro, hepsini yaparım ama şimdi bana müsaade et” dedim. Cüneyt’in yokluğunun ikinci yılındayım ama artık çok iyi bir oyun ve kadro olması lazım.

“Nurgül Yeşilçay beni oynayabilir”

Yaşamınız film olsa sizi kim oynamalı?

Nurgül (Yeşilçay) olur. Fiziken de benziyor. ‘7 Kocalı Hürmüz’ iyi bir yorum değildi. Yönetmenin akıllı olması gerekirdi, çok iyisi yapıldıktan sonra onu tekrarlamak çok zordur. Hürmüz’ü histerik ve fahişe gibi göstermek çok yanlıştı.

Hangi dizileri izliyorsunuz şu sıralar?

‘Öyle Bir Geçer Zaman ki’yi beğeniyorum. ‘Takma kirpiklerle güzel olayım’ durumu yok, doğal güzellik ve oyunculuk var

’Muhteşem Yüzyıl’ gibi saraylı, sultanlı dizilerde hep siz geliyorsunuz aklıma.

Bunu bana söyleyen çok oldu. O sırada Cüneyt’i yeni kaybetmiştim, mümkün değildi. Çok düzgün gidiyor bence o dizi. Nebahat Çehre sinemaya çok emek verdi.

Nebahat Çehre arka arkaya dizilerde oynuyor.

Televizyonda çok sık görünmek dezavantajdır. Ayrıca, uç roller tercih edilmeli. Bir uçtan öbür uca atlamalısınız, yoksa seyirci çabuk sıkılır. ‘Yılan Hikayesi’nden sonra hep aynı tip roller geldi, istemedim. Oyun yelpazem geniştir. Çirkinlikten korkmam. Zaten her kabuğa girilmeli. ‘Tarla Kuşu’ oyununda Jülyet’in 43 ve 14 yaşındaki hallerini, ayrıca 80 yaşındaki dadısını oynamıştım. Herkes de oynamalı. Akıl baştaysa sağlıklı bir vücutla tüm sanatçılar, sanatlarını sergilemeye devam etsinler. Yaşlandık diye bir köşede beklememeliler. Zaten devlet tiyatrosunda maksimum maaş 2500 lira. Onunla ne yapacaksınız?.. Biz ne kazanırsak dizilerden kazanıyoruz.

“Yaşlılıkta kimseye bela olmak istemem”

Yerli-yabancı favori oyuncularınız kim?

Meryl Streep’in oyunculuğunun o durgunluğundaki zenginliği beğenirim. Bizden Zuhal Olcay’ı sever ve beğenirim. Nurgül Yeşilçay çok hoş bir kız. Çok iyi bir sinema yüzüne sahip. Ama bence çok yanlış bir evlilik yaptı. Akıllı kızdır, dostça ayrıldı, hayatına yeniden başlayacak, eminim. Tecrübe sonucunda karşıdan bakarak anlayabiliyorsunuz, o evlilik olacak iş değildi. Evlilik avantaj da olabilir, dezavantaj da. Eşinizin sanata nasıl baktığı önemli. Mesleki kıskançlık da oluyor bazen. Seyirciye söylüyorum: Sanatçıları çok sevin. Bu uyumsuzluklar yüzünden sevgililerini, eşlerini kaybedebiliyor sanatçılar. Zaten sanatçı, hep yalnızdır. Hocam Belkıs Aran’ı örnek vereyim: Kocası tiyatrocu değilmiş ama Belkıs eve terli gelir diye, havluları kalorifere koyup ısıtarak bekler, yemekler hazırlar, destek olurmuş karısına. Bugün hangi erkek ya da kadın böyle destek oluyor eşine? Ben çok şanslıyım. Eşim, 45 yıl destekti bana. İki disk, bir böbrek kaybettim ama feda olsun. Bugünkü itibarım ve gördüğüm sevgi herşeye değer. Kocam için, yeteneğim için şükrediyorum Allah’a.

Estetik ameliyatlara nasıl bakıyorsunuz?

