Bedük: En büyük hayalim, bir seyirci olarak Bedük konserine gitmek... Keşke mümkün olsaydı
Elektronik dans müziğinin Türkiye’deki en başarılı isimlerinden biri ama o yaptığı müziği aslında tanımlanamayan bir tür olarak niteliyor. “Bu yüzden taklidim çıkamıyor” diyor. Haksız da sayılmaz. Yeni albümü ‘Intergalactic’ i dinleyicince çok farklı denizlerde yüzdüğünü görebiliyorsunuz. Üç yıldır Londra’da yaşayan Bedük ile müziğe, yeni albümüne ve Londra’daki hayatına dair konuştuk. Oya Çınar / oya.cinar@posta.com.tr
Türkçe elektronik müzik deyince akla gelen ilk isimlerdensiniz. Ruhunuzu yansıttığı için mi? İçinizdeki sesler bu şekilde çıktığı için mi, neden elektronik müzik?
Elektronik müzik etkilendiğim alanlardan sadece biri ama ben yaptığım müziği elektronik müzik olarak tanımlamıyorum aslında. Söz yazıyorum, beste yapıyorum, aranje ediyorum ve ortaya çok bana has, tanımlanamayan, etkilendiğim türlerin toplamını yansıtan bir şey çıkıyor. Zaten o yüzden taklitlerim çıkamıyor. İçinde funk da disco da pop da rock da var.
BEN SEVDİĞİM MÜZİĞİ YAPIYORUM, ONUN GETİRDİĞİ HER ŞEYİ DE KUCAKLIYORUM
Peki bu tür, deyim yerindeyse ‘satan’ bir müzik mi?
Az satılan bir müzik değil bence. 20’inci yılıma girmek üzereyim. Hala bu noktada olmam, konserlerimin dolması, festivalden festivale koşmam da bunun göstergesi. Pandeminin olmadığı zamandan bahsediyorum tabii. Ha ama motivasyonum asla satması değil zaten. Ben sevdiğim şeyi yapıyorum onun bana getirdiği her şeyi de kucaklıyorum.
‘Intergalactic’ iki yıldır üzerine çalıştığınız bir albümdü ve pandeminin ortasında çıkardınız. “Yerini bulur mu?” endişeniz olmadı mı hiç?
Şu ana kadar yaptığım hiçbir parçayı, hiçbir albümü bitirdikten sonra bekletmedim. Hiç öyle bir stratejim olmadı. Bitirdiysem bende kalmamalı, onu insanlarla paylaşmalıyım. Hep bu yönde hareket ettim. Aksine, herkesin canının sıkıldığı, modunun düşük olduğu bir dönemde insanlara “Misss gibi bir şey verelim” dedik.
Albümü “Bedük gezegeninde galaksiler arası yolculuk” diye tanımlıyorsunuz. Nasıl bir yolculuk bu?
Her yaptığım şarkı ve albüm “Daha nereye, ne kadar uzağa gidebilirim?” düşüncesinin ve çabasının sonucunda ortaya çıkıyor. Normalde pop müziğe bakın, tutan bir şarkın olur ve tüm kariyerini o şarkının üzerine kurarsın. Ben bu kolay yolu seçmek yerine, kendimi nasıl daha fazla aşarım diye düşünüyorum. Bana sürekli yeni şarkı yaptıran, üretmeye devam ettiren duygu da bu zaten.
Ama özellikle bu albümde çok uçmuşsunuz…
Teşekkür ederim (Gülüyor). Çünkü özellikle bu albümde kendimi hiç tutmadım. O yüzden 10 şarkının 10’u da birbirinden çok farklı oldu ama dinleyince aynı evrenin içinde duyuluyor bir yandan da. O yüzden ‘Intergalactic’ dedim aslında.
YAPTIĞIM İŞ NE KADAR BATILI OLURSA OLSUN İÇİMDEKİ TÜRK BİR ŞEKİLDE ORTAYA ÇIKIYOR
Tarz olarak çok batılı görünüyorsunuz ama şarkı sözlerinizde ve kliplerinizde çok fazla yerel detay var. Dansöz var, tellak var, kolbastı dansı var…
Hiçbir zaman yabancı olmaya çalışmadım, o özenti içinde tavırlar takınmadım. İngilizce albüm yapıyorum diye başka bir ruh haline bürünmedim. Neticede Türk’üm ve bununla gurur duyuyorum. Müzik yaparken sınırlara kesinlikle takılmıyorum ama yapılan iş ne kadar batılı olursa olsun içimdeki Türk bir şekilde ortaya çıkıyor.
HEPİMİZ ‘AYRAN BIYIĞI’ BIRAKMIŞIZDIR, DELİ GİBİ DANS ETTİKTEN SONRA LAHMACUN YEMİŞİZDİR. BU, BİZİM İÇİMİZDE VAR
Bize ait olanı başkalarıyla buluşturma motivasyonu mu biraz da?
