“Bazı insanların mesleği şöhret”
“Şöhret; kendi içindeki ve dünyadaki gelişmeler arasında çarpık ilişkiler kurup her şeyi abartarak kendi üzerinden yansıtan bir varoluş biçimi” diyor ünlü oyuncu Celal Kadri Kınoğlu (48)
Röportaj:Ömer Gören
ogoren.aktüel@gmail.com
Mesleği şöhret olan bazı insanların halini trajikomik bulan oyuncu şöyle devam ediyor; “Ben şöhret olmamaya çalışan biriyim. Dünya görüşüm ve aile terbiyem bunu gerektiriyor.” Celal Kadri Kınoğlu’nun söyledikleri çok tartışılacak, buna inanın.
Sizi dizilerden tanıyoruz ama eğitimli tiyatrocusunuz. Ne zaman eğitim aldınız?
Aslında iki üniversitede okudum: İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği ile İstanbul Konservatuarı Tiyatro Bölümü. Ama mühendislik diplomamı alamadım, çünkü konservatuara girmek için yaş sınırı 21’di. İlkokuldan beri gönlüm tiyatrodaydı. Nisa Serezli-Tolga Aşkıner’i hayranlıkla izlerdim. Benim çıkış noktam onlardır. Yaz tatillerinde herkes gezerken benim canım sıkılırdı. Bu ‘yaşam’ denen can sıkıntısına karşı ruhumun ilacı tiyatro olacaktı. Oldu da.
Konservatuara girmeniz nasıl oldu?
Övünmek için söylemiyorum; 21 yaşındayken 400 kişi olarak girdiğimiz sınavları 4 kişi kazandık. O yıl çok zordu. Hem de her konuda. Sınavlarda Yıldız Kenter gözlerimin içine bakarak “Üniversiteyi bırakma kararı almışsın, kazanamazsan ne yapacaksın?” diye sordu. “Kazanamasam da bırakacağım okulu” diye cevap vermiştim. 4 yıllık konservatuarda başarımdan dolayı bir sınıf atlayarak üç yılda mezun oldum. Ve tüm hayatım renklendi.
Çocukluktan kalma “Hadi bize filancanın taklidini yap” gibisinden anılar var mı?
İlkokul bir ya da ikideydim, okuma bayramında tek başıma çıkıp ‘Yağmur’ adlı bir şiiri okuyacaktım. Utancımdan hüngür hüngür ağladım ve çıkamadım. Utangaçlık başka bir şey. Hiç değişmiyor. Şu an bile utanıyorum.
Niye ki?
Bir sürü şey için utanırım. Utanmaz olmadık yani. Oyuncularda da genelde bu vardır. Bazılarında hiç yoktur, o başka. Biz ‘Emel Sayın taklidi yap’ dercesine tiyatro eğitimi almadık. Ruhsal olarak bir karakteri yansıtmak bizim mesleğimiz. Tiyatroda, her şeyi yapabileceğimizi varsayarız.
Örnek aldığınız kimler var?
Oyunculukta; Genco Erkal, Müşfik Kenter, Yıldız Kenter tiyatrodaki tanrılarım. Sunucukta da Orhan Boran, Erkan Yolaç, Halit Kıvanç, Bülent Özveren ve Cenk Koray. Çünkü televizyonda gördüm; beyefendi ve çok düzgün insanlar...
Yüreğinizdeki oyunculuğu tarif eder misiniz?
Çok güçlü bir şekilde içinizde yaşadığınız, engel olamadığınız, dışarıda da onu sergileyemediğiniz bir hayatın üzerine çıkmak demek. Oyunculuk insanın ruhunun karanlık, korkunç, hazin, mutlu, komik, kısacası her tarafını ortaya çıkartıyor. Hayatımın en büyük mutluluğu!
“Hem tiyatrocu hem devrimci”
Aileniz sıcak bakıyor muydu bari?
Çok korkunç, çok büyük bir tehlike olarak bakıyorlardı. Üniversiteye girdiğimde rahatladılar ama daha sonra korktukları başlarına geldi.
‘Korkunç, tehlikeli’ mi?..
O yıllarda, bir aile için, çocuğun başına gelebilecek en kötü şey neydi? Ya devrimci ya tiyatrocu olması! Bende her ikisi de oldu. Şimdi aileler yanlarına çocuklarını alıp ajanslara koşuyorlar. Bizim zamanımızda böyle değildi. Kabiliyeti olsa da “Eyvah, çocuğum oyuncu mu olacak?” derlerdi.
Siz tiyatrocular için şöhret nedir?
Şöhret, insanların kendi içlerinde ve dünyadaki gelişmeler arasında çarpık ilişkiler kurup her şeyi abartan ve kendi üzerinden yansıtan bir varoluş biçimi. Ama Türkiye’de Başbakan da bir şöhret olarak yaşıyor. Belki de medyanın yarattığı şöhretler dünyasının kahramanı oluyor herkes. Bazı insanların da meslekleri artık şöhret bence!