Bende keloid var. Yani cildimde iz kalıyor. Böbreğim alındığında da küçük parmağım kalınlığında iz kaldı. Botox ve dolguyu ayıplamıyorum, gerekirse yaptırırım. Televizyonda ışık, her şey demek. Kötü ışıkla bir maymun olabilirsiniz. Oyununuz da boşa gider.

Sporla aranız nasıl?

Damadım doğum günümde spor salonuna üye yaptı beni. Başlayacağım. Kasları, kemikleri güçlendirmeliyiz. Yaşlılıkta kimseye bela olmak istemiyorum.

Alkışları özlüyor musunuz?

Hayır. Evliliğim, kızım, başarılarım... Herşeye doydum.

Tekrar doğsanız hayatınızda neleri değiştirirdiniz?

Hiç bir şeyi. Asla. Yine balerin olmak, yine Küçük Tiyatro’da sanatçı olmak isterdim. Sadece politikacıların vicdanlarına ışık tutmasını sağlamaya çalışırdım. Sanatçıların daha rahat yaşamasını istedim hep. Bunu kimse yapamadı.

‘SANATÇI TARAF OLMAMALI’

Ankara’dayken politikaya atılmayı düşündünüz mü?

İnönü başta olmak üzere çok teklif geldi. Ama sanatımla cevap vermek istedim. Bir partideysem, diğeri karşımda oluyor, bunu istemiyorum. Biz bir konuyu canlandırıyoruz, taraf olmamalıyız.

Politikacılarla görüşmeleriniz oldu mu?

Grup olarak sıkıntılarımızı anlattık. Sanatçıya imkan getiren kanunlar çıksın. Bugün kazanılan parayla sanatçı kirasını bile ödeyemiyor. Bir anımı anlatayım: Biz küçükler 6 lira alırdık, büyükler 35 lira. Turnelerde konserve yemekten perişan olurduk. Muhsin Bey’den maaş artırmasını istedim, bana bir fıkra anlattı: Hayvanat bahçesine çok güzel bir aslan gelmiş. Herkes onu görmek için akın ediyor... Ama akşam oluyor, aslana 10 fındık ve 1 muz yemek veriliyor. Sormuş aslan; “Bu nasıl olur?” Cevap şu; “Sen maymun kadrosundan maaş alıyorsun.”

Tayyip Erdoğan hakkındaki fikriniz ne?

Bugüne kadar ne onun ne cumhurbaşkanımızın bir oyuna geldiğini duydum, gördüm. Duyan var mı? Sanırım işleri çok.

‘KIYAFET YERİNE EMLAK ALIRIM’

Parayla aranız nasıl?

Bir arkadaşım “6 yıldır bu tayyörü görüyorum üstünde. Neden modayı izlemiyorsun? Sende bir hastalık mı var ki durmadan ev alıyorsun?” diye sormuştu. Kostüm, süs püs merakım yoktur. Yatırım yapmayı severim. Yaşlanıp hastalandığınızda ne kadar şık giyindiğiniz değil, son döneminiz konuşulur. Cahide Sonku önemli bir örnektir. Onun yaşadığı zengin hayatı, o imkanları düşününce... Çok acı. Onunla bir anım var: Bir gün yırtık giysili, saçı başı dağınık, kalın sesli bir kadınla karşılaştım yolda. Bana “Sen Ayten Kaçmaz mısın? Beni hemen Cüneyt’e götür.” dedi. Yürüyorduk, birden çalıların arasında kayboldu. Filmlerini gördüğüm, oyunlarını seyrettiğim muhteşem kadın... O güzellik, o başarı nasıl bu hale geldi diye çok üzüldüm.

Bu yüzden mi kazancınızı yatırıma dönüştürüyorsunuz?

Elbette. Başınıza bir şey düşer ve sakatlanırsanız ne olacak? Semih Sergen istemeyerek belime oturdu, 2 diskim çıktı. ‘7 Kocalı Hürmüz’de üşüttüm, bir böbreğim alındı. Şimdikiler kaçıyor dizilerdeki zor koşullardan, anlıyorum aslında onları.

(29.10.2011 tarihli Cumartesi Postası'ndan alınmıştır.)

3

Haberin Devamı