Özellikle bu çabayla hareket etmiyorum. Bu kendiliğinden oluyor. Dediğim gibi içimizde var neticede. Bu bazen şarkı sözü olarak bazen klipte bir görüntü olarak çıkıyor. Hepimiz ‘ayran bıyığı’ bırakmışızdır hayatımızın bir döneminde. Deli gibi dans ettiğimiz bir mekandan çıkınca lahmacun yemişizdir. En havalı düğünün sonunda kravatları başımıza bağlayıp halay çekmişizdir. İçimde olan şeyin işime yansıması da çok doğal. Global bakıp, yerel hareket ediyorum bu anlamda.
Üç yıldır Londra’da yaşıyorsunuz. Sıkıldınız mı, canınız macera mı istedi? Hangi sebepler götürdü sizi oraya?
Dünya görüşümün içinde hep yeri olan bir şeydi. Her insanın hayatının bir döneminde farklı bir ülkede yaşamasının insana çok vizyon kattığına inanıyorum. İnsana hiç beklemediği yeni deneyimler sunuyor… Kendinle ilgili bir sürü yeni şey öğreniyorsun. Böyle bir fırsat çıktı önüme ve “Hadi!” dedim. Belki buradan başka bir yere geçerim belki Türkiye’ye dönerim o henüz kafamda net değil ama “İyi ki bunu deneyimledim” diyorum.
SAHNEDEYKEN, ARKADAŞLARIMLA CUMA GÜNÜ DIŞARI ÇIKMIŞIM GİBİ HİSSEDİYORUM
Sizi sahnede canlı izleyen bir arkadaşım “İnanılmaz güzel deliriyor” dedi. Sosyal medyada da benzer şeyler okudum… Sahnenizi farklı yapan ne?
Teşekkür ederim, güzel ifadeymiş (Gülüyor). Valla sahnenin ayrı bir büyüsü var, o kesin. Bunun birazının doğuştan geldiğini düşünüyorum biraz da zamanla üzerine konulması gereken şeyler oluyor. Neredeyse kendimi bildiğimden beri sahnedeyim. 16 yaşında çıktım, bir daha inmedim. Kendi evim gibi hissediyorum sahneyi. En rahat ettiğim, en doğal olduğum yer.
Normalde nasılsınız?
Hiç sahnede olduğum gibi değilim. Normalde biraz içine dönük bir adamımdır. O kadar rahat olamam günlük hayatımda. Zaten olmayayım da ya hahaha! Öyle yaşayamazdım, çok gıcık bir herif olurdum kesin. Bir kere sahnede inanılmaz mutlu oluyorum. Düşünsene, bakkala ekmek almaya öyle girdiğimi…
O mutluluğu nasıl ifade edersiniz? Neye benziyor mesela?
Sabah 9 akşam 6 mesaisi olan bir ofis çalışanı olduğunu düşün mesela. Cuma akşamı arkadaşlarınla dışarı çıktığında salı günü ofisteki o insandan çok farklı olursun. İşte ben cuma akşamı arkadaşlarımla dışarı çıkma hissini sahnede yaşıyorum.
Ne güzel anlattınız. En yakın zamanda İstanbul’daki ilk konserinizi izlemek istiyorum…
Lütfen! O benim en büyük hayalimdir hatta. Dışarıdan baktığımda, seyirci olarak, arkadaşlarımla bir Bedük konserine gitmek… Keşke mümkün olsaydı. Müzik sadece notalardan ibaret değil. 360 derece bir şey. Gerçekten farklı bir deneyim yaşıyoruz gelenlerle.
Albümlerinizde genellikle tüm sözler, müzikler size ait, enstrümanları siz çalıyorsunuz, kapak tasarımına kadar sizin parmağınız var. Kontrol takıntısı mı bu?
Kontrol takıntısı demeyelim bence ona. Yapıyorum çünkü yapabiliyorum. Çok da iyi yaptığımı düşünüyorum. Perde arkasını da önünü de seviyorum. Klipleri de çoğu zaman ben çekiyorum.
BAZI KAYITLARIN DAHA PİS OLMASINI, DAHA KÖTÜ OLMASINI İSTEDİM
Başkalarıyla çalışmak da farklı bir deneyim olabilir…
Kesinlikle öyle. Onu zaman zaman deniyorum zaten. Bu albümde de bir İngiliz arkadaşımla yazdığım bir şarkı var mesela. Ama totalinde işin bana ait olmasını seviyorum. Mesela bir iki parçayı kayıt için bazı arkadaşlarıma gönderdim. O kadar iyi çalmışlardı ki sırf o yüzden kullanmadım bu kez de.
O neden?
Çünkü o kaydın daha pis olmasını, daha kötü olmasını istiyordum. O durum o şarkıların ruhunu daha iyi yansıtacaktı. İyi olması çok önemli evet ama benden olması, beni yansıtması da bir o kadar önemsediğim bir konu.
HERKES KEŞKE KENDİNE DÖNSE NE GÜZEL OLUR…
Albümden Sıngle olarak öne çıkardığınız ‘Ankara’nın Delisi’ne bayıldım. “Ayıp olmazsa kendine dön, kendini yeniden bulmuş gibi” diyorsunuz. Özel bir göndermesi var mı bu sözlerin?