Nasıl yani?
Bence ‘şöhret mesleği’nin icaplarını yerine getiriyorlar. Basınla sürekli olarak ilişki kurmak mecburiyetindeler. Küçük-büyük sansasyonel olaylar yaratabiliyorlar. Artık hangisi hangisini besliyor bilemiyorum. Ben o insanları müzisyen, veya şarkıcı, veya manken, veya oyuncu varsaymıyorum. Dışarıdan bize çok trajikomik gelen bir portre çiziyorlar. Evlilikleri, ayrılıkları, çocukları, kahvaltıları, alışverişleri, yaz tatilleri, denize giriş-çıkışları bana gerçekten acıklı bir şekilde gülünç geliyor. Ama sonra buna mecbur olduklarını düşünüyorum. Gerçi böyle yaşayan her meslek dalından ve kesimden insan var. Ve ben her türlü şöhrete şüphe duyuyorum.
Siz kendinizi nasıl nitelendiriyorsunuz?
Ben şöhret olmamaya çalışan biriyim. Sebep; dünya görüşüm, aile terbiyem, çocukluğumdan getirdiğim o utangaçlık duygusu. Ben böyle işgal edemem ortalığı. Benim yerim orası değil, burası.
Kendinizi en iyi nerede iyi hissediyorsunuz?
Penceremin önünde, kütüphanemin yanında beni bekleyen koltuğumda!.. Sabahleyin kalktığımda ya da eve geldiğimde kahvemi içtiğim, kitaplarımı ve gazetemi okuduğum, sohbetlerimi ettiğim bir yer... Ben koltuğumda hayatın içindeyim ama bildiğim biçimdeyim.
“Üflemeli çalgılara bayılırım”
Sizin için hayatta en önemli şey ne?
Evim ve zaman... Zamanı istediğim gibi kullanmak... Kızım, eşim, tiyatrom, kitaplarım ve müziğim benim hem zamanım hem de hayatımın kahramanları. Evim ise, zaman saplantısındaki çocukluğumdan kendimi alamamak. Mesela oturduğum koltuğun arkasında çocukken saklanır, üzerinde oynardım. Evdeki eşyalarım dedemden, babamdan, çocukluğumdan, arkadaşlarımdan kalma... Allahtan eşim bu konuda çok anlayışlı.
Onun için mi eviniz enstrüman dolu?
Bunlar benim boş zamanlarımda çaldığım aletler. En çok severek çaldığım enstrüman, tenor saksafon. Bunun için de eğitim almıştım. Üflemeli çalgıların hepsini çok seviyorum aslında. Piyanoyu eşim çalıyor. Enstrümanlarım benim oyuncaklarım. Tiyatroda terliyor, enstrümanlarımı çalarak da dinleniyor ve inanılmaz keyif alıyorum.
Ne zaman evlendiniz?
2003’de AKM’de (Atatürk Kültür Merkezi) tanıştık. Eşim Ahu hayatımın kadınıdır. 5 yaşında Dora adlı bir kızımız var.
“Kontrol manyağıyım”
Projeleriniz var mı?
Yaşamımın vazgeçilmezi olan tiyatroyu sonsuza dek yapmak. Birikim ve deneyimlerimi tüm öğrencilere aktarmak isterim.
Ya hobi ve fobileriniz?..
Fobilerim, kontrol manyaklığı veya düşkünlüğü olabilir. Yani kontrol etmediğim, saçma bulduğum, nereye bağlanacağını bilmediğim her şey beni rahatsız eder. Dikkat ve kontrol benim için çok önemli. Kendi planlarıma çok sadık yaşarım, hayatı kontrol altında tutmaya çalışırım. Hobilerim ise yerli-yabancı felsefi romanlar okumak, müzik dinlemek ve enstrüman çalmak.
( 16.06.2012 tarihli Cumartesi Postası'ndan alınmıştır )
- Aydın'dan Japonya'ya kilo kilo satılıyor! 1 ay kuyuda bekletiliyor: Soğuk kış günlerinin vazgeçilmezi, Uzakdoğu sofralarını süslüyor
- Yılbaşı gecesinde uygulayın! Yeni yılda şans için yapılması gerekenler: Para kapıları sonuna kadar aralanacak, aşkı hayatınıza çekecek
- Kırmızı et sevmeyen kaşık kaşık tüketsin! Resmen protein ve kalsiyum ambarı: Kemikleri kolon gibi güçlendiriyor, dünyanın en sağlıklı peyniri
- Ilık suyla karıştırıp için! Göbekte biriken yağları eritiyor: Kalori yakımını hızlandırıyor
- Yemeklerin lezzetini 2 kat artırıyor! Zengin besin içeriğine sahip: Bakliyatların gazını alıyor, sindirim sistemini çalıştırıyor