Şarkı sizden çıktıktan sonra dinleyene ait oluyor ya… O yüzden şarkı sözlerini açıklamayı çok sevmiyorum. Herkes kendine göre yorumlayabilir. Ama birine “Kendine dön” demek ne güzel işte. Herkesin kendine dönmesi lazım. Zaman zaman kendime de söylerim.
ANKARA’DA YAPACAK BİR ŞEY OLMAYINCA KENDİNİ GELİŞTİRİYORSUN, HALİYLE ANKARALI DOMİNASYONU DİYE BİR ŞEY OLUYOR
Sizi araştırırken lise aşkınızla evlendiğinizi öğrenince, refleks olarak “Kesin Ankaralı” dedim. Yanılmamışım…
Evet, biraz böyle bir durumumuz var (Gülüyor). Beni oluşturan, ben yapan şeylerin başında geliyor Ankara. İstanbul gibi olayların şehri değil. Daha çok arkadaşlarınla birbirine tutunursun. Yapacak bir şey olmayınca içine döner, neyle uğraşıyorsan o işte kendini geliştirirsin çünkü dikkatini dağıtan çok fazla şey yoktur. O yüzden Ankara’dan İstanbul’a gelen herkes çok donanımlı gelir. Haliyle Ankaralı dominasyonu diye bir şey oluyor tabii.
Evliliğinize dönersek, sizce uzun ilişkinin tutkalı ne?
En büyük katalizör aşk tabii. Ama devamında arkadaşlık ve saygı derim. Dünya görüşleriniz aynı olmayabilir, karakterleriniz aynı olmayabilir ki bence bu daha iyidir ama saygı ve arkadaşlık olmadan hiçbir ilişkinin uzun süre devam edebileceğini sanmıyorum.
Müzik dışında nelerle meşgul oluyorsunuz? Londra’da sıradan bir gününüz nasıl geçiyor?
Araba almadım, trafik de ters burada malum, korkuyorum biraz galiba (Gülüyor). Çok düzayak bir şehir. Her yere yürüyorum. Gerektiğinde otobüse, trene biniyorum. Parklarda müzik dinleyerek uzun yürüyüşler yapıyorum. Grafik tasarım mezunuyum ben. Bu ara biraz ona kafayı taktım. Kendim bir şeyler çekmeye başladım. Yeni klibi de kendim çekeceğim zaten.
TÜRKİYE’DE PANDEMİ SÜRECİ BİRÇOK YERDEN DAHA İYİ YÖNETİLİYOR
Dışarıdan bakınca, içinde olduğunuz zamandan farklı görünüyor mu Türkiye?
Tüm dünya şu an o kadar karman çorman bir halde ki… Nereye baksak başka bir sorun var. Bir yandan pandemi, bir yandan ekonomik çalkantılar… Ama özellikle pandemiyle ilgili sürecin buralardan çok daha iyi yönetildiğini görüyorum, ülkem adına gururlanıyorum ve çok özlüyorum. Normalde ayda dört kez falan gelirdim. Pandemi sürecinden dolayı yedi aydır gelemedim. Burada Türk marketleri var. Oradan sucuk, peynir alarak hasretimi gidermeye çalışıyorum (Gülüyor).
HER ZAMAN ÖZGÜRLÜKTEN, EŞİTLİKTEN, MEDENİYETTEN YANA BİRİYİM
Dünya görüşünüzü nasıl anlatırsınız?
Yaptığım müziğe ve yaşantıma bakınca az çok belli oluyordur aslında. Her zaman özgürlükten, eşitlikten, medeniyetten yana biriyim.
Yakın zamanda İstanbul’da konseriniz olacak mı?
Ağustosta vardı, ertelendi. Söz vermiştim hatta o yüzden sosyal medyada baya tepkiler oldu. Benim ‘Bi Dans Etsek’ albümümün lansman konseri çok efsane olmuştu. Sıla’nın, Özkan Uğur’un da sahne aldığı… Dev bir orkestrayla nefis bir gece yaşamıştık. Onun gibi bir konser hayal ediyorum… Eylül’e ertelendi ama sanırım Eylül’de de olamayacak. Ben de sürecin bir an önce iyiye gitmesini, heyecanla bekliyorum.
- Aydın'dan Japonya'ya kilo kilo satılıyor! 1 ay kuyuda bekletiliyor: Soğuk kış günlerinin vazgeçilmezi, Uzakdoğu sofralarını süslüyor
- Yılbaşı gecesinde uygulayın! Yeni yılda şans için yapılması gerekenler: Para kapıları sonuna kadar aralanacak, aşkı hayatınıza çekecek
- Kırmızı et sevmeyen kaşık kaşık tüketsin! Resmen protein ve kalsiyum ambarı: Kemikleri kolon gibi güçlendiriyor, dünyanın en sağlıklı peyniri
- Ilık suyla karıştırıp için! Göbekte biriken yağları eritiyor: Kalori yakımını hızlandırıyor
- Yemeklerin lezzetini 2 kat artırıyor! Zengin besin içeriğine sahip: Bakliyatların gazını alıyor, sindirim sistemini çalıştırıyor